SULAK ALANLARIMIZI KORUMAK SUYA DÜŞTÜ

YAYINLAMA:
Senelerdir, toplamı Marmara Denizi büyüklüğünde sulak alanları sıtma ile mücadele diye,
tarla sulama için kanallar yapıp, bilinçsizce salma sulama ile, enerji üreteceğim diye derelere
barajlar kurup zenginler yaratarak, susuz ülkeler sınıfına doğru hızla koşuyoruz. Bu sebeple
Türkiye Su Meclisi içinden “Peyzaj Mimarları Odası” bir bülten yayınladı. Adıma gönderilen
bu E-postayı doğa dostu sizlerle paylaşalım istedim.
Uluslararası Sulak Alanlar Sözleşmesi’nin imzaya açıldığı gün olan 2 Şubat “Dünya Sulak
Alanlar Günü”nde sulak alanlarımız, 40’ıncı yıl dönümünde ne yazık ki doğanın yok
edilmesine yönelik kanun tasarıları, aynı dere üzerinde sayıları 40’ı aşan HES (Hidro Elektrik
Santral) Projeleri ile giriyor. Oysa; Ramsar’da 1971 yılında imzalanan Sulak Alanların
Korunması Sözleşmesi, sözleşmeye taraf olan ülkelerden her birinin, dünyaca öneme sahip
sulak alanları korumakla ve bunların akılcı yönetimini sağlamakla yükümlü kılmıştır. Sulak
alanlar bakımından bulunduğu coğrafyanın en önemli ülkelerinden biri olan yurdumuzda,
yaklaşık 2 milyon hektardan fazla sulak alan bulunmaktadır. Sazlıkların kesilmesi, tarım
amaçlı kurutmalar, doldurmalar, sanayi kirliliği, içme suyu amaçlı kullanımlar, büyük baraj
inşaatları nedeniyle yeterli su alamama ve yapılaşmalar, yaklaşık 1 milyon 300 bin hektar
sulak alanımız, değerini yitirmiştir. Bir başka deyişle Türkiye, 40 yıl gibi kısa bir sürede,
sulak alanlarının yarısını kaybetmişir. Görünen odur ki; sulak alanlarımız, Anadolu’nun her
köşesinde iktidarda bulunan hükümetlerin marifetleriyle bozulmaya, yok edilmeye devam
edecek. Yaşama sahip çıkma adına, yörelerini korumak adına seslerini yükselten Hasankeyf’li,
Senoz’lu, Alakır’lı, Loç’lu insanların mücadeleleri küçümsenecek, yatırımcılarla kolkola
anlayışlar sürecek, su kaynaklarımız zerine yaptıkları tahribatları ilemeyen yönetmelikler
yayınlanacak, göstermelik ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) raporları düzenlenecek ve sulak
alanların suyu yandaşların cebine akacaktır.
Bu gün yurt içi ve sınır aşan su kullanım anlaşmaları ile bu gidişin önünü açanlar, yarın
sulak alanlarımızın yok olduğunda, nehirlerimiz, derelerimiz kaybolduğunda, göllerimiz
kuruduğunda artık çok geç olduğunun sözünü bile edemeyecek, doğanın yok edilişine bir
başka havzada, duruma uygun olarak çıkarılacak başka bir kanunla devam edeceklerdir.

Meclis Çevre Alt komisyonunda görüşmeleri devam eden "Tabiat ve Biyoçeşitlilik Yasa Taslağı"
boyutları tahmin edilemeyecek doğa katliamının yazılı belgeleri olarak tarihe geçmeden yetkileri
uyarıyoruz; Sulak alanlar, biyosfer alanları veya korunan alanlar gibi yaşamın vazgeçilmezlerini
kısa süreli yatırımlara kurban ederseniz, çevre konusunda -sözde hayaliyle yanıp tutuştuğunuz-
AB kriterlerini, stratejilerinizde tariflediğiniz standartları karşılamanız mümkün olamayacaktır. Her
konuda yaptığınız hukukun arkasından dolaşma çalışmalarına "Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" ile bir
başkasını da eklediniz. Tüm bunlarla, gelecek kuşakların sizi "Ülke kaynaklarını kurutan, satan kara
hükümet devri" diye anımsayacak olması kaçınılmazdır. Su yaşamsal bir kaynak, sulak alanlarımız
en önemli doğal peyzaj alanlarımızdır. Peyzaj Mimarları Odası olarak 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar
Günü‘nde başta hükümet olmak üzere, tüm sorumluların bir kez daha yaşam alanlarına sahip
çıkanların sesine kulak vermelerini diliyor, buruk geçen bu günde haklı HES mücadeleleriyle yurdun
dört yanından ses veren Anadolu‘nun gerçek sahiplerinin önünde saygıyla eğiliyoruz. Evet, sevgili
okuyucular, doğamızın kötüye gidişi bu şekilde yol alırken biz doğa severler emanetimizi gelecek
kuşaklara bulduğumuz gibi aktarabilmek için uğraş veriyoruz. Ne mutlu bizim gibilere.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *