Biri bizi şakaladı!

YAYINLAMA:
Dün gazetemizde bir haber yayınlandı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bugün Silivri'ye geleceği ve Kipa olayları ile ilgili duruşmanın Silivri Adliyesinde başlayacağını duyurduk sayfalarımızdan... Hem aynı haber sadece bizim gazetemizde değil, başkaca yerel gazetelerde de yer aldı. Haberlerin yayınlanmasının ardından öğrendik ki, biri bizi fena şakaladı. Önce CHP'li eski meclis üyesi Muharrem Aydoğan'dan geldi bildi. Ancak bu bir duyum, siz teyid ettirin dedi. Sonra başka bir meslektaşım CHP'li Belediye Başkan Yardımcısı Abdullah Yıldırım'dan konuyla ilgili bilgi istedi, Yıldırım da Kılıçdaroğlu'nun bugün için Silivri'ye geleceğini, davadan sonra da Silivri Belediyesi'ni ziyaret edeceğini belirtti. Bizde balıklama atladık tabi habere...
Dünden beri düşünüyoruz haberi nasıl düzelteceğimizi... Öyle fena tongaya basmışız yani... Kendini yalanlasan olmaz, kaynağı öne koysan o da olmaz... Dedim en iyisi oturup anlatayım nasıl olduğunu... İşte böyle dostlar.. Özetle Kılıçdaroğlu bugün Silivri'ye gelmiyor, dava da zaten soruşturma aşamasında... Bu bizi önce bozguna uğratan, sonra hafif gülümseten bir şaka olarak geçiyor kayda...
 
Emniyet meselesi
Silivri Emniyeti ile ilgili konuya geri döneceğim. Tutuklanan Aydın Çolak'ın ailesi dün ziyaretime geldi... Haberin ardından çeşitli tepkiler de aldık tabi... Ancak iddia olunan bazı hususlar var ki çok ironik.
PKK'lı olduğu ifade edilen çocuğun babasının bir başka İl'de MHP'de kaydı olduğu çıktı ortaya... Aile isyan ediyor. "PKK'lı diyorlar bize.. Biz koyu milliyetçi bir aileyiz. MHP kökenliyiz" diyor. Kendilerine yakıştırılan bu etiketi hazmedemiyor.
Öte yandan oğlu için endişeli... Sağlık raporu alamadıklarını söylüyor. Çocuğunun sağlık durumunun iyi olmamasına karşın olayın ört bas edildiğinden dert yanıyor. Polisler hakkında şikayetçi olmak istediklerini söylüyor ama Cumhuriyet Savcısının şikayet dilekçesini işleme almamasından şikayetçi... Hakkımızı bile arayamıyoruz diyor.
İsyan ediyor...
Öte yandan emniyet yetkilileri de isyan ediyor. Bu çekici belasını buraya getirenleri övüyorsunuz ama bizi yerden yere vuruyorsunuz diyor. Yazılarınızda tezat var diyor.
Ama olmuyor.... O çekici bu ilçede bir ihtiyaç elbette var olması gerekiyor. Mesele uygulamadaki kontrolsüzlük sadece. Yoksa o çekiciyi buraya getirenler döneminde de yaşandı sorunlar. Sadece o çekiciyi buraya getiren idareciler, vatandaşa bunun gerekliliğini de çıkıp sokak sokak anlatmayı başardılar. İletişimden bahsediyorum burada. Tatlı dilin yılanı bile deliğinden çıkarabildiği bir olgudan. O dönemde de yaşanan sıkıntıyı, o dönemin idarecileri Silivri halkına öyle anlatabildi ki, yani halkla öyle iç içeydiler ve barışıktılar ki, hiç bir zaman o sorun kriz haline gelmedi.
O gün de yaşanan sorunlar tatlı dille çözülebildiyse ama polis vatandaşı darp etmediyse burada idarecinin etkisi çok büyük mutlaka...
Bugün bu sorun çözülemeyip kriz haline geliyorsa da suçu çekiciyi buraya getirende aramak yerine oturup özeleştiri mekanizmasını çalıştırmakta yarar var sanıyorum.
Yani o gün vatandaşı darp edemeyen, bugüne dek tek bir kez böyle bir olayla gündeme gelmeyen emniyet teşkilatı bu ilçede bugün bu hale gelmişse hatanın nerede olduğunu iyi analiz edebilmek lazım... O polis memurlarının vatandaşı darp edebilme gücünü kimden ve nasıl aldığını yada nasıl bu gücü kendinde görememesi gerektiğini...
O idareciler ne için var o müdüriyette? Ne iş yaparlar? Ya da böyle bir olay karşısında ne yapmalılar? Ne yapmalılar ki vatandaş artık ve tekrar polise güven duyabilsin? Ne yapmalılar ki kamuoyunun vicdanı rahatlayabilsin?
Suçu başka yerde aramak yerine biraz buna kafa yormak sanırım sorunu çözecektir.
Bu yazıdan emniyet idarecilerini kötülediğim anlamı çıkmasın. Vazifelerini yapmıyorlar demiyorum. Yapmaları gerekeni elbette yapıyorlar, ben sadece daha iyisinin nasıl yapılabileceği noktasında idarecilerin önemine vurgu yapıyorum. Yani mesele sadece "Ben idareci olarak yasal sınırları içerisinde bana emredileni yaptım, halkla bütünleşmek, iletişimin önemi falan beni bağlamaz" dememek gerektiğinden...
Yoksa o polis memurları hakkında soruşturma başlatıp ceza almasını sağlamak da değil mesele... Kamuoyu önünde kendini ve temsil ettiğin teşkilatı iyi anlatabilmek önemli olan..
Özetle ey idarecilerim... Geçmişte getirmişler bunu başımıza bela demek yerine, ilçede halk için bir sorun varsa muhatabı emniyet olan, çıkıp o halkla bu sorunu konuşamamak, oturduğun yerden çözüm aramak daha büyük bir soruna iter sizi...
Çıkın halkın karşısına... Bütünleşin o halkla... Tanısınlar sizi ve teşkilatınızı... Korku saçan değil, güvenli bir yaşam alanı oluşturan kişiler olduğunuzu anlatın onlara... Ancak böyle temizlersiniz bu teşkilatın üzerine sıçrayan kara lekeyi... Bu etiket zedeler, yıpratır emniyeti...
 
Şaka gibi bir vaka
Fener köy ve muhtarı Muharrem Eren şu sıralar çokça konu oluyor köşe yazıma... Ama her defasında yazılası bir vukuatla çıkıyor karşıma... İlk duyduğumda daha yüzümü gülümseten bir olayı anlatacağım. Karadeniz fıkralarına taş çıkartır cinsten. Eleştiri yok bu kez yazımda.
Kanser hastası bir amcamız (Allah uzun ömürler versin), mali durumu yerinde olduğundan, çıkıyor memleketin her bir yanından kendine mezarlık beğenmeye. Yolu bizim Fener'e düşüyor. Fener'i beğendiğinden kendisine bir mezar yeri almaya karar veriyor. Muhtara danışıyor. Bizim meşhur muhtara.. Muharrem Eren veriyor cevabı. "Vallahi mezarlığımızda hiç yer kalmadı. Ama siz buradan bir arsa satın alın, mezarlık olarak bağış yapın, hem sevaba girersiniz köyün mezar yeri olur, hem de size bir mezar sağlanmış olur"
Adama mezarlık yeri satın aldırtılıyor. Uygun bir arsa bulunuyor. Amcamız parasını ödeyip arsayı satın alıp mezarlık yeri olarak bağışlıyor. Hem köyün mezarlığı oluyor hem amcamızın gönlü oluyor.
 
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *