Avrupa'dan fersah fersah öndeyiz

Avrupa'dan fersah fersah öndeyiz
4Yemek sanayicilerinin kaptanı Hüseyin Bozdağ, ülke genelinde özellikle çocukların beslenme alışkanlıkları ile ilgili ciddi adımlar atılması gerektiğini belirterek YESİDEF olarak bu konuda kolları sıvadıklarını söyledi. Türkiye’nin yemek sanayini dünden b
Röportaj sayfamızın bugünkü konuğu Hüseyin Bozdağ... Türkiye Yemek Sanayicileri Dernekleri Federasyon (YESİDEF) Başkanlığı, Hadımköy Arnavutköy Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanlığı, TÜMSİAD Yönetim Kurulu Üyeliği, İstanbul Sanayi Odası Meclis Üyeliği ve Yemek İstanbul Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı yürüten Bozdağ, adeta bir koltuğunda 5 karpuzu birden taşıyor.

Diğer dört ünvanını bir yana bırakarak, tüm insanların yaşamak için vazgeçilmezi olan 'yemeği' konuştuğumuz Bozdağ, adeta kutsal bir emanetten bahseder gibi anlatıyor. Röportajlarımızın 'Kelime Oyunu' bölümündeki sorulara birkaç kelimeyle cevap veren ama 'yemek' dediğimde arka arkaya cümleler sıralayan Bozdağ; yemeğin ve yemek sanayinin önemini, YESİDEF'in projelerini gazetemize anlattı. Okullarda sıcak yemek verilmesi ile ilgili bir proje hazırladıklarını söyleyen Bozdağ, “Sağlıklı nesillerin yetişmesi için sağlıklı beslenme şart” diye konuşuyor. 

İş dünyasına ve yemek sektörüne nasıl adım attınız?

Ben 1966 Sivas Gürün doğumluyum. Birçok Sivaslı gibi ailem 1974'te ekonomik nedenlerden İstanbul'a göç etti. Ben de küçük yaşlardan itibaren çalışmaya başladım. Limon, mandal, su satmak gibi çeliğe ilk suyun verildiği dönemler oldu.

Sonrasında bakkallıktan, tostçuluğa, büfeciliğe buradan da yemek sanayiciliğine ulaşmış bir adamım. Yaklaşık 25 yıldır bakkallığı da sayarsanız neredeyse 40 yıldır, 8 yaşından beri gıdanın içerisindeyim. Üniversiteyi okuduğum yıllarda, okuduğum okulun yemek işine girdim. O süreçten beri tipik Türk işadamı kimliğinin içerisinde her şeyiyle yoğrulmuş ve sonunda hazır yemek sanayicisi olarak son noktayı koymuş bir adamım.

Birçok sivil toplum örgütünde de yer alıyorsunuz. Sizin için neden bu kadar önemli?

Ben işim dolayısıyla sık sık yurt dışına gidiyorum. Avrupa'daki toplantılarda şöyle bir imaj sergileniyordu 'medeniyetin ölçüsü mensubu olduğunuz STK ile belli olur.' Bana sorduklarında 5-6 diyordum ama onlar en az 14 tane olması gerektiğini söylüyordu. O zaman kendime hedef koydum. Ama iş dünyasının STK'larında olacağım dedim. Hayatım boyunca bütün iş deneyimlerimin içinde eğer pazarcılık yaptıysak pazarcılar esnaf odasında, ticarete başlayınca İstanbul Ticaret Odası'nda, sanayiye başladığımızda İstanbul Sanayiciler Odası gibi tüm sivil toplum örgütlerinin içerisinde yer alarak böyle bir kimliğimiz oluştu. Bugün istihdama dayalı, emek gücünün oluştuğu; üniversitelerde okuyan öğrencilerimizden hastanelerde yatan hastalarımıza, vatani görevini yapan askerlerimizden Meclis'te milletvekillerimize kadar yani toplu tüketimin olduğu her noktaya yemek sağlayan ve Türkiye'de de 4800 üyesi bulunan bir federasyonun genel başkanlığını yürütüyorum. Ayrıca İSO meclis üyesi, Hadımköy Arnavutköy Sanayici İşadamları Derneği'nin başkanlığını yapıyorum. 

Avrupa'nın çok ötesindeyiz

Yemek sektörü özellikle son yıllarda gelişim kazandı. Yıllarını bu işe vermiş biri olarak siz bu gelişimi nasıl görüyorsunuz, sektör nerden nereye geldi?

Ben 2006 yılından beri Avrupa Catring Birliği'nin yönetim kurulu üyesiyim. Türkiye'nin yemek sanayini dünden bugününe baktığınızda çok net olarak söylüyorum; Avrupa'daki meslektaşlarımızdan fersah fersah öndeyiz. Hatta Türkiye'nin övünebileceği tek sektörüz. Hem altyapı, hem bilgi hem de büyük projelere imza atma noktasında. Avrupa Birliği insan hakları diye tutturuyor. Burada çalışan insanlar doyma hakkını kendi cebinden öderken Türkiye ise yanında çalışan işçinin doyma hakkını patron karşılar. Bu sadece Türkiye'de var. Bunları değerlendirdiğimizde biz Avrupa Birliği'nden çok daha öndeyiz. Biz bu işin gereğini olan ne varsa onu yapmışız. 

Ama öte yandan merdiven altı olarak tabir edilen yerler var...

Mutlaka her sektörün merdiven altı var ama gıdada ve yemekte merdiven altı işletmeyi kabul etmiyoruz. Burada merdiven altı müşteri var. Hem kamuda hem özel sektörde eğer siz benden ucuz yemek talep ediyorsanız; kusura bakmayın siz merdiven altı müşterisiniz. Dolayısıyla her sektörde belki merdiven altı işletmeler belki kabul görür ama hiç olmazsa gıdada olmamalı. Ucuza yenilen yemek sizi merdiven altı müşteri haline getirir. Bu önemli bir kriter olarak kabul edilmeli. 

Gıdanın artık kanunu var

Devletin sektöre bakış açısı nasıl?

85 yıl bu memlekette gıda ile ilgili yasa yoktu. Sonunda 5996 sayılı yasa çıktı. Bunu çıkaran hükümete, gıdayla ilgili standartları ortaya koyulmasını sağlayan herkese teşekkür ediyorum. Bu yaza yasa hem sanayici olarak benim için büyük bir şans. Hem de tüketici için bir şans. 

Yani bu konudaki sorunlar ortadan kalktı mı?

Devletin, Gıda Bakanlığı'nın bakış açısı o kadar güzel ki bizim için. Yasanın çıktığı süreçte biz üyelerimizin bulunduğu 42 ilde bakanlık yetkilileri ile toplantılar yaptık ve bu toplantılarda hep ortak paydalarda buluştuk. Neden, hepimiz ne istediğimizi, gıda tanımının ne olduğunu, nereye koymamız gerektiğini biliyoruz. Sonuçta toplu gıda üretimiyle ilgili bölümlerde inanılmaz devrimler yarattık. Bizim bir sıkıntımız yok. Bu yasa çıktıktan sonra Türkiye'de büyük markaların aslında ne olduğunu gösteren haberler çıktı. Ama federasyona üye 4800 firmanın bir tanesinde ne teşhir var, ne de afişe var. 

Can boğazdan gidiyor

Türkiye'nin yemek kültürü ile ilgili neler söyleyeceksiniz? 

Çok güzel bir noktaya değindiniz. Çünkü bizim sıkıntımız sadece beslenme alışkanlıklarımızla ilgili. Hani hep 'can boğazdan gelir' deriz ya ama artık can boğazdan gidiyor. Biz Yemek Federasyonu olarak şişmanlık, obezite, kanser, şeker hastalığı gibi konularda dünya çapında bir araştırma yaptık, dünyada ne yapılıyorsa biz de yapalım dedik. Bu çerçevede Türkiye'de 'aşşal' bir dönüşüm yapmaya çalışıyoruz. Aşşal dönüşümün altında çok önemli 2 -3 projemiz var. 

Ne gibi projeler?

Baktık ki biz farkında olmadan kendi geleceğimizi kötü besliyoruz. Federasyon olarak yeni neslin beslenmesi ile ilgili ciddi bir sosyal sorumluluk projesi hazırladık. 17 milyon çocuğumuz var, geleceğimiz bunlar. Çocuk okula ilk giriyor tostla tanışıyor. Arkasından hamburger, fast food, gazlı içecekle... Sonrasında artık çocuğu bunlardan kurtaramıyorsunuz. 

İstedik ki bunlar artık 'tost verin yesinler, test verin çözsünler' modelinden çıksın; tostla test arasında gidip gelmesinler. Çocukların beslenmesi annesinden 5 yaşında ayrıldığından itibaren annesi onu nasıl besliyorsa o şekilde devam etsin. 68 bin okulda 17 milyon çocuk, 568 bin öğretmeni içine alan projemizin üzerinde iki sene çalıştık. Doğru beslenme biliyorsunuz dünya için önemli bir konu.

Obama'nın eşi çocukların daha iyi beslenmesi için dans ediyor, Putin çocuklar tosttan kurtulsun diye Moskova'nın merkezine 22 tane mutfak kurdu. Biz de ne yaptık, Milli Eğitim, Sağlık ve Gıda Bakanlığımıza, Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız, CHP Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Bahçeli, BDP Genel Başkanı Demirtaş ile görüştük. Kimi zaman barışta bile uzlaşamayan bu isimleri tabakta uzlaştırdık. Çocuklarımızın doğru beslenmesi için hepsinin ortak kanaatini aldık. Türkiye yemek sanayinin kaptanı olarak böyle bir projeyi hazırladık Bakanlıklarımıza sunduk. Ama Türkiye'de çivi bir sefer vurmayla çakılmıyor. Çalışmalarımız devam ediyor. 

Geçen sene gazlı içeceklerin satışı kantinlerde yasaklandı. Bu bir adım olabilir mi?

Bakın gazlı içecekler günah keçisi. Aslında çocuğun orada sıcak yemek yemesi önemli. Gazlı içecek vermedin de tost verdin, bisküvi verdin; ne fark eder? Biz okullarda kantin olmasın demiyoruz. Ama yemek de verilsin. Türkiye'de 600 – 700 okulda yemek veriliyor.

Çok yetersiz, yüzde 1 bile değil. Burada birinci hedef çocuğun sağlıklı beslenmesi. İkinci ve bana göre en önemlisi ise Türkiye'nin barışa, huzura ve açılıma ihtiyacı var değil mi? Zengin, fakir, Türk, Kürt çocuklarımızın hepsi ayrımsız o sofraya oturup aynı yemeği yiyecek. Üçüncüsü ekonomik olarak çok önemli bir adım. Bu işin Türkiye'ye maliyeti ortalama yıllık olarak 13 milyar TL. Ama bu 13 milyar lira ile 400 bin yeni insan istihdam ediyorsunuz, tarıma dayalı gıdada 1 buçuk milyon insanı dolaylı istihdam ediyorsunuz ve en önemlisi de bu para da Sağlık Bakanlığının bütçesinden 20 milyar TL'lik ilaca, kanser hastalığı, şeker hastalığı, obezite için harcanan paraya baktığınızda da yıllar geçtikçe azalacak.

17 milyon çocuk doğru beslenmeli

Bunun için okullarda yemekhanelerin mi açılması gerekiyor?

Biz projede tüm okullarımızın yapısına göre modeller geliştirdik. Mesele mutfak yoksa koordinatör mutfak kurup okullara yemek servisi buradan yapılacak. Yeni açılacak okullarda mutfağı da projeye dahil edilecek, yeri varsa prototip mutfak kurulacak. Türkiye'nin neresinde olursanız olun aynı hizmeti alacaksınız. Çünkü benim Türkiye'nin dört bir tarafından lisanslı üyelerim var. Tabiki bunun için bir pilot bölge uygulaması yapılması lazım. Çocuğun defteri, kitabı, sütü devlet tarafından veriliyor. Biz de evet bunlar gerekli ama yetmez yemek de verelim diyoruz. 17 milyon çocuk doğru beslenirse kanser, şeker, obezite gibi hastalıklardan ari olarak yetişirse kendinden sonraki nesiller de sağlıklı olacaktır. 

Bir girişimci bu sektöre girmek istiyor. Ne yapması gerekiyor?

Yeni girişimci kim varsa YESİDEF'e müracaat ederse tüm yardımı gösteririz. Gıda mühendisliği, diyetisyenlik, tarım yani bizim sektörümüzle alakalı bölümleri bitirenleri sektöre davet ediyoruz. Özellikle hanımları davet ediyoruz bu işe.

Çünkü KOSGEB gibi büyük kuruluşlarda kadın girişimcilere özel destekler var. Bunlara diyoruz ki 5996 sayılı yasayı açacaksınız; burada kurallar ve piyasa koşulları bellidir. Bu koşullar çerçevesinde ne gerekiyorsa orada onları göreceksiniz. Biz de size destek oluruz. Tüm illerimizde dernek başkanlarımız fahri danışmanlık yapabilir. Belki biz körü körüne bu işe adım attık ama bundan sonrakilerin daha bilinçli ve bilgili yapmasını istiyoruz. Yeni Türkiye'de körü körüne iş yapma dönemi bitti. Türkiye'de bundan önce fizibiletisiz iş yapılırdı. Bir bakkal dükkanı biraz iş yapıyorsa yanına hemen ikincisi açılırdı. Ama artık bu devrin kapanması lazım. Her işin bir fizibiletesi olmalı. Bu ister büyük sanayici, ister küçük esnaf olsun.

Bol salçalı yemek devri kapandı
AK Parti Büyükçekmece İlçe Başkanı Hatice Bozdağ ile evli olan Hüseyin Bozdağ, üç çocuk babası. “Terzi kendi söküğünü dikebiliyor mu, onları fast food'tan uzak tutabiliyor musunuz?” diye sorduğumuz Bozdağ, “18 yaşında ikiz oğullarım var. Bir de 9 yaşında kızım var. Oğlanlardan yana bir sıkıntımız yok. Zaten onlar artık büyüdü. Kızımızı da elimizden geldiğince onu da uzak tutmaya çalışıyoruz” diyor. Kendisini kilolu biri olarak nitelendiren Bozdağ, eğitimin önemine vurgu yaparak başka bir projeyi açıklıyor, “Benim kilolu olmamdaki sorumluluk benim anamda, bir başkasının ki eşinde.

Biz her türlü eğitimi alıyoruz. Ama evimizde sevdiklerimize yemek yaparken bir eğitim almıyoruz. Kötü olan da bu zaten. Biz de diyoruz ki artık bu nesil üniversiteli ahçılar yetiştirmeli. YESİDEF'in böyle bir hayali de var. YESİDEF Gıda Üniversitesi kurup ahçıları üniversiteli olarak yetiştirmek istiyoruz. Artık o beşamel soslu, annemizin içine biraz daha biber attığı, bol yağlı bol salçalı yemek devri kapandı. Yeni Türkiye'de artık bunlar olmamalı. Annemize de, eşimize de ya da evde yemeği kim yapıyorsa ona gıda üzerine eğitim aldırtmalıyız. Türkiye'de her şeyin eğitimi var yemeğin eğitimi yok, olur mu böyle şey! Bolu Mengen'de bir aşçılık okulu var ama yeterli değil. Eğitimli ahşılar olmalı artık. Aksi taktirde bu denli besleyemeyiz.”
Yemek hem barıştır hem tepkidir
'Yemek'i kutsal olarak değerlendiren Hüseyin Bozdağ, “Yemek sadece doyma aracı değildir. İnsanların kalbine giden, barışa iten, aynı sofrada buluşturan en önemli araçtır. Hayat boyunca insanın üç beyazının içindedir yemek... Doğarken mevlidinizin yemeği, evlenirken düğün yemeği, ölünce de yine mevlidinizin içinde yer alır. Hayatımızdan vazgeçilmeyen tek şeydir. Bugün dünyanın tüm barış süreçleri bir yemekle başlamıştır. Eğer iyi bir yemek sunduysanız unutmayacağı tek lezzettir. Barıştır ama öte yandan da boykottur, ünivertisetelerde özellikle. Tek doyma aracı değil önemli bir sevgidir. Bazen barışı, bazen tepkiyi bazen de insanların güleç yüzünü koyarız. Vazgeçilmez bir hayat unsurudur” diyor. 

KAYNAK:GAZETE İSTANBUL

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.