KIYILAR
Çocukluğum ve gençliğim Kara denizin kıyıdan 90 km.uzağında olan Gümüşhane’nin Torul kasabasında geçti. Torul ilçesi dünya litaratürüne güneşin üç kez doğduğu yer olarak girmiştir.Harşit çayının derin vadisinin tabanına yerleşmiş etrafı yüksek kayalar ve dağlarla çevrelenmiş 5 bin nüfuslu şirin bir ilçedir Torul.Bu günlerde Türkiye aroma voleybol birinci liginde yer alan Galatasaray Fenerbahçe ve büyükşehir belediye spor gibi trilyonlarca bütçeleri milyonlarca taraftarı olan kulüplerle başa baş mücadele veren voleybol takımı ile gündemde.
Aslında amacım doğduğum yeri ve çocukluğumu anlatmak değil.
Son yıllarda ülkemizde siyasi iradeyi elinde bulunduranların cumhuriyet Türkiye’sini adım adım nasıl dönüştürdüğünü elli yıl önceki kentler ile bu günkü kentler arasında çağdaş gelişmeler yerine nasıl bir tutuculuğun muhafazakarlığın hakim olduğuna dair kaygılarımı anlatmak istiyorum.
Anayasa mahkemesince hakkında irticanın odağı olduğu kararı verilen iktidar partisinin kişi özgürlüğünü ortadan kaldıracak yasakçı çağdışı ve faşizan bir topluma doğru hızla gidişimizi gösteren bir çok uygulamalarından birine değineceğim.Bu siyasi hareket günümüz de insanları kişisel çıkarlarla din ve inançları kullanılarak duyarsızlaştırdı.Toplum tepkisiz çevresinde ve ülkesinde olup bitenlerden bihaber, kaderci bana dokunmayan bin yaşasın mantığında ilgisiz hale getirildi.
Ak deniz Ege ve Marmara kıyıları Trakya bölgesi İstanbul Ankara gibi büyük şehirler hariç iç Anadolu da Kara denizde Doğu ve güney doğuda birkaç otel dışında içkili yer ve alkollü içki satılan mekan neredeyse kalmadı gibi.Mevcut yerler de güvenlik güçlerince taciz edilmektedir.
1950-1970 yılları arasında benim o küçük ilçemde çarşı içinde üç tane içkili restoran vardı.Eğer son iki yıldır kapanmadıysa ilçeye 4-5 km.uzakta tek bir mekan kalmıştı.Tarihi ve turisttik özellikleri yanında sporda dünya markası haline gelen Trabzon gençlik yıllarımın özlem duyduğum Paris’i gibiydi.Meyhanede ilk içkiyi orada tattım.Delikanlılığın ilk milli olma heyecanını yaşadığım evleri orada tanıdım.Trabzon belleğimde hep çağdaş yaşanabilir bir kent olarak kaldı.İki yıl önce yolum düştü Trabzon’a.Hemen meydan parkın karşısındaki içkili Yeşilyurt restoranı,altındaki gece kulübünü aradı gözlerim.Hepsi kapanmıştı.Sahilde güzel mekanlar yapılmış olsa da içkili yer yoktu.Akçaabat sahiline kadar gittim hiçbir yerde tek içkili mekan bulmak mümkün değildi.Erzurum da eskiden beri iyi bildiğim komşu ilimizdi.Trabzon’a göre biraz daha muhafazakar olsa da kent içinde içkili yer bulmak mümkündü.
Konya da 2 yıl kamu görevinde bulundum.Orada da otel altlarında birkaç aralık yerde ve Meramda koruluklar içinde bir Fransız restoranı vardı.Onlarda kapanmış.Şimdi bu kentlerin yanı sıra Yozgat,Tokat,Sivas,Kayseri,Urfa gibi şehirlerde oturan dostlarım arkadaşlarım vasıtasıyla öğreniyorum ki içkili restoran ve içki satılan yer neredeyse hiç yok gibi.İçkinin bedensel zararı iyi bir alışkanlık olmadığı ilericiliğin çağdaşlığın ölçütü sayılmayacağını biliyorum.Ancak kişi özgürlüğü adına yasakçı bir anlayışla bunun yetmediği yerde insafsız zamlarla ekonomik baskı kurarak içkiyi yasaklamak aslında ne toplumun sağlığı ile nede ekonomiyle ilgilidir.Konu tamamen ideolojiktir,şeriata gidişin hazırlığıdır.Son olarak Ankara da aileleri ile içkili restoranda yemek yiyen insanların kimlik kontrolleri ve fişlenmeleri Anadolu da ki mahalle baskıları hele ramazan aylarındaki saldırılar geleceğin neler getireceğinin habercisidir.İffet polisinin din polisinin geleceği kırbaçlı günler yakındır.
Seçimlerde kıyıların neden tepki verdiği endişelerinin nereden kaynaklandığının küçük bir kanıtıdır bu tablo.Ülkemizin diğer bölgelerinde yaşayan yurttaşlarımızın da şehite kelle diyen bölücülüğe prim verip vatanı savunanları Silivri’ye tıkan anlayışı görüp sandığa vicdanının sesini dinleyerek gitmelerini diliyorum.