KATIRLARIDA VURURLAR
YAYINLAMA:
Her sabah tanyeri ağırken kalkar, istisnasız her gün o meşhur duasınıtekrarlardı. Üçler, beşler, yediler,on iki imamlar, on dört masumu paklar,on yedikemerbestler , yirmidörtbin peygamberler, seksen bin Rumerleri, doksan bin Horasan piri, yüz bin kayıp erenleri yüzü gözü suyu hürmetine bizleri şeytanın şerrinden, devletin zulmünden koru yarabbi…” diye devam eden duadan sonra sessizce ahıra giderdi. Onu orada bekleyen bir çift Katır’ın bakımını yapmaya başlardı.Katırlar o kadar çok önemliydi ki,bazen bizden daha çok ilgilendiği olurdu. Nasıl olmasın dı, on kişilik ailenin tüm geleceği o iki katırın yapacağı işlere bağlıydı. Tarlalar onlar la ekilir, sürülür, biçilir. Başaklar onların çektiği arabalarla taşınır, harman onlarla yapılırdı.Başkalarına muhtaç olmadan yoksulluk içinde olsada kendi kendine yetecek besin ve tüm ihtiyaçlar katırların emekleri üzerine kurulmuştu. Traktörbizim gibi dağ köylerine 80’li yıllardan sonra girdi. Kısaca bizler Katırların hayatımıza kattığı değerlerle büyüdük.
Bir katırın ölümünün ne büyük acıdır ancak yaşayan bilir.
“Roboski’de katırları vurdular” haberlerini okuduğum günden beri kafamda iki sözcük dolaşıyor; KATIRLARI DA VURURLAR . Zülüm katırları da bulur. Katırların taşıdığı yük, evde bekleyenlerin aşıdır, ekmeğidir, bebeklerin sütüdür. Katırı vurmak, ondan beslenenleri aç bırakmaktır.
İnsanların kavgasından birhaber olan, insan tarafından kendi habitatındanmelezleştirilerek esir edilmiş bu canlıların yularından kim tutarsa, yemini kim verirse ona hizmet etmeye mecbur (evcilleştirilmiş)edilmiş bir canlıyı öteki olanı cezalandırmak adına katletmek, nasıl bir insanlığın dışa vurumudur?
Devlet katır vurur mu? Katırın hakkını kim sorar. Hangi mahkeme hakkını arar. Roboskili çocukların hesabını sormayan mahkeme , katırın hesabın sorar mı? İnsan denen canlının hasmını yada düşmanını,ötekini,teröristi cezalandırmak için, suçu veya suçluyu önlemek adına, üzerine doğrultulmuş namluların ne anlama geldiğini bilmeyen, anlamayan bir canlıyı öldürmek nasıl bir akıldır?
ÇÜNGÜŞ’DERKİ VOLKANİK YARIK
1998 yılında bir grupla birlikte GAP gezisine katılmıştık. Diyarbakır, Urfa,Mardin, Hasankeyf, Harran ve Nemrut dağı, Karakaya barajı, Atatürk barajlarını gezdik. Orada beni en çok üç şey etkilemişti.Hasankeyf-Nemrut anıtları,en çokta her zaman dehşetle hatırladığım Diyarbakır’ın Çüngüş İlçesindeki kuyu(YARIK)…
Birlikte seyahat ettiğimiz yol arkadaşlarımızdan birinin Çüngüşlü olması nedeniyle bizi Çüngüş’e davet etti. Unutamayacağım bir misafirperverlikle ağırlandıktan sonra ilçeyi gezdirdiler.Çüngüş dağların arasında bir yamaca yaslanmışeski bir yerleşim. Çarşı ve bir çok ev kesme sarı taşlardan inşa edilmiş. Bizlere rehberlik eden Çüngüş’ün ileri gelenlerine sordum “bu mimari kimlere ait “ diye. “Burası Eski bir Ermeni yerleşimi“ dediler. “Ermeni varmı?” dedim. “Seksen yaşlarında bir kadın var” dediler.
Dönüş yolunda son olarak, genişliği tahminen 3-4m, uzunluğu 10-15mbiryarığın yanında durduk.
Vadiden gelen su düzlükteki bu yarıktan akarak kayboluyordu. Kuyu hakkında bilgi veren Çüngüşlüler“buraya akan suyun nerede yeryüzüne çıkmış olabileceğini bir türlü bulamadıklarını” anlattılar. Aralarından biri büyüklerinden duyduklarından “700 Ermeni ailenin bu kuyuya atılmış olduğunu” lafın arasında söyledi. Görevlilerin itmesine gerek kalmadan bebeklerini göğüslerine bastırıpdipsiz yarıktan aşağı atlayankadınlardan yıllarca bahsedildiğini aktardı.
Kanın donduğu, utancın insanın yüzüne tükürürcesine patladığı yer burasıdır. Bebekler ve anneleri…
Bu cinayetleri işleyenlerleaynı aidiyette olmak bizi suç ortaklığı yapmaz. Ancak İnkar, suç ortaklığının devam ediyor olasının yanında, bu tür cinayetleri işlemeye hazır birçokkatilin var besler.Koçgiri’de, Dersim’de,Maraş’da, Çorum’da Sivas’da, Gazi’de, 1977 1 Mayısında,Roboski’de olduğu gibi.
Günler,aylar, yıllarca1915 Ermeni tehciri ve soykırımı konuşuluyor. İnkar ve ispat üzerine kurgulanmış, uluslararası tartışılan konu üzerinebir bildiride ben yazmaktan yana değilim. Esas bu soykırımın kurbanlarıkim?Onlara bakmak gerekir. Eğer vicdan, ahlak,insanlık gibi değerlerlebu soykırımı anlamak istiyorsak çok bilge olmak gerekmez.Egemenleriniktidar ve mülk üzerindeki zorba toplum mühendisliğinin yol açtığıbu utancın boyutlarını görmek istiyorsanız. Kadın ve çocukların –bebeklerinyaşadığı büyük trajediye bakmak yeterlidir.
Binlerce yıldan beri bir arada yaşayan farklı inanç ve kültüresahip halklarısiyasi –ideolojik olarak düşmanlaştıran, ekonomik paylaşım kavgasının sonucu oluşan egemen olanlarıneli silah tutanların, saldırı-savunma çatışmalarında çocuk–kadın ve bebeklerin hiçbirdahiliyoktur.
Hiç kimse, nasıl birinanç,kültür,etnikaidiyeti içine doğmasını seçemiyorsa, içine doğduğu aidiyetin ne olduğunu bir bebeğin- çocuğun anlaması da düşünülemez. Yetişkinlerce ve egemen iktidarlar tarafından başlatılan –kışkırtılan ve vahşice uygulamaya sokulan etnik temizlik ve kıyımlarda, savaşlarda çocukların suçları sadece diğerine göre ötekinin çocuğu, bebeği olması mıdır? Bundan dolayı öldürme- aç bırakma- köleleştirme –ırza geçme- yetim bırakma gibi insanlığın en aşağılık işini her kim ne adla olursa olsun nasıl açıklar? Her kim hangi tarafı tutarsa tutsun “canım onlarda bize yapmışlardı” savunmasının arkasına saklanabilir?
Köylerinde, kasabalarda işinde gücünde olan insanlar binlerce yıldan beri yaşadığı yurtlarından egemenliği elinde tutan güç tarafından istenmeyen ilanedip (tehcir) kışkırtılmış komşularınca kapıdaki tavuğuna kadar katledilmesini, kurtulabilen kadın ve kızlarının ırzına geçip pazarlarda hayvan gibi satılmasını nasıl savunulabilir?Kaldı ki bu silahsız savunmasız çocuk kadın ve bebeklerin suçu içine doğdukları kültür-inanç ve etnik ayniyatı mı? “Çanım o Ermeni,Kürd- Türk –Alevi –Rum- Boşnak- Ezidi – Süryani-Arnavut ,Arap,Kızılderili, siyah ,Aborjin…”çocuğuolarak doğmasaydıdenilebilir mi?
Diyorlar ki “savaşların fıtratında vardır. Böyle şeyler olur” İşte en büyük ahlaksız savunma şekli budur? Dünyanın hiçbir yerinde çocuk, bebek ve savunmasız kadınların savaş çıkardığı görülmüşümdür? Ki,savaşların en ağır faturası, tarafı-sebebi olmadıkları savaşların bedelini ödüyorlar.
Geçmiş geçmiştir demek inkardır. Geçmişle yüzletilmediği sürece geleceği aklayamasın. Bu suçlar da dahli olmayan, geçmiş ve gelecek kuşakların peşini bırakmayacaktır.
Tek güvencemiz olan “Barışı” kurmak mümkün olmayacaktır.
Barış ve adalet için. Bütün çocukların barış içinde yaşayabilecekleri bir dünya için, mücadeleyi yükseltenleri selamlıyor,bütün çocuk, kadın, bebek ve annelerin ve çaresiz kurbanların önünde saygı ve kederle eğiliyorum.
Yorumlar
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *