‘Gazetecilik muhalefet etmektir’
Yayınlanma:
Güncelleme:
‘Türk basınının yüzde 92’si iktidara teslim olmuş durumda, yüzde 8’i dik durmaya çalışıyor’
SÖYLEŞİ: LEYLA TAVŞANOĞLU
Gözcü on küsur yıl yayımlandı. 1 Nisan 2007’de kapandı. Herkes bunu 1 Nisan şakası sandı. Çünkü günlük net 120-130 bin tirajı vardı. Biraz desteklenseydi 200-220 bin tiraja ulaşırdı. Ama hiçbir destek söz konusu olmadı. Tam tersine hep frene basıldı.
Size İngiliz basınından örnek vereyim. İngiltere’de yaşam standardı Türkiye’den belki on kat daha yüksek. Ama basın muhalefet yapıyor. İngiltere’de bugüne kadar iktidara sonuna kadar şakşakçılık ya da yalakalık yapan gazete görmedim.
Hürriyet gazetesindeki köşe yazarlığına son verilen pek çok yüksek tirajlı gazetenin yayın yönetmenliğini yapmış Rahmi Turan’la konuşuyoruz. Türkiye’nin tiraj rekortmeni genel yayın müdürü unvanını hiç kimseye kaptırmayan Turan çok net biçimde sonbahar aylarında ismini gizli tuttuğu bir kişiyle yeni bir gazete yapma hazırlığı içinde. Türkiye’nin bu siyasi ortamında yeni hem de muhalif bir gazete yapmayı neden hedeflediği sorumu, “Çorbada tuzumuz olsun diye” sözleriyle yanıtlıyor. Sonra da gülerek ekliyor: “Keser döner sap döner gün gelir hesap döner, diye bir deyim vardır. Bakarsınız gün olur hesap döner.”
- Siz Doğan Grubu’nda Rahmi Turan ekolünün en iyi örneklerinden Bugün ve Gözcü gazetelerini çıkarttınız. Ama ikisi de bayağı yüksek tirajlar yakalamışken kapandı. Neden?
R.T.- Bugün gazetesi idari hatalar yüzünden battı. 650 bin günlük net tiraja ulaşmıştı. O zamanlar çok moda olan stres bileziğini okurlara 30 kupon karşılığı hediye olarak verelim dedik. Çok ilgi gördü. Bilezikleri ısmarladık. Ama bir geldi ki olmaz böyle şey. Tam rezillik. İnşaat çivisini kıvırmışlar; ucuna da bir sarı top takmışlar.
Okurlar “Siz bizimle alay mı ediyorsunuz?” diye Ankara bürosunu bastılar. Bunu yaptıran da ismini vermek istemediğim idarede yetkili bir kişiydi. Okur tepkisi yüzünden tiraj birden yarı yarıya düştü.
O yetmiyormuş gibi arkadan yine bir talihsizlik oldu. Bilezikleri telafi etmek için bu sefer stres yüzüğü verelim dedik. Yüzükler geldi. Gayet güzel yapılmış. Ama çocuk parmağına bile giremeyecek kadar dardı. O da tam bir fiyasko oldu. Aydın Doğan o sırada Hürriyet’i satın almıştı. “Bugün’ü Hürriyet ilavesi olarak verelim” dedi. Sonra da kapandı. Ama biz zaten o sırada Bugün’ü bırakmış Gözcü’yü çıkarmaya başlamıştık.
- Peki, Gözcü neden kapandı?
R.T.- Gözcü on küsur yıl yayımlandı. 1 Nisan 2007’de kapandı. Herkes bunu 1 Nisan şakası sandı. Çünkü günlük net 120-130 bin tirajı vardı. Biraz desteklenseydi 200-220 bin tiraja ulaşırdı. Ama hiçbir destek söz konusu olmadı. Tam tersine hep frene basıldı.
- Ciddi muhalefet yaptığı için mi?
R.T.- Tabii. Muhalefet yapınca siyasi çevreleri, iktidarı kızdırıyoruz. Ama biz doğru olan muhalefet yaptık. Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller başbakanken de Gözcü muhalif yayın yaptı. O dönemler hiçbir sorun çıkmadı.
Ama Tayyip Bey zamanında muhalefet yapınca işler değişti. Tayyip Bey’in bundan haberi var mıydı yok muydu? Onu bilmem. Ama sonuçta o dönemde Gözcü kapatıldı. Bugünkü koşullarda 120-130 bin net tiraj bir gazeteyi çok rahat yaşatır. Üstelik yılda 2 milyon dolar dolayında ilan geliri vardı. Kadrosu da şişkin değildi; 30-40 kişi kadardı. Ama zarar ediyor gerekçesiyle yayın hayatına son verildi.
- Siz Gözcü kapatıldıktan sonra Hürriyet’e köşe yazarı olarak geçtiniz. 22 yıl Aydın Doğan’ın yayın organlarında yönetici ve yazar olarak çalıştıktan sonra işinize son verilince yazdığınız veda yazısında “Kurtuldum” sözcüğünü kullandınız. Neden?
R.T.- Kurtuldum çünkü her bakımdan sıkıntılı bir atmosfer vardı. Gerçi hiç kimse şunu bunu yap demiyordu. Ama o psikolojik ortamda, “Yazarsam kuruma yine vergi cezası, siyasi baskı gelir” endişesiyle zaten siz yazamıyordunuz.
Aydın Bey’in psikolojik durumunu çok iyi anlıyorum ve artık bazı tavizleri vermek zorunda kaldı diye düşünüyorum. “Biz taviz vermiyoruz” deseler de bu doğru değil. Veriyorlar. Göz göre göre birtakım olaylar var. Oktay Ekşi hatalı bir kelime kullandı diye olayı facia haline getirdiler. Adamcağız istifa etmek zorunda kaldı.
‘Yeni bir gazete çıkaracağız’
‘Kimle birlikte olduğumu söyleyemeyeceğim. Çünkü karşılıklı anlaşmamız öyle. Benden bunun yayılmamasını rica ettiler. Ben de “Eğer yayılırsa bilin ki bu benden değil sizden kaynaklanmıştır” dedim’
- Oktay Ekşi’den önce Emin Çölaşan, Bekir Coşkun’un da işine son verilmedi mi? Daha sonra Cüneyt Ülsever, sizinle eşzamanlı Özdemir İnce...
R.T.- Ben bekliyordum. Sürpriz olmadı. Bir yıl önce yazılarım haftada bire indirildiği zaman Enis Berberoğlu’na, “Hiç üzülme. Vedalaşalım, ben ayrılayım” dedim. “Olmaz. Haftada bir de yazsan bağımız kopmasın. İleride şartlar değişebilir. Kalırsan Aydın Bey de çok memnun olacak” dedi.
Ama şartlar değişmediği gibi tam tersine gelişmeler oldu. Aydın Bey artık patronum değil; bundan sonra da olamaz. Ama kendisiyle ailece dostluğumuz oldu. Yaz aylarında Bodrum’da birlikte tatil yaptık; tavla oynadık. Ben Hürriyet’ten ayrıldıktan sonra Aydın Bey bana bir mektup yolladı. Mektupta, “İstanbul’da da Bodrum’da da yine birlikte tavla oynarız” diye yazmış. O mektubu göndermesi bile bir jesttir.
- Peki Aydın Bey’le yine tavla oynayacak mısınız?
R.T.- İstanbul’da değil ama Bodrum’da kendisini ziyaret ederim. Yine tavla oynarız. Ben hiçbir zaman ayrıldığım müesseselere düşmanlık gibi bir duygu beslemedim. Sonuçta bu bir iştir. Çalışırız, ayrılırız. Yasal haklarımızı aldığımıza göre de hiç bir sorun yok demektir.
Yalnız siyasi baskılar sonucu bu işlerin yapılması ama bunlara başka kılıflar hazırlanması, başka türlü maskelenmesi doğru değil diye düşünüyorum. İnternet sitelerinde gördüm. Doğru mu değil mi bilmiyorum. Güya Hürriyet camiasında yetkili bazı kişiler, “Bu yazarların ayrılmalarının sebebi okunmama sorunudur” demişler. Hürriyet’in internet sitesi var. Hangi yazarın ne kadar okunduğu orada yer alıyor. Oraya baksınlar. Hürriyet’in birçok yazarından çok daha fazla okunduğumu net olarak görürler. O nedenle böyle saçma bahanelerin arkasına sığınmasınlar. Açık açık, “Bu adamlarla artık çalışmak istemiyoruz” desinler. Hiç kimse hiç kimseyle çalışmak zorunda değil. Bunda darılacak, gücenecek bir durum yok.
Ben bir süredir Turktime adlı bir sitede yazılar yazıyorum. Site yöneticileri benim yazılarımın okunma oranının rekor olduğunu söylediler. Günde 30 bin ve üzeri tıklanıyor. Bakmak isteyen Turktime sitesine girip görebilir.
- Siz Hürriyet’teki veda yazınızda bir gazete hazırlama projeniz olduğunu da yazdınız. Bu nasıl bir proje? Gazeteyi kimle birlikte çıkarma hazırlığındasınız?
R.T.- Kimle birlikte olduğunu söyleyemeyeceğim. Çünkü karşılıklı anlaşmamız öyle. Benden bunun yayılmamasını rica ettiler. Ben de, “Eğer yayılırsa bilin ki bu benden değil sizden kaynaklanmıştır” dedim. Bu sözümü tutmam gerekiyor.
Biz şifahi olarak mutabakata vardık. Daha sözleşme imzalamadık. Ama yüzde 90’ın üzerinde bir ihtimalle sözleşme imzalayacağız. Yeni patronumuz çok akıllı, bilgili bir insan. Kimliği açıklanınca sizin için de sürpriz olacaktır. Babıâli için gerçekten büyük kazanç olacak. Çünkü gerçekten bu işi çok seven birisi. Yurtdışında bu işin eğitimini de almış.
İlk görüştüğümüzde ona şunu söyledim: “Ben artık dinlenmek istiyorum. Bazı tavsiyelerde bulunayım. Bu işi yapabilecek, hevesli bazı arkadaşlarımız var. Sizi onlarla tanıştırayım.”
Bana cevabı şu oldu: “Bu gazeteyi ya sizinle çıkarırım ya da hiç kimseyle çıkarmam.” Bu sözleri duyunca bu işe girişmek benim için bir çeşit mecburiyet haline geldi.
- Sizi kim tanıştırdı?
R.T.- Eski patronum Haldun Simavi. Bu genç arkadaşımız on yıl önce Londra’da bir vesileyle Haldun Bey’le tanışmış. Haldun Simavi adamdan çok iyi anlar. Tam anlamıyla insan sarrafıdır.
Tanışmalarından bir süre sonra ben Londra’ya gittim. Haldun Simavi beni yemeğe çağırdı. Laf açıldı. O kişiyle buluşmasını anlattı. Sonra da bana tanıyıp tanımadığımı sordu. Tanıdığımı söyledim. “O çocukta iş var. İleride önemli birisi olacak” dedi.
Kan davasına dökmeden muhalefet etmek gerek
- Çıkaracağınız bu gazeteyle birlikte Rahmi Turan ekolü yeniden hayat mı bulacak? Nasıl bir gazete çıkaracsınız.? Daha önce yaptığınız gazeteler örnek olaçcak mı? Aklınızda nasıl bir gazete var?
R.T.- Yapmaya çalışacağız. Kadro kurmak bayağı zor olacak. Gerçi çok talep var. Haberin yayılmasıyla telefonlar durmak bilmiyor. Bir telefonumun numarasını değiştirdim. Birisini tamamıyla kapattım.
Ev telefonu numarasını hiç kimse bilmez. Onu bile buldular.
Her neyse. Yapacağım gazete ortama uygun olacak. Tabii ki muhalefet yapacak.
Ben her dönemde gazetenin yapısının muhalefet olduğunu düşünenlerdenim. Gazeteci ne olursa olsun inandırıcı, doğru muhalefet yapmalıdır. Ama haksızlık da yapmamalı. Yani işi kan davasına dökmemeli.
Bakın, iktidar olanlar doğru, iyi iş yapacağız, diye bir sürü vaatlerle geliyorlar. Gazetecinin görevi o vaatlerin yerine getirilip getirilmediğini izlemektir.
Halkın dertleri sıkıntıları yazılmalı
- İyi de okuyucunun ilgisini çekecek hiç olumlu haber yok mu?
R.T.- Var tabii. Milli Piyango’da en yüksek ikramiyenin çıkması da haberdir. Ama hayat pek tatlı değil. Hatta neşeli günler kötü günlerden daha azdır. Hele de bizimki gibi ülkelerde... Bir kere halkın dertlerini, sıkıntılarını ortaya koymak, çektiği çileleri yazmak lazım.
Bunu da göreve talip olup işbaşına gelenler bunları okuyup düzeltmeye çalışsınlar diye yapmamız lazım. Onun için ben gazetecinin doğasında muhalefet olduğuna inanıyorum. Ama muhalefet yaparken de haksızlık yapılmamalıdır.
Tabii ki muhalif bir gazete olacak. Zaten benim çıkardığım bütün gazeteler muhalifti. Başka türlüsü olamaz. Olsa da kimseye okutamazsınız. Çok klasik bir tabir vardır. Köpek insanı ısırınca mı yoksa insan köpeği ısırınca mı haber olur diye... Toz pembe bir dünya göstermek sadece aldatıcı olmaktır. Zaten politikacılar yeterince halkı aldatıyorlar. Bir de gazete aldatırsa o zaman yanlışları kim ortaya koyacak?
Tarafsız olanın okunma şansı yoktur
- Peki, bugün Türk basınının durumunu nasıl görüyorsunuz?
R.T.- Büyük kısmı her şeye olumlu bakıyor, her şeyi övüp alkışlıyor. Kaba hesapla söylüyorum. Maalesef Türk basınının yüzde 92’si şu anda iktidara eller yukarı teslim olmuş durumda. Dik duran, mücadelesine devam eden, halkın hakkını arayan ise yüzde sekizi geçmez. İngiltere’de yaşam standardı Türkiye’den belki on kat daha yüksek. Ama basın muhalefet yapıyor. İngiltere’de bugüne kadar iktidara sonuna kadar şakşakçılık ya da yalakalık yapan gazete görmedim. Tarafsız olanlar yok değil. Ama onlar da okunmuyor. Tarafsız kalmanın da bir yararı yok.
- Böyle bir ortamda ne diye gazete çıkarmak istiyorsunuz?
R.T.- Bizim de çorbada biraz tuzumuz olsun diye. Belki böylece bu çöküşü geciktirebiliriz. Bunları bugünün şartlarına göre söylüyorum. Ama bir laf vardır. “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.” Hesap dönebilir de...
PORTRE
RAHMİ TURAN
İstanbul, 1939 doğumlu. Yükseköğrenimini İstanbul Gazetecilik Enstitüsü’nde yaptıktan sonra, önce Yeni Sabah, sonra Akşam gazetelerinde spor muhabirliği ve spor servisi müdürlüğü yaptı. 1967’de Hürriyet gazetesine geçti. Gazete bünyesinde çıkmaya başlayan Son’un yazıişleri müdürlüğünü üstlendi. 1968’de Haldun Simavi’nin çıkardığı Günaydın gazetesinin genel yayın müdürü olarak gazeteyi bir milyonun üzerinde tiraja ulaştırdı. 1983’te Günaydın’ın yan yayını Tan gazetesi 1.5 milyon tirajı buldu. 1985’te Yeni Asır gazetesinin sahibi Dinç Bilgin’in çıkardığı Sabah gazetesini hazırladı. 650 bin tiraja ulaştırdı. 1989-90 arası Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Daha sonra Doğan Grubu bünyesinde Bugün, Meydan, Gözcü gazetelerini çıkardı. Hepsi yüksek satışları buldu. Kara Murat isimli çizgi romanı dizi film oldu. Pek çok ödülün sahibi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.