Paketten istediğimizi aldık
Sorduğunuz sorunun birinci kısmında cevabı kendiniz verdiniz. Ben bunu biraz açayım. İç güvenlik paketi dediğimiz, aslında sadece polisin birtakım yetkilerini artıran, bazı eylemlere karşı suçlulara verilecek cezaları artıran bir paket değildi.
İç güvenlik paketi dediğimiz reforma paketinin içişleri bakanlığnıda geçen yıl hazırlanmaya başladı. Amaç, emniyet genel müdürlüğünün teşkilatlanma yapısını terfi ve tayin sistemini yenien belirlemek, polis memurluğuna alımı ve polis amirlilerinin mesleğe kabülünü ve eğitimlerini yeniden düzenlemeye varıncaya kadar, bütün bir emniyet teşkilatını yeniden düzenlemekti.
İkincisi Jandarma teşkilatının ve sahil güvenlik teşkilatının yapısını yeniden belirlemek, bağlılığını tayin terfi ve sicil izin gibi Jandarmadan alıp İçişleri Bakanlığı'na bağlamak. Bu iç güvenlik unsurunun demokratik bir devlette, nereye bağlı olması gerekiyorsa, oraya bağlılığını sağlamak. Üçüncüsü İçişleri Bakanlığı eliyle il, ilçe nüfus müdürlükleri marifetiyle verilen hizmetlerin erişiminin kolaylaştırmak, vatandaşın günlük hayatında karşılaştığı birçok zorluğu ortadan kaldırmak, ehliyet ve pasaportların nüfus müdürlüklerinden verilmesini sağlamak, elektronik kimlik kartına geçmek gibi değişimleri amaçlıyor, iç güvenlik paketi.
Bu paketi hangi Bakanlık hazırladı?
İç güvenlik paketini İçişleri Bakanlığı hazırladı. Meclisin kapanmasına yetiştiremedi. Ben ısrarla yaz dönemi görüşmelerimizde, 'aman ne olur Eylül ayında gönderin, bu paketi. Ekim'de meclis açılır açılmaz, hemen gündem yapabilelim. Bütçe filan gemmeden görüşelim derken, 6-7-8 Ekim olayları patlak verdi. Gezi olaylarında kısmen yaşamıştık. Polisin yetkililerini artırıcı önlemlerle ilgili kısmi esas o zaman daha ağır bir şekilde ihtiyaç hissettirerek tartışılmaya başlanmıştı.
Gezi olaylarında yaşadığımız tecrübeler ve Kobani olayları üzerine bindirince 17-25 Aralık operasyonuyla birlikte uluslararası istihbarat örgütleriyle işbirliği içinde olan bazı unsurların, ülkemiz üzerinde yapabilecek provakasyonları da dikkate aldığımızda bölgemizde yaşanan istikrarsızlıklardan beslenmek isteyen unsurların bunu kullanmak için yapabileceği kitlesel eylemleri filan, dikkate aldığımızda bunların hepsi bir zorunluluk olarak önümüzdeki seçimlere kamu düzenini ve güvenliğini çok daha iyi güçlü şekilde sağlamak zorunda olduğumuzu ortaya koymuştu.
Ancak siz 67 madde kabul edildikten sonra diğer maddeleri çektiniz. HDP çözüm sürecinde ön şart olarak güvenlik paketinin geri çekilmesini öne sürdü. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'la yapılan görüşmelerden sonra geri çekileceğini HDP'liler açıkladı. AK Parti yetkilileri ise 'hayır çekilmeyecek' dediler. Ancak siz geri çektiniz.
HDP'lilerin geri çekilmesi talebiyle bizim geri çekme talebimiz yüzde 100 birbirinden çok farklı. 180 derece zıt istikamette...
Bense 'istediler yaptınız' diye algılıyorum!
Öyle değil. Yine esas itibariyle bizim yapmak istediklerimizin yapılmasını engellemek isteyen bir algıyla, bu yasanın meclisten çıkarılması engellenmeye çalışıldı, Tasarı komisyonumuza 43 madde olarak geldi. Komisyon çalışmalarında yaptığımız teknik düzenlemelerle 132 maddeye çıktı bu yasa. Teknik anlamda fıkraları maddeleştirmek için, içerik olarak ilave bişey koymadık ve mecliste genel kurulda görüşmeye başladık.
Üç mualefet partisi de farklı farklı nedenlerle karşı çıktıkları, bölümler farklı da olsa onların gerçekleşmesi, yasanın tamamının çıkmasına bağlı olduğu için, bu yasanın tümüylü çıkmasını engellemek için ellerinden gelen bütün direnci göstermeye başladılar. Sanki meclis iç tüzüğünün bu anlamda, 'muhalefetin istemediği bir yasayı iktidarlar asla çıkaramaz' diye düzenlenmiş. Bazı günlerde 8-10 saat günün gündemine geçebilmek için tartıştık. Yani partiler gurup önerisi veriyor, (burda olduğu gibi) ondan sonra partilerin gurup önerisi konuşulurken birbirlerine sataşırlar. CHP, MHP'ye sataşıyor. MHP, HDP'ye sataşıyor. HDP dönüp, CHP'ye sataşıyor, sonra 3'ü dönüp bize sataşıyor. Biz bir an önce yasa çıksın diye üstümüze alınmıyoruz. Onlar, kendi kendilerine, o bana sataştı söz ver, bu bana sataştı söz ver, danışıklı dövüşlerle 300 kişilik grup bana sıra gelecek diye bekliyor ve 1 ay görüştük. Sadece 67 maddesine kabul edebildik.
Bizi oyalamaya çalıştılar
Bu şu demek oluyor: günlük ortalama 2 madde kabul etmiş oluyoruz, nerdeyse... Paket kanunlarda, bir maddenin görüşülmesi en fazla yarım saat sürer. Bu sadece önergeler üzerinde 2 madde demek 1 saat demek. Ancak günlerce sürdü görüşmeler. 65 maddeyi görüşmeye devam etsek, bize 1 ay lazım. Aynı direnci gösterirlerse 1 ay zamanız yok. 5 Nisan'da meclisi kapatacağız. Biz polisin yetkilerini ve eylemlere karşı verilen cezaları artırıcı kısmını kabul ettik. Kanunun enmiyet teşkilatını yeniden dizaynını kabul ettik. Jandarma teşkilatının değişikliklerini kabul ettik.
Asıl geçirmek istediğiniz maddeleri geçirdiniz öyle mi?
Hayır, diğerleri de çok önemliydi. Günlük hizmetlerle ilgili kısmı, nüfus hizmetleriyle ilgili kısmı kalmıştı. Geri çekilsin denilen maddeleri kabul ettik. Görüşmelere devam etseydik, yürürlüğe girmesini engellemek için onları da engelleyeceklerdi. Şimdi biz geri kalan kısmını komisyona çektik. Komisyonda metinden çıkarıyoruz. Yok sayacağız. Yok edeceğiz o maddeleri. Önümüzdeki hafta genel kurulda bıraktığımız yürütme maddelerini görüşüp 69 madde olarak bu kanunu geçireceğiz. Yaptığımız, muhalefetin dediği ile tam 180 derece farklı.
Yolda gidiyorum. Polis tuttu beni, gel buraya kardeş dedi. 24 saat gözaltında tutabilecek mi? Eskiden böyle bir şey yapamazdı, Cumhuriyet savcılarından izin almak zorundaydı. 17-25 Aralık operasyonunda polisin neler yapabileceğini gördüysek, 24 -48 saatlik gözaltı yetkisi de keyfiliğe yol açmaz mı?
Yapmak istediklerimizin kamuoyuna yönelik çarpıtılması bu iddialar. Olay şudur; Büyük yerleşim merkezlerinde Cumhuriyet Savcıları'na bu tür suçüstü hallerinde özellikle aramalarda oluşmak çok zor olduğu için ve bu sürede vatandaşlarımız ciddi anlamda mağdur oldukları için, süreci hızlandırmak sonra da, savcıya bilgisini verme süreci olacak. Herhangi bir vatandaşı yolda durdurduk. Ya da ihbar aldık, aracını durdurduk. Bu ihbar yanlışta olabilir. Vatandaşı mağdur etmeye yönelikte olabilir. Eskiden ne yapıyorduk? Savcıya böyle bir ihbarın geldiğini, aracı durdurduğumuzu bildiriyorduk. Ve arabayı aramak istediğimizi iletiyorduk. Savcının da, bize izin vermesi gerekiyordu. Savcılıktan izin geliyordu, vatandaşa arabanın bagajını aç diyorduk, vatandaşın üstünü; savcıdan izin gelmeden arayabiliyorduk zaten. Aracı aramak için, bekletiyordunuz. Sonra bekle kardeşim arabanı arayacağım. Yolun kenarına çekiyor. 2-3 saat bekliyor, bagajı açtırıyor. Boş hadi yürü gidebilirsin. Şimdi bu esas itabireyle vatandaşı mağdur eden bir uygulamaydı. Polise vermedik bu yetkiyi...
Beni, yolda her hangi bir polis çevirdi arama yapacak. Dedim ki, 'Memur bey şu amirinden aldığın izin belgesini göster.'
Ya da yanımda iznini al... Telefonla acil durum var. Sen razı olursan telefona tamam. Yoksa amirinden yazılı izin getir. Başka bir şey daha... Polis aradıktan sonra eğer bağajında, herhangi birşey bulamadıysa sana neyi aradığıyla alakalı tutanak verecek. Şu saatte, şu yerde üstünün ve arabasının arandığını arabanın görünmez yerlerini aradığını, şu nedenle aradığını belgelendirecek. Sen bundan mağdur edildiğine inanıyorsan şikayetçi olacaksın. Bu konuları kanun çıkınca açıklayacağız, vatandaşı bilgilendireceğiz. Bunun pratikte olan kısmı bu bunu fazla uzatmak istemiyorum. Bir bilgi daha vereceğim, gözaltıyla ilgili kısmı da şu yine aynı şekilde sadece ve sadece suçüstü halinde yakalamanız durumunda, taciz çocuk istismarı, kasten adam dövme. Kasten adam dövme meselesini niye koyuyoruz, bir; kadına karşı şiddetin önlenmesi, iki; kamu görevlileri özellikle sağlıkçılar doktora çakıyor yumruğu...
Ondan sonra sallana sallana karşıma çıkıyor... Bunların hem cezasını arttırıyoruz. Hem de polisin o anda savcıya ulaşmadan, filan derdi olmadan karakola götürmesini sağlıyoruz. 24 saat bir kitlesel eylemlerde, toplu eylemlerde 48 saat ve ama 24 saat içinde savcıya haber vererek bilgi vererek 48 saat içinde savcıya çıkartmak.
İki gün gözaltında tuttunuz beni. Ne olacak?
Savcıya iki günlük bilgisi dahilinde, savcı adli soruşturma kısmına geldikten sonra olaya derhal müdahale edebilir. Bunu engelleme şansımız yok. İkincisi de, orada da yine suçüstü halinde 48 saatlik gözaltı süresi...
17-25 Aralık operasyonu bize şunu gösterdi. Bu ülkede bir cemaat ya da bir gurup devlet içersinde devlet olabiliyor. Millet iradesine operasyon çekebiliyor, darbe girişiminde bulunabiliyor. Bunun yarın olmayacağının teminatı ne?
İşte tam da o noktada niye bunu böyle yapmak istiyoruz? Bu yetkileri yokken, neler yapabildiğini, emniyet-savcı-hakim 3'lü saç ayağı tamamlandığında, neler yapabildiklerini gördük. Şimdi tam da bu nokta da bunu yapmamızın ne kadar ağır bir sorumluluk ve zorunluluk olduğunu anlıyoruz. Niye biliyor musunuz? Polisin yaptığı her yanlışı, savcının bu anlamda yaptığı her yanlışı, iktidara soruyoruz. Doğrusu buysa, o zaman bu yanlışı yapanlardan hesap sorma yetkimin de olması lazım. Davul savcının elinde, tokmak hakimin elinde, vur abalıya İçişleri Bakanı, Vali her gün hesap versin. Şimdiye kadar savcının yetkisini kötüye kullandığını gördük mü? Gördük. Hakimin bu yetkisini, ne kadar kullanabildiğini gördük mü? Gördük.
Kamuoyunda bu yasayla beraber şöyle bir algı var. Yasama, Yürütme, Yargı.. Demokrasinin üç temel kuvetler ayrılığı... Şimdi, yasamanın ve yargının bağımsızlığının ortadan kaldırıldığını ve herşeyin yürütmeye bağlandığını ve diktatörlük kurduğunuzu iddia ediyorlar.
Ben de diyorum ki, vatandaşa karşı bu şekilde çeteleşen unsurların etkisini kırmak ve vatandaşıma yanlış yapana pratik olarak hesabını sorabilmek adına, yetkiyi savcı yerine emniyet amirine veriyorum. Bu yetkiyi kamerasını da koyuyorum. Karakolundaa yanlış yaptığını tespit ettiğim an, yetkisini anında iptal ediyorum.
Geçen gün bir toplantıda HDP milletvekili şöyle diyordu: “Yeni yasada nevar biliyor musunuz? Molotof kokteyl bulunduran ve atana eskiden en üst sınır iki yıldı, şimdi dört yıl oluyor” diyerek iç güvenlik yasa tasarısına karşı olduklarını anlatıyordu.
O cezaları niye arttırıyoruz? Bazılarının cezası 6 ay, bazılarının ki 1 yıl, bazılarının 2 yıldı. Bizim mevzuatımızda 2 buçuk yıldan daha az cezayı gerektiren suçlar için toplu yargılanma yok. Profosyenel 50-100 civarı bir eylemciyi, bir hafta sonu tüm İstanbul'u yakıp yıkmaya yetiyor. Taksim de yapıyor eylemini, toplayıp karakola getiriyorsun, polis getirme ihtiyacı bile hissetmiyor. Savcı nasılsa kimlik tespitini yapıp bırakıyor. Ordan cıkıyor, Kadıköy'e yetişiyor... Ordan Küçükçekmece'ye gidiyor.. Şimdi hiç olmassa suçüstü haliyle, maskesiyle molotofuyla, sopasıyla yakaladığımız insanlar 24 saat 48 saat gözaltında tutabilelim ki profosyenel bir eylemciyi engelleyebilelim, yapılmak istenilen kaosun önüne geçebilelim.
İç güvenlik paketinin son iki maddesi ne zaman gündeme gelecek?
Bu hafta muhtemelen... 132 madde olarak genel kurula inen 69 madde olarak çıkacak. 67 maddesi kabul edildi. 2 maddesini daha kabul ettikten sonra, noktalayacağız.
İstanbul da görev yapmış özellikle 3. Bölge'de görev yapmış Mehmet Ersoy olarak bölgemize yönelik söyleyeceğiniz bir şey var mı?
İstanbul’u çok seviyorum. Hem 3. Bölge'de hem de 2. Bölge'de görev yaptım. İstanbul’u çok özlüyorum. Buradaki ağır çalışma koşulları altında maalesef o özlemi yeterince gideremiyorum, zaman da ayıramıyorum. Bu biraz da Sinop sevdamdan kaynaklanıyor.
Komisyon başkanı olunca diğer görevlerini bıraktı
Mehmet Ersoy, 26 Nisan 1964'te Sinop Boyabat'ta doğdu. Baba adı Remzi, anne adı Ayşe'dir.Mülki İdare Amiri; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden mezun oldu. 1987'de Kastamonu Kaymakam adayı olarak mülki idare amirliği mesleğine başladı. İngiltere'de bir yıl süreyle dil ve kamu yönetimi eğitimi aldı. Sırasıyla İzmir Kemalpaşa Kaymakam Vekilliği, Balıkesir İvrindi, Konya Çeltik, Tunceli Nazimiye Kaymakamlığı, Mardin Vali Yardımcılığı görevinde bulundu. Denizli Buldan, Adana Kozan, İstanbul Çatalca ve Sarıyer Kaymakamlığı yaptı. 2008'de Yalova Valisi oldu. 2010 yılında Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına getirildi. 24. Dönemde İçişleri Komisyonu, Parlamentolararası Birlik (PAB) Türk Grubu ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Türk Grubu üyeliği görevlerinde bulundu. İçişleri Komisyon Başkanı seçilince, diğer görevlerinden istifa etti. İyi derecede İngilizce bilen Ersoy, evli ve 2 çocuk babasıdır.
Önleme aramaları için adliyeden izin almak işin ruhuna aykırı
Polis istediği zaman arayabilecek mi vatandaşı?
Yolda durduran polis istediği zaman arayamayacak. Bir kere önleme aramaları için adli süreçten izin almak işin ruhuna aykırı. Futbol maçına gitmek isteyen insanların üstünü arayarak içeri almak istiyorsunuz. Bunun için hakimden izin almanız gerekiyor. Peki sizin göreviniz o güvenliği sağlamak değil mi? Futbol maçına gelen herkesin de orda suç aletleriyle içeri girmesini engellemek için, polisin arama yapabilmesini kabullenmesi gerekir, doğru değil mi? Bunun için hakimden izin almak zorunda kalıyor, bana göre bu yanlış bir şey orda o görevini süratle yapması lazım.
İşte şunu söylemeye çalışıyorum pratikte adliyenin denetiminde yapılan bir iş değil. Yarın Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Sinop'ta miting yapacak. Polis 2 gün önceden arama iznini alıyor, miting alanına girecek olanları aramak için... Şimdi bunun adliyenin denetiminde yapılan kısmı neresi? Topluca verilen bir şeyin, polise bire bir size yaptığı muamelenin bir denetimi var mı? Yolda bekleyen insan içinde polise vermiyoruz bu yetkiyi... Sokakta seni durduran polis bunu yapamayacak... Kim yapacak? Valiliğin yetkilendirdiği kendi amiri yapacak. Yani emniyet amirinden yazılı izin alıcak bu seferde...
KAYNAK:GAZETE İSTANBUL
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.