ÖTEKİLEŞTİRDİKLERİMİZ!

ÖTEKİLEŞTİRDİKLERİMİZ!
Farklı Olanların Türkiye’deki Sesi: VURAL AKINCI
Siz hiç bir anne babanın çocuklarının kendilerinden önce ölmesi için dua edebileceklerini düşünür müsünüz? Ya da mental yetersizliği olan bir çocuğa annesinin ya da babasının mastürbasyon yapmak zorunda kalmasının yarattığı yükü!

RÖPORTAJ : Yelda CUMALIOĞLU

Vural Akıncı ile SKY Türk’te yönetmenliğini yaptığım belgesel çalışmalarım sırasında tanışmıştık. Kendisi aynı kanalda dört yıla yakın süredir Maksimum Sokaktayız isimli farklı olanların hayatlarındaki sorunları ve çözümleri ekrana taşıyan bir programın yapımcılığını ve sunuculuğunu yapıyor. 1.5 yaşında geçirdiği çocuk felci hastalığı nedeniyle farklı! Ama onu gördüğünüzde enerjisinden ve gözlerindeki müthiş ışıktan etkileniyorsunuz. İşte o an fiziksel değişiklikler bir anda kül oluyor, uçuyor ve siz sımsıcak bir sohbetin keyfini yaşıyorsunuz.
Vural Akıncı, kendisinin önceleri sakat, sonraları özürlü, şimdilerde ise engelli sınıfına sokulanlardan olarak nitelendirilmesinden hayıflanıyor. Halbuki O, bizim engelli olarak gördüklerimizin sadece farklı olduğunu söylüyor. Ve asıl engellinin kimin olduğunu sorguluyor. 
Bu hafta sizler için Vural Akıncı ile Türkiye’de farklı olanların kendilerinin ve ailelerin hayatlarındaki gerçek travmaları konuşurken, devletin ve sivil toplum örgütlerinin bu konudaki yetersizliklerine de uzanmak zorunda kaldık.
VURAL AKINCI KİMDİR?
36 yaşındayım. Eskişehir Anadolu Ün. İletişim. Fakültesi Radyo TV bölümü mezunuyum.
15 seneye yakındır medyanın çeşitli alanlarında çalışıyorum. Son olarak. SKY TÜRK’TE Maksimum Sokaktayız isimli farklı olanların hayatlarındaki sorunları ve çözümleri ekrana taşıyan bir programın yapımcılığını ve sunuculuğunu yapıyorum .Ayrıca kendime ait bir de şirketim var. Tarihe, sinemaya, ve spora ilgim var diyebilirim.
FARKLI OLANLARLA İLGİLİ PROGRAM DEDİNİZ, BİRAZ AÇARMISINIZ?
Elbette. Ben 1,5 yaşında geçirdiğim çocuk felci hastalığı nedeni ile önceleri sakat, sonraları özürlü, şimdilerde ise engelli sınıfına sokulanlardanım! Oysa ben uzuvlarında yetersizlik bulunan canlıların bu sıfatlarla kategorize edilerek yok sayıldıklarına inanıyorum. Bu nedenle de uzuv yetersizlikler aslında sadece kimi işleri yeterince yerine getirmemeye neden olabilir. Bu da sadece bir farklılık doğurur. Şöyle örneklemek isterim. Herkes çok hızlı koşamaz, bu hızlı koşamayanı engelli yapar mı? Ya da kel olmak nasıl bir engel yaratır ki? Bu biraz da çokların kim olduğu ile ilgili. İşte biz engelliliği bir faklılık olarak niteliyoruz ve programda da bu farklılığın toplumda ki farkındalığını yaratmaya çalışıyoruz diyebiliriz.
PEKİ PROGRAM FİKRİ NERDEN ÇIKTI?
Aslında bir sivil toplum örgütü için 2007’de 3 Aralık dünya engeller günü için bir farkındalık kampanyası projesi yürütürken SKY Türk kanalında bu konu ile ilgili bir program yapılması konusunda teklif geldi. Önceleri tereddüt etsem de biraz düşününce binlerce hatta milyonlarca insanın doğrudan etkilendiği bir konuda ne çok söylenecek şey var ve kimse söylemiyor o halde bir Don Kişot lazım. Söz konusu olan Don Kişot’luk olunca bir de savaşılacak yel değirmenleri ufukta görülünce tamda bana göre dedim. Program da böyle başladı ve yaklaşık 200 bölüm gibi bir sayıya ulaşarak inanılmaz bir iş başardık. Türkiye’nin dört bir yanına gittik binlerce engelli ve ailesine bire bir dokunduk. Hepsini dinledik birlikte ağladık çok kere.
O HALDE BİRAZ TÜRKİYE GERÇEĞİNİ ANLATIRMISINIZ? NELER DENEYİMLEDİNİZ?
Esasen yıllarca bu konunun tüm muhatapları gibi bende önceleri çeşitli istatistiki rakamlara takılmıştım Türkiye de 9 milyon engelli olduğu gibi ya da bu nüfusun %95’nin okula gitmediğini, %99 unun istihdam edilmediğinin gerçeklerinin peşine düştüm. Sonra bir baktım ki bunlara bakarken hayatın gerçeklerini ıskalıyoruz. Çünkü tüm bunlardan çok daha büyük sorunları var farkı olanların. Daha doğrusu tüm bu sorunların asıl nedeninin ne olduğunu buldum. O da “YOK SAYILMAK”. Toplum kendisi gibi olmayan ne olursa olsun işin kolayına kaçıp yok sayıyor. Asıl sorunda bu işte. Birileri size yokmuşsunuz gibi davranırsa sorunları da görmesiniz üretilmesi gereken çözümleri de. Ancak geçici ve siyasi rant yaratacak projelerde reklam kokan çözümleri üretirsiniz. Bu yok sayılma hali o kadar vahim hallere ulaşmış ki ortopedik bir engelli kadı ya da erkek sözüm ona engelsiz birine aşık olamaz, aşık olsa bile söyleyemez, söylese bile ailesi izin vermez. Neden çünkü ondan değil. Onun gibi değil. Garip olan hepimizin görünen ya da görünmeyen bir sürü eksiği olmasına karşın kendi eksiklerini görmeyenlerin aşkı bile yasaklamaları ne garip, ne acı.
Özetle şunu söyleyebilirim rakamlara ve istatistiklere takılıp hayatı ıskalamaya devam ediyoruz çoğu kez ve vahşi kapitalizmin en olmazsan yaşama şansın yok diretmesine yenik düşenlere inat farklı olanların yok sayılmasına karşı duruşu esas almak gerektiğini düşünüyorum.
BİRAZ SOMUT ÖRNEKLERE AÇIKLAYABİLİRMİSİNİZ? FARKLI OLANLARIN GERÇEKLİĞİNİ.
Siz hiç bir anne babanın çocuklarının kendilerinden önce ölmesi için dua edebileceklerini düşünür müsünüz? Ve bunu duyduğunuzda ne hissedersiniz. Ben bunu binlerce anne babadan duydum. Hangi anne babalardan biliyor musunuz? Zihinsel engelli çocukların anne babalarından. Bundan daha trajik bundan daha acı bir gerçeği görmemek hayatı ıskalamak değil de nedir. Çünkü bu anne babalar kendileri öldükten sonra bu özel çocuklara kim bakacak, nerde bakılacak çocuklarımıza ne olacak cevabını bulamadıkları bir ülkede yaşıyoruz. Bu çocukların anne babaları öldüğünde ne kardeş ne başka bir akraba sahip çıkmadığından ve bu çocuklara tam anlamı ile bakacak devlet kurumları olmadığından çoğu kez ya organ mafyasının eline düşüyorlar ya da kısa bir sürede bakımsızlıktan ölüyorlar. Şimdi anne baba böyle dua etmesinde ne yapsın.
Siz hiç düşündünüz mü? Mental yetersizliği olan bir çocuğa annesinin ya da babasının mastürbasyon yapmak zorunda kalmasının yarattığı yükü. Cinselliğin bu kadar tabulaştığı bir toplumda bunun bilimsel yöntemlerinin tartışılmadığı öğretilmediği anlatılmadığı bir coğrafya da bu özel çocukların ne büyük sıkıntılar yaşadıklarını. Daha basit bir örnek verelim. Tekerlekli sandalyede bir çocuğun Türkiye koşullarında okula gitmesi ne kadar mümkün bırakın okula gitmeyi evinin kapısının önüne çıkamayışını ne ile açıklayacaksınız. Sonra da bu insanların neden bedavacı olduğunu eleştireceksiniz. Siz okulları yaparken, kaldırımları yaparken binalar evler dikerken herkesin eşit koşullarda eşit şekilde yaşamasını nasıl sağlayacaksınız. İşte yok sayılmak tam da bu.
İnsanı insan yapan en temel özellik mümkün olduğunca herkesin tek başına yapabileceklerine olanak sağlayacak koşullarda yaşayabilmesidir. En değerli şeylerden biri tek başına yapabilmektir. Farklı olanların en büyük sorunu onların dezavantajlarını bertaraf edecek küçük değişiklikleri düşünmeyen sözüm ona engelsizler. Oysa eşit fırsatlar oluştuğunda herkesin yapabileceği bir şeyin olduğunu görmek mümkün olur.
GENELDE ENGELSİZLERİN HATALARINDAN BAHSETTİNİZ. FARKLI OLANLARIN KENDİLERİNİN VE AİLELERİNİN BU DURUMDA HİÇ Mİ SUÇU YOK?
Herkesin mutlak bir payı var. Öncelikle bu durumun oluşmasından engelsizler sorumlu ama bu koşullara uyum sağlayan ses çıkarmayan örgütlenip hakkını istemeyen bedavacılığa kolaycılığa boyun eğen farklı olanlar ve aileleri de bir o kadar suçludurlar.
Örgütsüz bir toplum olmama, olamama ya da oldurulmama durumu burada da karşımıza çıkıyor. Fakirleştirilip, muhtaç duruma düşürülüp sonrada sadaka ile yönetilen bir toplumdan sağlıklı talepler çıkmasında elbette mümkün değildir. Böyle bakıldığında bedavaya alışan farklı olanlar ve aileleri de en az engelsizler kadar sorumludur bu olumsuz durumdan.
 
ÇÖZÜM NEDİR PEKİ?
Öncelikle bu konuda ki sivil toplum örgütlerinin asli görevleri olan kendilerini ilgilendiren insanları acilen örgütlemeleridir. Çünkü ülkede ki engelli profili ile ilgili gerçek bir data maalesef ki bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki çözüm üretilmek istendiğinde yanlış yatırımlar yapılmaktadır. Yani bir bölgede 100 görme engelli varken devlet olarak oraya 900 görme engelli kapasiteli bir okul yapmak tam bir fiyaskodur. İşte bu örgütlenme en temel çözüm başlangıcıdır.Çünkü sosyal devletin üzerine düşen görevleri yerine getirmesi ancak örgütlü bir toplumun başarabileceği gerçeğidir. Sonrasında ve beklide en önemlisi toplumun tamamında farkındalık yaratacak projeler oluşturmak gerekir. Gerekir ki yok sayılmasın, birlikte yaşamamız gerektiği gerçeği ıskalanmasın.
Bakın bir ülkede çözüm iki türlü mümkün olur. Ya örgütlü ve bilinçli toplum iktidarlardan doğru biçimde talep eder ve sorunu çözdürür. Ya da böyle bir toplumsal yapı olmasa da ülkeyi yönetenler o bilinçtedir ve toplum talep etse de etmese de insanca yaşam koşullarını yaratacak bilgi ve donanıma sahip yöneticileriniz vardır.
Bence bu ülkede epeyce bir süre bu ikisinde de yoksun kaldık ve bunların sancılarını yaşıyoruz. Engellilik sorununda dünyada ki gelişmiş ülkelere baktığınızda herkes için fırsat eşitliğinin yaratılmaya çalışıldığını görürüsünüz. En azından sosyal devlet algısını gelenekselleştirmiş ülkelerde görürsünüz. Bizde ise ne bunu tam içselleştirmiş bir sosyal devlet var ne de böyle bir toplum.
Bu nedenledir ki devletin yok saydığı engellileri toplum hayda hayda yok saymaktadır. Bu meseleyi acilen çözmek gerekir.
TEMEL YARGI NEDİR?
Mimari engellerden, eğitim engellerine, sağlıktan sosyal yaşama dezavantajlılar için yapıldığı sanılan tüm düzenlemeler aslında herkes için yapılmaktadır. Yani bir belediye başkanı kaldırımları 30 cm yüksekliğinde yapıp 6 derecelik ideal rampa yaptığında veya üst geçitlere asansör koyduğunda bunu bir engelli için yapmadığını bilmelidir. Bilmelidir ki kendisi 80 yaşına geldiğinde bu düzenlemelere otomatik olarak ihtiyaç duyacaktır. Ya da 0-6 yaş grubunda bir çocuğu varsa yüksek kaldırımlar bu çocuk içinde engeldir. Bu durumda yapılan her şey herkes içindir ve bir gün herkes buna ihtiyaç duyacaktır. İşte bunu böyle algıladığımızda ancak rampaların önüne arabalarımızı park etmemeği başaracağız. Ya da otobüs duraklarına yanaşan otobüslere engelli düzeneklerinin olması gerektiğini sorgulayabileceğiz.
Ve o zaman toplu taşıma aracına zihinsel yetersizliği olan bir çocukla annesi bindiğinde onlara uzaylıymış gibi bakmayacağız. Gene basit bir örnekle herkesin kel olduğu bir ülkede öteki olan az sayıda ki saçlılardır ve o az saçlılar kendilerini öteki hissederler. Çıplakların çok olduğu bir yerde giyinik ötekidir. Başörtüsü algısı da böyle değimliydi. Öteki hissettirdik başörtülü insanları hep beraber. Oysa engel olan bunlar değildir.
Sonuç olarak birlikte yaşamak düşündüğümüzden daha kolay sadece gerekli olan empati.
SON OLARAK BİR KİTAP ÇIKARIYOSUNUZ BİRAZ BAHSEDERMİSİNİZ.
Evet çok önemsediğim çalışmalarımızdan bir tanesi. Engellinin el kitabı. Engelliler için yapılan yasal düzenlemeler ve haklarını basite indirgenmiş bir dille soru cevap şeklinde hazırlanan bir kitap. Bu kitap engelinin neye nasıl ulaşacağını en basit yolla anlatıyor. Haklarını bilmedikleri için yaşadıkları kayıpları azaltmaya bir anlamda dezavantajlarını azaltmaya yönelik bir çalışma Belediyeler ile işbirliği içinde yürüteceğiz ve belediyelerin kendi ilçelerinde ki engelli ve ailelerine bu kitabı ulaştırmasını sağlayacağız. Umarım başarılı olur.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.