30 Mart 'yerel' Seçimleri ve Bizim Gördüklerimiz
Bir seçimi daha geride bıraktık. İlginç bir seçimdi. Yerel seçimdi ama yerele dair hiçbir şey yoktu. Haksızlık etmeyelim ‘Şehir senin, Şehir benim’ sloganlarıyla yerellik mesajı verenler olduysada, üç büyük partinin yolsuzluk - rüşvet ve talanlarının ‘inkâr-ispat’ üzerine kurdukları propaganda savaşları 30 Mart yerel seçimlerini olması gereken mecradan, bir genel seçime ve hatta ‘kişisel' bir referanduma dönüştü.
Yaşadığımız mahallenin, sokağın, caddenin, şehrin dağ gibi çözüm bekleyken sorunları güme gitti. Kısaca bizim yerel seçimlerde yaşam alanlarımıza dair hiçbir şeyi tartışamadık. Hatta adaylar projelerimi hemşerilerine anlatma fırsatı bile bulamadılar.
(Hoş kentin ihtiyaçlarından uzak, halktan çok sahibine yarayan, uçuk kaçık kendinden menkul, kişi endeksli hiçbir şeyi kentin hemşerileriyle paylaşılmamış ‘ben yaparsam en iyisini yaparım’ edasıyla kendilerini özel, bulunmaz ‘ben sizin babanızım’ hayâsıyla halka dayatılan projeleri oldum olası sevmemişimdir.) Ancak bu seçimlerde bu bile yapılamadı. Yapmaya kalkanlarınınki de gölgede kaldı. Kısaca seçmen kenti, sokağı – mahallesi için sandığa gitmedi.
Karşılıklı ötekileştirilmiş hatta giderek komşuların birbirine düşmanvari duygularını körükleyerek ‘biz-onlar-bunlar’ durumu. (Tercümesi: inananlar-inanmayanlar , dini, etnik referanslı bizden olmayan görünen görünmez düşmanlar…vs)
Evet, seçimler demokrasinin olmazsa olmazıdır. Ancak demokrasi; toplumsal mutabakatın, ortak yaşamın – özgürlükler –eşitlik – adalet ve hukuk gibi temel ilkelerin biraradalığın da işleyen bir sistemdir. Peki, sandığa bu saiklerle mi gidilmiştir? Bu kadar düşmanlaştırılmış, birbirinden kopartılmış ötekiler ’biz’ duygularıyla kullanılmış oylar da ‘milli irade ' çıkarmı?
Seçimlerde ‘zaferle ‘ çıkan AKP liderinin meşhur balkon konuşmasındaki kızgınlık – öfke – kin ve nefret dil, yeni gerginliklerin habercisi olduğunun işaretlerini vermiştir. %45 oy onu sakinleştirmeye, demokratik normalleşmeye yetmemiştir. Sonuç olarak ‘milli irade’ vurgusuyla kendini savunan bir parti için sandıkta %45 çıkması çok değerli gözükmemektedir. O halde seçimlerin ortaya çıkardığı sonuçlar iktidar partisince de çokça fazla anlam taşımadığının dışa vurumu gibi okunabilir.
Öte yandan muhalefet partilerinin ve siyasi aktörlerin durumu en az iktidar kadar acıklı – trajikomiktir. Ağızlarında düşürmedikleri demokrasiyi hiç etmek için her türlü yol ve yöntemi uygulanmaktan bahis görmedikleri, aday belirleme yöntemlerinde bir kez daha net bir şekilde ortaya saçılmıştır. Yöntem olarak; tek adamcılık, tepeden inmecilik, parti tabanlarına ve seçmenlerine güvensizlik gibi anti- demokratik parti yönetme uygulamaları, tüzük ve programlarını ihlal edecek düzeyde ‘parti suçu’ işlemenin yanında, aday borsaları oluşturma iddialarına kadar varan durumlar. ‘Kişiye endeksli’ yerel iktidar yarışları, siyasi ve ideolojik bilgisizlik, devşirmecilik, inançsızlık vb. Toplumsal çıkarlardan çok, kişilerin ve uzantılarının ikbal savaşları, parti tabanlarını kırmış-küstürmüştür. Doğal olarak sandıktan demokratik iradenin çıkmayacağına olan peşin inanç yenilginin kaçınılmaz sonucunu doğurmuştur.
Kısaca düzen partilerinin tümündeki oligarşik yapılar. Kitleleri demokratik talep ve tavırda uzaklaşmasına, bezginliğe, yılgınlığa, güvensizliğe itmiştir. Toplumsal tahribatın boyutları korkutucudur. Böylesi durumlar kanda balık avlamak isteyenler için bulunmaz fırsatlar sunmaktadır. İşte tehlikenin boyutu burasıdır.Türkiye bu tehlikeyi atlatmak için barışın ipine sarılmaktan başka çaresi yoktur. Başka türlüsünü düşünmek bile istemiyorum.
Bunun tek recetesi onurlu bir BARIŞTIR.
Barışın dili güçlendirilmelidir. Empati yapma kanalları çoğaltmalı – ön yargılardan arınmalı, konuşma ve tartışma platformları çoğaltılmalıdır. İletişim ve bilgi edinme hakkı önündeki tüm yasak ve kısıtlamalar kaldırılmalıdır.
Ağır ajitasyon, manipülasyonla iradeleri köreltilmiş, teslim alınmış kitlelerin yıkımı; insanlık tarihinde kara lekeler olarak dururken, 21. Yüzyılda hala bu tuzaklara düşmenin yol açacağı durumu kimse hiçbir şey için izah edemez.
Son söz, yoksul yaşayabilirim ama BARIŞ ve DEMOKRSİ olmadan OLMAZ!