SIFIRDAN BİR DÜNYA YARATMAK

SIFIRDAN BİR DÜNYA YARATMAK
EFSANELERİN YENİ EFENDİSİ: M.HAMDİ KAN

SIFIRDAN BİR DÜNYA YARATMAK

“Rematonia-Kıyamet

RÖPORTAJ:Yelda CUMALIOĞLU

Müjde!!! Türkiye’den genç bir “gizemci” çıktı. Edebiyatın yeni ismi M. Hamdi Kan bir arkeolog...Akdeniz üniversitesinde öğretim görevlisi... Yazar... Senarist... Sporcu... Kurgu-Fantastik-Macera türündeki romanı “Remotonia-Kıyamet” kapış kapış gidiyor... İçinde dinler, tarih ve macera olan eseri ile Dan Brown da kimmiş dedirtiyor. Üstelik o kadar yakışıklı ki edebiyatta Tuna Kiremitçi’nin, ekranlarda ise Kıvanç Tatlıtuğ’un tahtlarını ellerinden alacağa benziyor.

Hamdi, Trabzon doğumlu olmasına rağmen Rize’li... Deli yüreği oradan geliyor galiba. İzmir Tüyap’taki imza gününde İzmir’in tüm güzel kızları Hamdiiiii, Hamdiiiii diye inlerken ben kendisiyle tanışma şansına nail oldum!

Bir de yeni yayın dönemine Indiana Jones misali bir dizi hazırlığı var. Anadolu'daki efsaneleri, gizemleri ve onların ardındaki gerçekleri araştıran iki erkek ve bir kadının hikayesini ekranlara taşıyacak.

Hamdi’nin özelliklerini say say bitmez. En büyük özelliği ise çok zeki ve farkındalığın farkında oluşu...Eeeee, bu kadar yetenek bir arada olunca ben de kendisiyle söyleşi yapmadan duramadım.

Keyifle okumanız dileğiyle...

 

Şimdilerde yeni yayın döneminde yayınlanmak üzere genç Indiana Jones misali bir senaryo çalışmanız olduğunu biliyoruz. Üstelik Türkiye’nin en iyi yönetmenlerinden biri  olan Veli Çelik yönetmenliğini yapacak bu dizinin. Bildiğimiz kadarıyla Veli Çelik uzun zamandır dizilerden uzak duruyordu ama sizin bu projenize “OLUR” verdi. Öncelikle nasıl kandırdınız Veli Çelik’i?

Dizi projemizin yapımcısı benden böyle bir senaryo yazmamı istedi. Yapımcımın hayaliydi Veli Çelik ile çalışmak. Oldukça uzun sohbetlerden sonra Veli Çelik’i birlikte kandırmayı başardık.  Senaryoyu yazdım ve o da projeyi çok beğendi, ona oldukça enteresan geldi. Hatta yazım aşamamda beni yönlendirdi bile.  Sonrasında “Tamam, ben ancak dizi yönetmenliğine bu proje ile geri dönebilirim” dedi.

Bravo, o zaman oldukça sağlam bir  senaryo yazmış olmanız lazım. Nasıl bir dizi olacak?

Dizi, özel bir proje kapsamında, İstanbul ve Anadolu'daki efsaneleri, gizemleri ve onların ardındaki gerçekleri araştıran iki erkek ve bir kadının hikayesini anlatıyor. Çok derinlerdeki gizli öğretiler ve organizasyonlara dayanan, hem arkadaşlık ve aşk duygularını harmanlayan, hem de izleyiciye keyifli bir üslupla bilgi veren bir şey yapmayı amaçlıyoruz. İnsanların, eğlenirken, merak ederken yepyeni şeyler öğrenmelerine imkan veriyoruz. Üstelik  ekranların da kalitesini arttıracak bir proje olacak bu...

Ekrandaki dizileri kaliteli bulmuyor musunuz?

Öyle bir şey söylemek istemiyorum ama şimdilerde televizyonlardaki dizilere bakarsanız sanki hepsi birbirini tekrarlıyor. Biz bir fark yaratacağımıza inanıyoruz. Veli Çelik’in de bu projeyi onaylaması yapacaklarımıza inandığı için oldu. Zira kendisi Türkiye sınırlarını aşan bir yönetmen olduğu için sıradanlığı sevmiyor.

Hangi kanalda yayınlanacak?

Kanallarla yapımcımın görüşmeleri devam ediyor. Ben bu konuda bilgi vermeye yetkili değilim!

Tamamdır. Umarım, hayallerinizi gerçekleştirebilirsiniz.

Artık bu proje hayal olmaktan çıktı ve ete kemiğe bürünmek üzere. Ancak haklısınız bizi biz yapan da hayaller değil midir?

Gelelim romanınıza, Türkiye’de “seri roman” sayısı oldukça az. Kurgu-Fantastik-Macera türü belki ondan da az. Neden?

Belki biraz da birbiriyle bağlantılı olgular aslında. Seri halinde yayımlanan romanların çoğu fantastik hikayeler ve fantastik kurguların çoğu da seri halinde yayımlanıyorlar. Bunun sebebinin, yeni bir dünya yaratmak için tek kitabın yetersiz kalması olduğunu düşünüyorum. Malum hemen her fantastik-kurgu da bunu yapıyor. Yeni bir dünya yaratıyor yani…

Peki bizde neden pek örnek yok bu tarzda?

Bir iki örneği var; ama bizim yazarlarımızda, sadece bu tarz için de değil, genel olarak bir “içine kapalılık” var bence. Fantastik yazanlar da, aynı şekilde evrensel niteliklerle hareket etmektense, yerel unsurlarla yoğuruyorlar hikayelerini. Bana kalırsa burada bir sorun çıkıyor. Aslında var olmayan, sanal bir gerçeklik yaratırken, herhangi bir coğrafya veya kültürün sınırları içerisinde kalmak kendi kendiyle çelişen bir durum yaratıyor. Bu yüzden öne çıkamıyor ülkemizdeki fantastik edebiyat.

Burada Rematonia serisinin ve ilk kitabı Kıyamet’in önemli bir özelliğine gelmiş oluyoruz aslında değil mi? Evrensellik…

Kesinlikle! Dünya üzerinde, en yerel sanatlardan biridir edebiyat. Çünkü aracı dildir. Rus, Rus’u Rusça anlatır, Fransız, Fransız’ı Fransızca, Türk, Türk’ü Türkçe…. Fakat diğer yandan da, bütün sanatlar gibi malzemesi insandır. Dolayısıyla, insanla ilgili her şey gibi evrensel olmalıdır. Rematonia’nın  her cümlesinde, “dünyanın neresinden, kim, hangi dilde okursa okusun aynı tadı alabilsin” fikrini hayata geçirmeye çalıştım.

Evet! Sadece Türk değil, dünyanın neredeyse bütün kültürlerinden karakterler var hikayede. Sadece karakterler değil, mekanlar da çok çeşitli. Rematonia-Kıyamet, bütün dünyada geçiyor, diyebiliriz herhalde değil mi?

Neredeyse öyle, evet. Kıyamet özelinden çıkıp, serinin henüz yayımlanmamış diğer kitaplarını da düşünürsek, bu sözünüz çok daha fazla geçerlilik kazanır özünde. Çünkü Rematonia Evreni, varoluşundan itibaren dünyaya farklı bir açıdan bakıyor. Fizikçilerin, evrenin oluşumuna dair bilimsel teorileri ile binlerce yıldır insanoğlunun aklına gelmiş sayısız efsaneyi aynı potada eriten bir kurgu evren bu.

Belki de yarı-kurgu diyebilir miyiz? Sonuçta, Rematonia’da, Tolkien gibi bambaşka bir dünya da yaratmamışsınız.

Bana kalırsa, sıfırdan bir dünya yaratmak, haritasını çizmek, olayların bağlı olacakları dinamikleri tek başına, yazar olarak belirlemek kolaydır. Bir nevi Tanrı’yı oynarsınız. İstediğiniz her şey gerçek olabilir. Kaleminize kalmış… Rematonia o tarz bir fantastik kurgu değil. Bizim dünyamızda geçiyor. Bizim dünyamızın gerçekliğiyle sınırlanmış, ama o gerçekliğin içinde bu güne kadar insanın yarattığı bütün efsanelere birer rol biçen bir hikaye. Belki iddialı bir söz olacak ama, binlerce yıllık fantastik yazın tarihinin bir özeti haline gelecek serinin ilk kitabı olarak yayımlandı Kıyamet.

 

Bunca anlatıyı, hem de söylediğiniz gibi, dünyanın dört köşesinden toplanan efsaneleri derlemek uzun bir araştırma süreci almış olmalı? Ne kadar sürede oluştu Rematonia Evreni?

Hıristiyanların inandığı gibi 7 günde değil elbette… Şaka bir yana, Rematonia için özel bir araştırma yaptım dersem yalan olur. Fakat, son beş yılı eğitimcilikle geçen 14-15 yıllık profesyonel, akademik arkeoloji hayatı, ister istemez bu konular üzerinde bir birikim sağlamıştı. Hatta Rematonia’nın fikir olarak ortaya çıkışı da meslektaşlar arası, eğlenceli bir sohbete dayanır. “Zamanın bütün efsaneleri, ama hepsi birden gerçek olsaydı, nasıl bir dünyada yaşıyor olurduk?” sorusu üzerine saatlerce süren bir muhabbetin ardından “Neden olmasın? Böyle bir dünya kurgulanabilir.” diye düşünüp başladım bu projeye.

Bu birikim dolayısıyla, oldukça da öğretici bir kitap çıkmış ortaya. Rematonia, yalnızca keyifli bir fantastik-kurgu değil. Diyaloglarıyla, tasvirleriyle, zaman-mekan ilişkileriyle, hem felsefi, hem de arkeolojik ve tarihsel pek çok konuda aydınlatıyor okuyucusunu. Seri ilerledikçe bu unsur da gelişecek mi?

Tabi ki… Serinin her kitabı için belli bir konu ve misyon var. Kıyamet, insanın birkaç bin yıldır girmiş olduğu yanlış yolu sorguluyor; ve bu yolun sonunun nereye varabileceğini göstermeye çalışıyor. Hikayenin daha sonraki ve daha önceki dönemlerini anlatan diğer kitaplar da okuyucuyla buluştukça, her birinde farklı noktalara dikkat çeken gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacağız. Bu kaygıları, makalelerle, bilimsel ve/veya felsefi yazılarla, kitaplarla dillendirmek de mümkündü. Ama romanlaştırmak, sanata konu etmek, hele ki edebiyat gibi popüler bir sanata konu etmek ve keyif unsuruyla birleştirmek, daha akılda kalıcı ve daha çok insana ulaşabilecek bir yöntem. Zaten bana kalırsa, ülkemizdeki bilimin en büyük problemlerinden biri de bu. Uzman olma iddiasındaki insanların sadece birbirleriyle iletişimde olmaları... Bilgi, bilenlerin arasında ve bildikleriyle şekliyle kalırsa bütün anlamını yitirmiş olacaktır. Kalıplarından çıkarılıp, çok farklı biçimlere sokulmalı ve insanların önüne sunulmalıdır.

Fantastik olmayan bir kurguyla da bu yapılabilir miydi peki? Daha gerçek, güncel hayatın daha içinde bir hikayeyle mesela…

Elbette yapılabilirdi. Yazmaya başladığınızda, artık her şey size bağlıdır. Ne isterseniz yapabilirsiniz. İnsanların, sokağa çıktıklarında karşılaşamayacakları karakterlerle örülü, kırk ömür yaşasalar bile göremeyecekleri bir hikayeye girmelerini istedim. Bu bir tercih… Bazı eserler sizi, zaten içinde olduğunuz hayata farklı bir açıdan bakmaya zorlar, bazıları da bambaşka dünyalara davet eder. İkincisi hem daha keyifli ve heyecanlı bana kalırsa, hem de daha öğretici ve geliştirici. Bu yeni dünyanın içinden kendi dünyanıza baktığınızda da, daha önce fark etmediğiniz bir şeylerle yüzleşebiliyorsunuz ayrıca.

Rematonia-Kıyamet, daha başlar başlamaz bir film tadında ilerliyor ve aynı şekilde de bitiyor. Hem tasvirler zihinde bir görsellik yaratıyor, hem de olay akışı bir sinema filmi gibi kurgulanmış. Arek Sibrian’ı veya Serra Candan’ı sokakta görsek tanıyacağız… Böyle bir şey var mıydı aklınızda?

Sinema filmi izler gibi yazdığımı söyleyebilirim. Ama bir gün filme aktarılır mı, görsel sanatlara malzeme olur mu, bilemem. Gerçi düşününce, ülkemizde bu tarzda film de yapılmadı. Belki yüksek maliyetler, yoğun teknoloji kullanımı gerekliliği bunda önemli bir faktör; ama bir gün neden olmasın? Şu anda da zaten, Rematonia Evreninin en önemli karakterlerinden ikisi üzerine kurulu bir dizi için çalışmalar devam ediyor. Serra ve Beren’in, bu kitaptan önceki önce denenmemiş bir tarz üstüne gitmek istiyoruz: Spiritüalizm… Burası Anadolu ve bizim elimizdeki “gizem” öğeleri, bir adada on küsur insanın kaybolmasından çok daha fazla! Ayrıca, bu proje hem bilgilendiriciliğiyle, hem de Türkiye’de henüz geri kalmış durumdaki “gizem turizmini” canlandırabilme potansiyeliyle de faydalı olacaktır.

Çok keyifli bir sohbet oldu, teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim...

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.