Fotoğrafçılar yaşam savaşı veriyor

Fotoğrafçılar yaşam savaşı veriyor
Dijital fotoğraf makinelerinin çıkması ve internet üzerinde fotoğrafçılık yapanların çoğalması ile sektörün büyük bir sıkıntı yaşadığını söyleyen Sefaköy Foto Anı işletmecisi Alim Çimen, “Devlet de, meslektaşlarımız da, vatandaş da bu işe sahip çıkmıyor.

Çok değil 10 sene öncesine kadar filmli fotoğraf makineleri hayatımızın bir parçasıydı. Fotoğrafçılardan 36'lık film alır, çektikten sonra yine banyosunu yine fotoğrafçıda yaptırır, arasından çektiklerimizi de fotoğrafçıda tab ettirirdik. Kimileri çocuklarının, kimileri ailelerinin fotoğraflarını stüdyoda çektirir; düğünlerin vazgeçilmezleri de buralar olurdu. Ancak önce dijital fotoğraf makinelerinin çıkması ardından da cep telefonlarının da fotoğraf çekmesiyle tüm bunlar birer birer unutuldu. Bugün hepimizin cebindeki telefonla istediğimiz kadar fotoğraf çekip, bunları sosyal medyada yayınlıyor; binlercesini bilgisayarımızda tutabiliyoruz.

Bu gelişmenin fotoğrafçılara ve fotoğrafçılığa olan etkisi ise elbette olmuştur. Sadece vesikalık fotoğraf çektirmek için uğradığımız fotoğrafçıların sorunlarını 20 yıldır Sefaköy'de kardeşleri ile birlikte Anı Fotoğraf Stüdyosu'nu ayakta tutmaya çalışan Alim Çimen'le konuştuk. Aslında Alim Çimen'e bir dokunduk bin ah işittik demek daha doğru olur. Devletin, internet üzerinde kurdukları site ile iş yapan fotoğrafçıların, aldıkları kurslarla fotoğrafçılık yapmaya kalkışanların, fotoğraf makinesi ve baskı makinesi üreticilerinin, distribütörlerin sektör üzerinde büyük yaralar açtığını söyleyen Alim Çimen, “Son 10 yılda Küçükçekmece'de 17 – 18 tane fotoğrafhane kapatıldı. Dışarıdan bakıldığı zaman kolay bir iş gibi gözüküyor ama çok zor. Ayakta kalma savaşı veriyoruz” dedi.

 

 

Fotoğrafçılığa ne zaman başladınız?

Bu işi dayılarımdan öğrendim. Başlangıç tarihim 1970. Orada karanlık oda, rötuş, analogla ilgili her türlü bilgiyi öğrendim. Şuanda da ailece çalışıyoruz. Kardeşlerimle birlikte burayı açtık. Ama ailede eli iş tutan herkes burada çalışıyor; oğlum, yeğenlerim hemen hemen herkes... dayımın çocukları da bu işi yapıyor. Yani aileden bir çok insan bu işten ekmek yiyor, geçimini buradan sağlıyor. Biz uzun yıllardır bu işi yapıyoruz ve yaparken de işin bilincinde olarak çalışıyoruz. İşi hem analog olarak biliyoruz hem de dijital olarak. Teknolojinin kıyısında durmuyoruz içindeyiz, her türlü olanaklarımız, her türlü teknik araçlarımız gerecimiz var. Ve her şeyi kendi bünyemizde hallediyoruz. O yüzden de buradaki insanlar hem teknolojiyle ilgili bilgilere hem geriye dönük her türlü bilgi birikime sahip. Bu konuda sıkıntımız yok ama işle ilgili sıkıntılarımız büyük.

 

Nasıl sıkıntılar bunlar?

Sıkıntılar şundan kaynaklanıyor. Haksız rekabet, malzemenin pahalı oluşu, artı örgütlenmeyle ilgili sıkıntılarımız var. Kendi odamız olmasına rağmen sektördeki ekmek yiyen insanların hiçbiri kendi emeğine, işine sahip çıkmıyor. Onların tek derdi ekonomik rekabet. O yetmiyormuş gibi bir de korsanımız çıktı. Biz kira veriyoruz, vergi veriyoruz, elektrik parası ödüyoruz, su parası ödüyoruz, kira stopajı ödüyoruz... Bunlara benzer esnafın yapması gereken bir sürü şeyi yapıyoruz. Diğer taraftan korsan fotoğrafçılık yapan bazı çocuklar ellerinde tam da bilmedikleri, tanımadıkları fotoğraf makineleyle 'profesyonel fotoğrafçıyım' adı altında internet sitesi açıyor ve iş yapıyor. Halbuki fotoğrafçılığın F'sinden haberi yok. Bilgisi yok, birikimi yok, makineyi tanımıyor. Ama deklanşöre basıyor mu basıyor. Her deklanşöre basan kendisine fotoğrafçıyım, profesyonelim diyebiliyorsa profesyonelliğin ne anlama geldiğini de yeniden bir gözden geçirmek gerekiyor.

 

Kurs alan herkes fotoğrafçı oldu

 

Bugün neredeyse herkeste bir profesyonel makine var. Ama bir profesyonel fotoğrafçıda ne gibi özellikler olması gerekiyor?

Profesyonel olan kişi özellikle çok kaliteli bir lens kullanması gerekiyor. Lenslerin neye yaradığını anlaması gerekiyor. Profesyonel makinelerin üzerinde flaşı olmaz çünkü ışığı kendisi ayarlar. O kişinin ışığı, kadrajı, kompozisyonu bilmesi gerekir. Bugün birçoğuna 'komposizyon' nedir diye soru sor, bilmez. Elindeki makinesini al menüsüne gir fabrika ayarlarına dön, onu ayarlayıp fotoğraf çekemez. Elindeki objektifin ne olduğunu bilmiyor, f değeri nedir tanımlayamaz, geniş açı objektifi hangi alanda kullanırsın, tele objektifi hangi alanda kullanırsın; bu korsan fotoğrafçı olan bireyler bilmiyor. Ama işte 18-105 objektif almıştır, bir takım fotoğraf çekiyordur. Ne kadar objektifin verimli olup olmadığını da bilmez kompakt makineyle elindeki DSLR makinenin arasındaki farkı da anlatamazsın. Gidiyorlar A vakfında, derneğinde, odasında herhangi bir fotoğrafçı kuruluşunda üç – beş gün birer ikişer saat ders alıyor, ben teknik fotoğrafçıyım diye sokağa dökülüyorlar. Ben net 45 yıldır bu işi yapıyorum, profesyonel olduğumu söylemiyorum. Ben bu işi biliyorum. Oturur her işimi kendim hallederim, kimseye muhtaç olmam. Artı çok iyi bir rötuşörüm, analog döneminden alırsak iyi bir karanlık odacıyım, ışıkları da iyi kullanırım, kompozisyonun, kadrajın ne olduğunu da bilirim. Ama onlar bilmez, anlamaz, yapamaz çünkü öyle bir şansları olmamış. Hiçbir zaman karanlık odaya girmemiş. Bundan sonra geriye dönüp karanlık odaya girecek halleri yok. Ben bu işi saydam cam negatiften, kağıt negatiften, normal negatiften, bugünkü dijitale kadar hepsini yapıyorum yaptım. Olayın diğer bir boyutu şu buna rağmen bize üç gün bir dernekten bir vakıftan herhangi bir kuruluştan gelin ders alan gelip bizi burada aşağılamaya çalışıyor. Profesyonellik bu işten para kazanıyorsa, vergi ödüyorsa, kira veriyorsa olur. Adam yaka telası örüyor esas mesleği bu. Ama doğum fotoğrafçılığı yapıyor, düğün fotoğrafları çekiyor. Asansör fabrikasında işçi olan biri düğün salonunda şipşak fotoğrafçılır yapıyor. Bunlar bir kuruş da vergi vermiyor. Hemen hemen bütün düğün salonlarında bunlar var. Her okulda müdür ve müdür yardımcısı bu işi yapıyor, öğrencilerin fotoğraflarını kendileri çekiyor. Geçen gün bir müdür geldi, 30 – 40 tane öğrencinin fotoğrafını çekmiş; getirmiş bana 1 liraya vesikalık fotoğraf yaptırmaya çalıştı. Bu benim mesleğime ihanettir, ben bundan ekmek yiyorum. Eğer ben o fotoğrafları 1 liraya basarsam kendime, mesleğime, meslektaşlarıma, ekmeğime ihanet etmiş olurum. Çoluk çocuğuma götüreceğim ekmeği evime götüremem. Bu benim motorize gücüm, her şeyim...

 

Devletin sizin sektöre bakış açısı nasıl?

Devlet önümüzü kesiyor, örgütlenmemizi engelliyor. Odamız var hiçbir yaptırımı yok. Federasyon olacaksın ki yaptırım gücün. Ama eskiden 80 küsur tane odadan federasyon kurabiliyordu, şimdi 131 tane yapıldı. Sanki 131 tane vilayet varmış gibi... Amaç önümüzü kesmek. Öte yandan devlet kendi eliyle bizim fotoğrafçının motorize gücü olan vesikalığı bile elimizden alıyor. Her devlet dairesinin kapısına bir tane fotoğraf kabini kondu. Duyumlarıma göre bunu da Torunlar Grubu ile Kadir Topbaş'ın oğlu işletiyor. Tapu dairesinde var, nüfusta var, emniyette var... Bir de onu bana satmaya çalışıyor. Zaten ekmeğimi elimden almışsınız. Ben ne iş yapacağım? Binlerce fotoğrafçı ve fotoğrafçıda çalışan insanlar var. Büyük şirketlere bir şeyler sunabilmek için genel eziliyor. Biz Türkiye genelinde harekete geçtik. Meclis'e kadar gittik ama sonuç alamadık. Çünkü bizim mağdur olmamız birilerinin eline bakmamızı gerektiriyor, eyvallah etmemizi gerektiriyor. Ben hayatım boyunca hiç kimsenin önünde eğilmedim ama benim meslek grubundaki arkadaşlarımdan tek bir isteğim var; kendi emeğinize sahip çıkın, mesleğinize ihanet etmeyin.

Bunlar yetmiyormuş gibi grafiker almış eline fotoğraf makinesi ek iş yapmaya çalışıyor. Ama çektikleri fotoğrafları gör, çoğu insan oturup burada zaman zaman ağlıyor. Bazıları da dolandırıyor parasını peşin alıyor ama ortadan kayboluyor. Sonra da bize gelip 'neden mesleğinize sahip çıkmıyorsunuz' diyorlar. İyi de sen hiç tanımadığın bir adama internet sitesinden kalkıp iş yaptırmaya çalışıyorsan ve sonra da dolandırılıyorsan benim yapabileceğim bir şey yok.

 

Esas parayı distribütörler kazanıyor

 

Fotoğraf baskı makineleri de yurtdışından geliyor ve çok pahalı. Bunları da sektörü etkiliyor mu?

Distribütörler de bizi soyuyor. 3 liraya aldığı makineyi 103 liraya bize satıyor. Benim baskı makinem çıktığı zaman 125 bin Euro'ya aldım. Şu anda aynı makinenin sıfırı KDV'si de içinde olmak üzere 23 bin Euro. Bu hırsızlık değil de ne! Doly diye bir makinayı 10 bin Dolar'a getirtiyorlar; 63 bin Euro'ya satıyorlar. Bir taraftan Sirkeci canımızı okuyor, bir taraftan korsan fotoğrafçı okuyor, bir taraftan Torunlar Grubu okuyor. Ondan sonra bizden vergi, kira, stopaj, faturalar ödememizi istiyorlar. Biz bunun sıkıntısını yaşıyoruz. Eskiden fotoğrafçılığın bir itibarı vardı, saygın bir meslekti. Avrupa ve Amerika'da hala aynı saygınlığını koruyor. Burada ise adam 50 kuruş verecek, bana hakaret ediyor. Profesyonel işi bana amatör fiyata yaptırmaya çalışıyor. Olmaz dediğimiz zaman haraket ediyor.

 

Promosyona yöneldik

 

Teknolojinin gelişmesi, cep telefonlarının artık birer fotoğraf makinesine dönüşmüş olması nasıl etkiledi?

Bu başka bir handikap. Eskiden film satardık, banyosunu yapardık, baskısını yapardık. Tüm bunları yaparken kar ederdik. Şimdi bütün bunlar yok. Bir de fotoğrafçılıkta promosyon devri başladı. Eskiden aileler gelir anı fotoğrafları çektirirdi onlar yok. Stüdyoda nişan ya da söz fotoğrafı çektirilirdi, onlar yok. Sadece gelin fotoğrafı çekiliyor, onda da korsanlar devreye giriyor. Bunun akabinde fotoğrafçı rekabeti şöyle yapıyor; baskısını yaparken albümünü, büyük ebat fotoğrafını, çerçevesini bedava veriyor. Satacak bir şeyin kalmıyor artık. Kupa, saat, yastık, anahtarlık gibi promosyon ürünlerine yöneliyor. Böyle şeyleri satarak ayakta kalmaya çalışıyoruz. Her şeyi bitirmiş durumdayız.

 

İstanbul'da dışarıda düğün fotoğrafı çekimiyle ilgili adeta bir sektör oluştu. Kuzguncuk, Emirgan Küçükçekmece Gölü gibi yerlerde hele ki yaz mevsimiyse her yerde gelin damat görmek mümkün. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Korsan fotoğrafçı stüdyosu olmadığı için sokakta fotoğraf çekmeye başladı. Sonrasında da moda oldu. Bu işin de ticareti yapılmaya başlandı. Çekilecek alanlara kira ödüyorsun. Bazıları var şirketleşmiş, çok cüzi rakamlara iş yapıyorlar. Haksız rekabete yol açıyorlar. Biz de çekiyoruz ama bizim maliyetler katlanıyor. Maliyet hesabı yapamayan vatandaş ucuz diye onları tercih ediyor. Kendine kaça mal olacağının farkında değil. Parayı alıp, düğün günü ortadan kaybolanlar var. Sonra da o gelin damat 'kurtarın' diye bize geliyor.

 

 

Fotoğrafları bastırın tavsiyesi

“İnsanlar şunun farkında değil. Çekiyorlar bilgisayara yüklüyorlar. Bilgisayarda herhangi bir sıkıntı olduğunda geriye dönüşü yok. Olsa bile yüklü rakamlar istiyorlar. O yüzden ben herkese fotoğraf sahibi olun tavsiyesinde bulunuyorum. Fotoğraflarınızı bilgisayarınızda, flaş disklerde filan tutmayın. Şansın yaver giderse herşeye sahip olabilirsin. Ev, araba, yazlık, kışlık vs... Ama tek bir şeyi alamazsın, 3 yıl önceni, 1 ay önceni, hatta 1 saniye önceni... Anılarını, yüzündeki o güzelliği, o ifadeyi, o bakışı görmek istiyorsan ya videoya kaydedilmiş görüntü ya da fotoğraf sahibi olacaksın. Yoksa dününe ait hiçbir belge kalmaz. Onu kağıda bastırıp, iyi korumak zorundasın. Hava alan bir albümde koruyacaksın. Fotokopi tekniğiyle değil kimyasallarla basılan fotoğraflar kalitelidir, kalıcıdır. Bunu da doğru, bu işi gerçekten meslek olarak yapan bir fotoğrafçıda yaptırman gerekir. Eğer kötü, kalitesiz bir yerde yaptırırsan 5 – 10 yıl sonra o fotoğraftan eser kalmaz.”

 

 

Makinelerin de ömrü var

“Fotoğrafın ömrü kısadır hele teknolojiyle birlikte fotoğrafın ömrü iyice kısaldı. Eski kalite yok. Sadece ve sadece teknolojinin sana sunduğu tek bir şey var; seri biçimde tüket ve geri dön. Fotoğrafı da tüket, kağıdı da tüket, makineyi de tüket ve git. Artık her fotoğraf makinesinin ömrü var, ömür koymuş adam. Eskiden bir makine alırdık yıllarca kullanırdım, götürür tamir ettirirdim tekrar kullanırdım. Şimdi şu kadar deklanşöre basarsın ya motor ya da ayna kendini bloke eder. Yani çöpe atacaksın, yeni makine alacaksın. Tamire götürdüğün zaman da makinenin fiyatı kadar para ödeyeceksin. Yenisini almak daha mantıklı geliyor. Daha doğrusu yenisini almak zorunda bırakılıyorsun.”

KAYNAK: GAZETE İSTANBUL

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.