Kendinize inanırsanız, yapamayacağınız hiç bir şey yok!
RÖPORTAJ: YELDA CUMALIOĞLU
Hadi gelin, onun başarı hikayesini, kendimize örnek alalım...
En büyük özelliğin?
Öncelikle hedef odaklıyımdır. Ailemin bana daha küçük yaşlardan itibaren verdiği hedef “yabancı dil” öğrenmem yolundaydı. Zira annem Fransızca ve İngilizce, babam İngilizce biliyordu ama bu dilleri yollarda, yurt dışında öğrenmişler.
Hedef odaklıyım diyorsun, hedefin lisan öğrenmek miydi?
Evet, 30 yaşıma kadar üç dil öğrenmeyi hedefledim.
Hangi liseden mezunsun bu arada?
Normal devlet lisesinden mezunuyum. Etiler lisesinden.
Yabancı dil eğitimi var mıydı?
Bana Almanca bölümü çıkmıştı. Sınıf çok kalabalıktı. Yaklaşık 80 kişiydi, sıradan düşüyordum. Bir sırada üç kişiydik. O yüzden Almanca bölümü yerine sınıfı daha az kalabalık olan Fransızca bölümünü tercih ettim. Hiç olmazsa o sınıfta sırada oturabiliyordum!
Ya İngilizce?
İngilizce dersi aldım bir süre... Sonra da öğretmenim küçük öğrencilerine ben İngilizce dersi vermeye başladım... Böylelikle 13, 14 yaşlarında gerçekten para kazanmaya başlamıştım.
Özlem şu anda Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birinin yönetim kurulu üyesisin, aynı zamanda da bir TV kanalında “Para Durumu” isimli bir program sunuyorsun. 20.000 kadına da para yönetimi eğitimi veriyorsun. Peki çocukluğunda nasıldın? Tutumlu bir çocuk muydun?
Ben hep para kazanıyordum. Örneğin bayramdaki harçlıklarımı dayıma faize veriyordum. O benim için değerlendiriyordu. Evde taklit yapıp, para kazanıyordum. Babam bir şey istiyor musun diye sorduğunda, küçük küçük hep para alıyordum. Kendime hedef koyup, hep bir şeyler alırdım. Kısacası parayı hedeflerimle ilişkilendirirdim.
Anne, baba nasıldı?
Tutumluydular ama gezmeyi seviyorlardı. Biriktirip biriktirip, dünyayı geziyorlardı.
Peki sonra?
Arabayla Paris’e gittik ailemle... 15 yaşlarımdaydım. Okulda Fransızca ders almama rağmen Eyfel kulesine çıkmak için bilet alırken, Fransızca bilet bile isteyemedim.
Lise bittiğinde?
Üniversitede istediğim bölüme giremedim. Belçika’ya Fransızcamı geliştirmeye gittim, bir şatoda kalıyordum, iki haftalığına gitmeme rağmen bir sene kaldım orada. Ailemin parası iki haftalık lisan kursunu ödemeye yetiyordu. Şatolarında, yanında kaldığım aile beni çok sevdi ve bana onlarla kalmamı teklif ettiler. Akşamları dil kursuna gittim, sabahları mutfakta çalıştım, onların çocuklarına baktım. 17 yaşındaydım ve 5000 frank kazanmıştım. Hem lisan öğrendim, hem de para kazandım.
Sonra da ailemin bir tanıdığı vardı Amerika’da iki haftalığına onların çocuklarına bakmaya gittim. O sıralar tek bildiğim İngilizce “This is a book!”du, yani çok az İngilizce biliyordum. Bu sefer de iki aylığına gidip, 11 yıl kaldım.
Peki ailen Amerika’dan dönmen konusunda baskı yapmadı mı?
Annem ‘dön dön’ dedi de, babam kalmam taraftarıydı. Kolay bir şey değildi, Belçika’da ve Amerika’da yaşamak ama oralar benim hayat disiplinimi oluşturdu.
Peki sence, hayatının kırılma noktası neydi?
Amerika’ya gitmek. Belçika bana yalnız yaşamayı öğretti. Hiç unutmuyorum, yanında kaldığım aile bana pasta ikram etmişti, canım çok istemesine rağmen, kibarlıktan ‘yok teşekkür ederim’ demiştim, onlar da pastayı kaldırmışlardı. Çok ağrıma gitmişti! Şoka girmiştim, baktım ki isteyeceksin.
Dolayısıyla 17 yaşında hem para kazanıyordum, hem lisan öğreniyordum, hem tek başıma yaşıyordum, sorumluluk sahibiydim... Yerleri de paspaslıyordum, çocukları okula da götürüyordum, bulaşıkları da kaldırıyordum.
Bunları yapmaktan yüksünüyor muydun?
Hayır ama o yaşlarımda bakıyordum yaşıtlarım, geziyor, tozuyor, eğleniyor oysa ben daha bulaşıkları halledememiş, çoğu zaman çalışıyordum.
Belçika’da Türk’üm diye beni ezmeye çalıştılar açıkçası. ‘Aaaa senin gibi Türk olur mu, niye böylesin vs...’ diye. Amerika’ya gittiğimde ise uzaydan gelen, keşfedilmeyi bekleyen yabancılar gibi hissettim kendimi. Bu sefer de bana ‘Aaa sizin oralarda deve var mı, patates yetişiyor mu, anlatsana annen nasıl, altı parmağınız mı var(!) gibi safça sorular soruyorlardı. Amerikan kültürü ile Avrupa kültürü çok farklı. Belçika’da terslenen Türk olduktan sonra Amerika’ya gitmek açıkçası iyi geldi.
Bir gün çok iyi yerlere geleceğini biliyor muydun?
Lisede ortalama bir öğrenciydim, çok başarılı değildim. Belçika’da Türk olarak terslendikten sonra hırslandım. Amerika’ya gittiğim zaman “Ben burada ülkemi temsil ediyorum” diye düşündüm... Birçok kişinin hayatında tanıdığı ilk Türk bendim. Bu nedenle Türkleri iyi tanıtmalıydım. Böyle bir hırs geldi. Çok çalıştım.
Ailemin benimle gurur duymasını da istiyordum tabii.
Peki ne düşünüyorsun, hayat mı seni buraya getirdi, yoksa sen bilinçli olarak mı geldin bu kariyerlere?
Hedeflerimle geldim diyebilirim. Hatta değişen hedeflerimle geldim. İlk hedefim lisan öğrenmekti, 19 yaşında bu hedefimi gerçekleştirdim. Amerika’da yanında kaldığım ailelerin kadınları çok önemli yerlerdeydi. Bir tanesi can kurtaran olarak gitmiş Amerika’ya sonra çok büyük şirketlerde çalışıyordu. Hatta kadın çalışıyordu, adam çocuk bakıyordu. İlk önce bu ailenin yanına gittim. Çocuklarına baktım. Bu ailenin kızları vardı ve kadının en büyük isteği kızlarının Harvard’da okumasıydı. O zaman düşündüm, ben de iyi bir şey yapacaksam, en iyi okula gitmem lazım, dedim kendime. Ve o zaman ben de dünyanın en iyi okuluna gideceğim, dedim. Çok inançlı bir insanım ve kendime çok inanıyorum bu yüzden, gitmek istiyorum demedim, gideceğim dedim ve yeni hedefimi böyle belirledim. İçinizden inanırsanız, o işi gerçekleştirirsiniz.
Ondan sonra iki okula başvurdum. Ailenin yanında çalışırken iki yıllık bir okulu bitirdim ve en iyi şartlarda bitirdim okulu. İki birinci vardı okulda ve bunlardan bir tanesi de bendim. Bu arada da çalıştım ve çok iyi işler yaptım. Bir çocuğun yararına 5000 dolarlık bir fotoğraf sergisi açtım, çocuğa çekini ben verdim, , İngilizceyi yeni öğrenmeme rağmen bir gazetenin editörü oldum, Marry Poppins diyorlardı bana, çocuklara bakıyor, yardım ediyordum. Her an çalışıyordum, hafta sonları, sabahları, akşamları dahil çalışıyordum. Çok çalışmadan hiç bir şey olmuyor.
Yani harekette bereket vardır, sözünü doğruluyorsun.
Kesinlikle, ben çok çalıştım. O yüzden çalışmayana saygım yok.
Aileleri rol model aldın diyebilir miyiz?
Evet, iki hedefim vardı. 1. Ben büyük bir şirkette yüksek bir yönetici olacağım, 2. Dünyanın en iyi okuluna gideceğim. Çalıştığım aileyi kendime rol model aldım. Ve dünyanın en iyi okullarına gittim.
Daha sonra başka bir aile ile tanıştım ve üç günlüğüne onların yanına gittim ama hala evlerinin anahtarı bende var. O aile de bankacıydı. Onların yanında da Wall Street’i tanıdım. 1990 başlarıydı, o zaman da dünyanın en önemli şeyi orada çalışabilmekti. Bir gün bir arkadaşımı ziyarete gittim, Merrill Lynch diye bir yerde çalışıyordu. Binasına aşık oldum. Bu seferde ‘Ben burada çalışacağım’ dedim ve bir süre sonra binanın 25. katında çalışmaya başladım. Böylelikle hedeflerim bir bir gerçek oldu. Lisan, dünyanın en iyi okulu ve üst düzey kadın yönetici olmak , hepsi gerçekleşti.
Ve Amerika’da bankacılıkta ilerledim. Orada kariyerimin zirvesindeyken Türkiye’ye dönmek istiyor muyum, istemiyor muyum sorusunu kendime sormaya başladım. Amerika vizesi alırken, bana ‘Ne yapmak istiyorsun?’ diye sormuşlardı. Ben de demiştim ki, ‘Bir gün orada öğrendiklerimi, ülkeme aktaracağım’, demiştim. Ağızdan çıkan sözlere de çok inandığım için, Türkiye’ye dönmeye karar verdim. O sırada Ferit Şahenk ile yazıştım ve beni işe aldı. Böylelikle Doğuş Grubunda çalışmaya başladım.
Çok büyük aidiyet duygum vardır. Zamanla yükseldim, değişik görevlerde bulundum ve yönetim kuruluna girdim. Bir hedef daha gerçekleşmiş oldu. Ama her zaman topluma faydalı işler yapmak istemiştim Öğrenmek, öğretmek... Bir gün ekonomist dergisini okurken, dünyayı değiştirecek işler yapmak istiyorum diye düşündüm. Çünkü öldükten sonra da hatırlanmak istiyorum. İnsan sadece nefes almak için gelmiyor dünyaya... ‘Niçin yaşıyorum?’ diye kendimi sorgulamaya başladım. Neye etkim olabilir diye düşünürken, aklıma kişisel finans geldi. ‘Gençlere ve kadınlara yönelik bir şeyler yapabilirim’ diye düşündüm. Zira kadına öğrettiğiniz zaman çocuğuna da transfer ediyor bildiklerini. Örneklerini araştırdım.
Patronuma gidip, ben kadınlara yönelik işler yapmak istiyorum, izin verir misiniz, dedim. Olumlu baktılar. Olumsuz baksalar ne yapardım, bilemiyorum istifa eder miydim ama gerek kalmadı, şirketim beni destekledi.
İnandığınız için inandırıyorsunuz da!
Olabilir, ben kendime koşulsuz inanan bir insanım. Yüksek manevi inançlarım ve bilincim var. Hedeflerim içinde her zaman bir şeyler yaratmak var. Kendim için bir şey istemiyorum artık. Bana göre kendin için bir şey istediğin zaman gelmiyor ama fayda için istediğin zaman geliyor.
Benim bir hedefim olsun, eğer ben ona inanıyorsam, yaparım.
Rastlantılara inanır mısın?
Hayır, her şey olması gerektiği gibi oluyor.
İlahi adalet?
Kesinlikle var.
Sabır?
Olmazsa olmaz.
Hayatındaki en büyük beş inancın.
1. Hedef odaklı olmak.
2. Disiplin. Ben bir şeye asla hayır demem. Bana uçan adam yarat de, ben olmaz demem. Uçan adam nasıl yaratılır diye düşünür, çalışır ve muhakkak bir yol bulurum.
3. Alternatifli olmak. Her zaman iki, üç alternatifli olarak gitmeyi seviyorum. Senaryoları seviyorum.
4. Eğlenmek. İş yaparken eğlenmeyi seviyorum. Gülelim, eğlenelim.
5. Değişim. Değiştirmeyi seviyorum. Kendimi değiştiriyorum, evimin dekorasyonunu değiştiriyorum, insanlar değişsin istiyorum.
Hayat enerjim yüksek. Daha az duygusalım. Belki de rasyonel olduğum için hedeflerime daha çabuk ulaşıyorum.
Genelde çok başarılı kadınlar, yalnız kadınlardır. Ama senin çok da güzel bir ailen var.
Ben tek bir kadınım. Enerji topu gibiyim. Değişik haller alıyorum. Dengeye değer veriyorum. Çocuklarıma, eşime zaman ayırıyorum. Ailem olmasa ben bu yaptıklarımı yapamam. Evdeki mutluluk çok önemli. Ben ailemden besleniyorum. Ben güzel gözükmeye de zaman ayırıyorum. Kılığıma, kıyafetime, saçıma, başıma... Kadın olmak, kadınlığa zaman ayırmak da çok önemli.
2012 deki hedefin?
Kendime daha çok zaman ayırmak.
Yakın çevrendeki insanlara bakışın?
Onların da benimle birlikte değişmelerini, gelişmelerini istiyorum. Benim çevremde olup da güzel değişmeyen insan yok. Çevremdeki herkesin daha iyi olmasını istiyorum. Bana kötü davranana da beddua etmem. Affederim, öfkelenmem. Benim için hayattaki her şey öğreti. Tesadüfe inanmadığım için, yaşadığım her şeye öğreti olarak bakıyorum.
Özlem Denizmen kimdir?
Hayatın bütününün bir eğitim olduğuna inanan Özlem Denizmen, Lisans Eğitimini Cornell Üniversitesi Endüstri İşletmeciliği bölümünde tamamlamış, sonra, MIT Sloan School of Management'ta MBA (Finans) yüksek lisansı yapmıştır. Denizmen ayrıca, Stanford'ta Etkileme Teknikleri, GE Crotonville Merkezinde Liderlik, Harvard Business School'da İleri Seviye Yönetim programlarını tamamlamıştır.
Çalışma hayatının temeli Finansal Planlama olan Özlem Denizmen, çalışma hayatına 1994'te Amerika'da Finansal Analist olarak Merrill Lynch Yatırım Bankası'nda başlamıştır. Türkiye'deki iş hayatına Garanti Yatırım Bankası'nda devam etmiş, 2000 yılından bu yana Doğuş Grubu'nda Bütçe Planlama ve Strateji Bölüm Başkanlığı görevini icra etmektedir. Ayrıca grup içinde İş Geliştirme, Yatırımcı İlişkileri üzerine çeşitli görevlerde çalışmıştır. Doğuş Holding Strateji Bölüm Başkanı, Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu Üyesi'dir.
Özlem Denizmen sivil toplum kuruluşları üyelikleri: TUSİAD, DEİK, TUYID, Clinton Global Initiative (CGI), OECD, Young Global Leaders, Dünya Ekonomik Forumu (WEF) - Avrupa Birliği ve Orta Asya Komitesi üyesidir.
Ülkemizde bireysel para yönetimi bilgisinin artması, ülkemiz insanın daha mutlu, finansal huzurlu bireyler olması çabası içinde PARA DURUMU girişimini başlatmıştır. 20.000 kadına Finansal okuryazarlık eğitimi çalışmalarında bulunmaktadır ve A haber kanalında Para Durumu isimli programı hazırlayıp, sunmaktadır.
Denizmen, 2011 senesinde Dünya Ekonomik Forumu tarafından Genç Küresel Liderler listesine seçilmiştir.
Evli ve iki çocuk annesidir.
Çok yakında da bireysel para yönetimini kitlelere aktaracağı bir kitabı çıkacaktır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.