ŞİKE ŞİKE FUTBOL!
Yayınlanma:
Yazar, televizyoncu, gazeteci: Orhan GÖKDEMİR
’Bu operasyonun Alman Savcılığının verdiği bilgilere dayanarak yapıldığı kanısındayım...’
Röportaj: Yelda Cumalıoğlu
Türkiye Cumhuriyet Tarihi'nin en büyük operasyonlarından birini yaşıyor.
Türkiye Cumhuriyet Tarihi'nin en büyük operasyonlarından birini yaşıyor.
Futbol 500 milyar dolarlık pazar hacmiyle devasa bir endüstri. Reklâm gelirleri, sponsorluk anlaşmaları, yayın ihaleleri ve bahis oyunlarıyla bu devasa sektörün pazar hacmi her geçen gün artıyor. Öyle ki bazı futbol kulüplerinin bütçeleri birçok yoksul ülkenin kat kat üzerinde. 2009 yılı verilerine göre en zengin 20 futbol kulübü 3,9 milyar Euro’luk gelir elde etti. Listenin üst sıralarında yer alan Real Madrid, Barcelona, Manchester United gibi kulüplerin yıllık gelirleri 400 milyon Euro civarında. En zengin 20 kulübün sadece yayın haklarından elde ettiği gelir 1,6 milyar Euro. Türkiye’de yapılan ihaleyi bir yayın kuruluşu 321 milyon TL. vererek aldı.
Gazeteci, yazar Orhan Gökdemir, Gökçe Giresunlu müstear ismiyle bir kitap yazdı. Adı Şike Şike futbol... Kitabında Türkiye tarihinde bir ilk olan Meclis şike tutanaklarını gün ışığına çıkardı.
Bakın gündemi derinden etkileyen şike operasyonu ile ilgili Gökdemir neler söyledi...
-Kitabınıza “Şike Şike Futbol” başlığını uygun görmüşsünüz. Oldukça kaba bir ima da içermiyor mu bu ad?
-Evet, elbette. Bunu da düşünerek verdik o adı. Yerleşik futbol anlayışımıza pek uygun bir ad. Çünkü özellikle futbol alanı kaba, maço ve erkeksi. Bu alana son zamanlarda kadınları dahil etme girişimleri ise hala iğreti.
-Neden kendi adınız yerine Gökçe Giresunlu imzasını koydunuz?
-Pek çok kitap yazdım ben. Bunların bir kısmı deyim yerindeyse üzerime kalmıştır. Bir kısmından yargılandım, hapis ve para cezalarına çarptırıldım. Hala devam eden davalarım var. Mehmet Eymür’ün açtığı bir dava Yargıtay aşamasında. Bir kısmı ise güncelin ötesindeki kitaplar. “Felsefi Aklın Eleştirisi”, “İnsan ve Doğa”, “Aydınlanma Tarikatı”, “Helenizm, Siyonizm, Türkçülük”, “Din ve Devrim” bu türden kitaplar. Bu kadar geniş yelpazede yazan bir insan olarak, bu külliyatta bir de futbol mevzusu olsun istemedim. Kaldı ki “Şike Şike Futbol”da yazarak olarak katkım pek fazla değildi. Kitabın gövdesi TBMM’nin hazırladığı bir rapordan oluşuyor. Gökçe Giresunlu imzası bu nedenle ortaya çıktı. Öte yandan bu kitap da üzerime kalmıştır. Bu rapor görmezlikten geliniyordu, çünkü Türkiye’de sporun çürümüş olduğunu söylüyordu. Yayınlamak bir görevdi, bu görevi Gökçe Giresunlu üstlenmiştir. Bu imza, Türkiye’de basının, özellikle spor basının olmayan vicdanıdır.
-Kitap, büyük şike operasyonunun hemen öncesinde yayınlandı. Siz bu operasyonu haber alarak mı hazırladınız bu kitabı?
-Aman efendim, ben gaipten haber alan gazetecilerden değilim. Polisle ilişkim, birkaç kez gözaltına alınmaktan ibaret. O anlarda da aramızdaki diyalogun pek parlak olmadığını takdir edersiniz. Denk gelmesi tamamen benim dışımda bir gelişme. Hatta, bu olay ben kısa bir tatil yaparken gerçekleşti. Röportaj yapmak için arayan bir gazeteciden öğrendim gelişmeleri.
-Sizin futbolla bir ilişkiniz var mı?
-Yok. Herkes gibi gençlik yıllarımda oynadım biraz. Sonra kesildi ilişkim. Denk gelirse izlerim. Hepsi bu.
-Bu çapta bir operasyonun bugünlerde yapılmasının bir anlamı var mı sizce. Neden daha önce değil de şimdi yapıldı?
-Kitabı yazarken yaptığım araştırmalarda, bu operasyonun Alman Savcılığının verdiği bilgilere dayanarak yapıldığı kanısına vardım. Bir yıl önce Alman Savcılığı Türkiye’de 19 maçta şike yapıldığını öğreniyor ve Türk yetkililere bildiriyor. Yani bir yıldır beklemede olan bir soruşturma bu. Anladığım kadarıyla bu soruşturma yapılmasa Türkiye sıkıntıya girecekti.
Öte yandan şike Türk mevzuatına göre tanımlanmış bir suç değildi. Nisan ayında yürürlüğe giren bir yasayla ilk defa şike ve teşvik primine ağır cezalar getirildi. Bu düzenleme ile son operasyon da mümkün hale geldi. Düzenleme, bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla, bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden kişilere 5 yıldan 12 yıla kadar hapis ve adli para cezası getiriyor. Ayrıca kendisine menfaat temin edilen kişi ve şikeye katkıda bulunan kişiler de bu suçtan dolayı müşterek fail olarak cezalandırılıyor.
-Ne demek şike?
-Şike, Fransızca kökenli (chiqué) bir sözcük; "bir spor karşılaşmasının sonucunu değiştirmek için maddi veya manevi bir çıkar karşılığı varılan anlaşma" demek. Mecazi anlamda "bir çıkar karşılığı, uzlaşarak bir iş yapma, aldatma" anlamında da kullanılıyor. Nisan ayından önceki TCK'ya göre bir tanımı yoktu, yani şike, bizde suç değildi.
Türkiye Futbol Federasyonu Futbol Disiplin Talimatına göre, 'Hileli ve danışıklı futbol müsabakası yapan, yaptıran kişiler ve aracıları en az bir yıl müsabakadan men cezası veya o kadar süreyle hak mahrumiyeti ve teşekküller Futbol Federasyonu'nca küme düşürme cezasıyla cezalandırılır.” Demek ki, en azından TFF’ye göre şike suçtu.
-Peki, şike’ye neden başvuruluyor?
-Bu futbolun, giderek sporun artık spor olmaktan çıkması ile ilgili. Spor faaliyetleri endüstrileşiyor çünkü. Spor endüstrileştikçe kavramlar da hızla kabuk değiştiriyor. Sporun dili piyasanın diline dönüşüyor. Spor kulüplerini kar amacı güden şirketler, sporcuları işçi, taraftarları müşteri, spor alanlarını işyeri yapıyor bu. Oyun doğal bir yarışma-mücadele olmaktan çıkıp bir piyasa etkinliğine dönüşüyor. Şike’yi üreten de işte tam bu dönüşüm. Şike endüstrileşmiş sporun doğal bir uzantısı. Kar ve kazanç, burada da sonucu belirleyen tek unsur oluyor haliyle.
Şikenin ilk adımları yasal/yasa dışı müşterek bahis ve şans oyunu organizasyonları ile başlıyor. Sonra spor kulüpleri, bu kulüplerin yöneticileri ve sporcuları katılıyor sürece. Şike ve teşvik primi de böylece doğuyor.
Prim, “İş hacmiyle orantılı olarak ve iş yapanı isteklendirip, iş hacmini ve verimini artırmak veya sonuca daha kolay ve çabuk ulaşmak amacıyla verilen para” olarak tanımlanıyor. Demek ki aslında her prim, bir teşvik primidir. Kavramla ilgili sıkıntı da buradan kaynaklanıyor. “Maddî veya manevî bir çıkar karşılığı anlaşma ile bir maçın sonucunu değiştirme, danışık spor karşılaşması yapma”da “teşvik primi” bazen çok dolaylı bir rol oynayabiliyor. Bir oyuncunun hakkıyla oynadığı için suçlanması gerçekten zor bir durum. Ama demek ki “teşvik edilmeden” oynanmayan bir oyun da var ortalıkta.
Bu kitapta yer alan meclis raporuna göre ise “Şikenin Tanımı ve Kapsamı” şöyle: “Danışıklı yarışma yapma diyebileceğimiz şike, sporcuların, spor kulüplerinin yöneticilerinin veya diğer mensuplarının belli bir ekonomik menfaat karşılığı ya da başka güdüler ile anlaşarak, müsabakayı önceden belirledikleri sonuca uygun olarak tamamlamaları hali.” Yani “teşvik” edilerek alınması istenen sonuç sadece müsabaka ile sınırlı değil. Müsabakanın sonucu değiştirilerek, o müsabakanın dışında olan şans ve bahis oyunları ile ilgili sonuçlara ulaşılmak isteniyor. Şike, sporun özüne aykırı bir amaca dönük olarak yapılıyor özetle.
Sporun özünde kazanma kadar kaybetme de var evet ama piyasanın mantığında sadece kazanmak var. Başarı ve başarısızlık hem kulüpler hem de oyuncular açısından büyük maddi kayıp ve kazançlara yol açtığında şike için de yol açılmış demektir. Demek ki endüstriyel spor, şikeyi de üretmektedir.
-Şikeyi yapanlar kim peki?
-Şike, müsabakanın tarafı olan kulüpler arasında, oyuncular arasında veya hakemin dâhil olması ile yapılabilmekte. Şike olayları çoğunlukla maddi menfaat sağlanması amacıyla yapılıyor. Bizde bir de “hatır şikesi” var ki başlı başına bir fenomen. “Tehdit şikesi” daha az konuşulmakla birlikte varlığı hissediliyor.
Sonuç itibariyle şike özellikle futbolun ayrılmaz bir parçası. Herkes, özellikle “müşteriler” biliyor ki sahada kazanmak yetmiyor bir de “masada” kazanmak gerekiyor. Bu bariz kirlenmeye rağmen büyüsü süren bir oyun futbol. Şikeye batsa da müşteriler taraftar rolünü oynamayı sürdürüyor.
-Peki son operasyondan önce kovuşturulan şike vakıaları yok mu?
-Olmaz mı? 2005 yılında Akçaabat Sebat-Kayserispor maçında kalecinin kendisine teklif edilen 200 bin Avroluk şikeyi ihbar etmesi üzerine “şike skandalı” patlak veriyor. Akçaabat Sebatspor Kulübü Başkanı Veli Sezgin, Cumhuriyet ile yaşıt tertemiz bir kulüp olduklarını ve kendilerine Kayserispor maçı öncesi şike teklif eden şahsın ismini vererek suç duyurusunda bulunduklarını açıklıyor.
Sezgin’in, şike için önerilen parayı geri çevirmesi birilerini çok kızdırıyor. Şikeyi engelleyen kulüp başkanı Veli Sezgin vuruluyor, kaleci ise aylarca oynayacak kulüp bulamıyor. Olayın ardından Sezgin’i, “olayın açığa çıkmasına sinirlenen milli bir futbolcu”nun vurdurduğu iddia ediliyor. Olayda adı geçen kişi bir gazeteye aynen şunları söylüyor: “Bu olaylar sadece Gökdeniz'le sınırlı değil. Bu iş uzarsa ucu Aziz Yıldırım'a, Nuri Albayrak'a, bazı bürokratlara kadar gider.” Olayda adı geçen milli futbolcu Gökdeniz Karadeniz bir süre sonra şike yapmaktan suçlu bulunuyor, suçunu itiraf ediyor 10 ceza alıyor.
İşte bu olaylar üzerine Meclis’te bir komisyon kuruluyor. Komisyon araştırıyor, bulduklarını rapor haline getiriyor. Sonuç; “Türkiye’de şike ve teşvik priminin varlığı şüphesizdir”. Raporda ayrıca Türk milli takımının bile şike yaptığı iddia ediliyor. Böylece şikenin milli meziyetimiz olduğu bir kez onaylanmış oluyor.
-Futbol derken ne büyüklükte bir ekonomiden söz ediyoruz?
- 500 milyar dolarlık dev bir endüstri...
Bu işten nemalananlar ise sadece yayın tekelleri değil. Örneğin uluslar arası giyim tekelleri reklam için futbol yıldızlarına büyük servetler aktarıyor. Bunu yaparken, bir yandan da üretimlerini yapmak için sürekli daha ucuz işgücü arayışında. Emekçiden esirgediklerini, bir dakikayı bulmayan reklam çekimleri için rahatlıkla harcayabiliyorlar. Böylece, en düşük ücreti vererek yoksulluğa mahkûm ettiklerine sınıf atlamanın yolu ve imkânları da kapanmamış oluyor! Yani aralarından bir-ikisine kapılar her zaman açık, hep birlikte kurtulmak istememeleri şartıyla!
Stadyumları doldurup, futbolun en önemli gelir kalemini oluşturanlar da işte o sınıf atlayamayanlar. Kulüplerin kasalarına milyonlarca dolar da bu kaynaktan giriyor. Avrupa’nın en zengin 20 kulübü 2008-2009 sezonunda bilet satışlarını yüzde 3,5 artırarak 1 milyar avroluk gelir elde etti. Yani Avrupa’nın yoksullarından futbola bu kadar para aktarıldı. Üstelik bu taraftarlar statları krize rağmen doldurmuşlardı.
Taraftarlar bunun yanında takımlarının formalarını, kaşkollerini, şapkalarını satın alarak da kulüplerine servetler aktarıyorlar.
Pasta büyüyor, pasta büyüdükçe yiyenlerin iştahı daha da kabarıyor. Bunun yan etkilerinden biri ise bahis sektörünün büyümesi ve yaygınlaşması. Bahis sektörünün büyüklüğü tahmini 1 trilyon doların üzerinde. Bunun yaklaşık dörtte birini futbol maçları üzerine oynanan bahisler oluşturuyor. Önemli bir kısmı da illegal bahis.
Türkiye’de yasadışı yollarla oynanan bahis miktarının bir milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Böylece kumar da sektörün önemli gelir kapılarından biri haline gelmiş oldu.
Bahis sektörü ile futbol bu kadar iç içe geçince ve ortada bu kadar büyük paralar dönünce şike de kaçınılmaz oluyor. Şike, futbolun bataklığında büyüyor ve giderek futbolu da o bataklığa doğru çekiyor. Futbol, sahada oynanan ve izlenen bir oyun değil artık. Bahisle beslenen, şikeyle büyüyen bir oyundan söz ediyoruz. Az sayıda insan büyük paralar kazanırken, çok sayıda yoksul insan top peşinde koşan 22 insana bakıyor.
-Türkiye dışında şike soruşturmaları nasıl yürüyor?
-Elimizde iki örnek var. İtalya’da bazı futbol kulüplerinin hakemleri satın aldıkları tespit ediliyor. İtalya’nın dünyaca ünlü kulüpleri ağır cezalar alıyor, Juventus küme düşürülüyor…
Yakın zamanlarda Almanya’da uluslararası bir şike soruşturması başlatılıyor. Soruşturma sonucunda Türkiye’de de bazı maçlarda şike yapıldığı şüphesi ediniliyor. Türkiye’deki şike skandalı da bu soruşturmanın hemen ardından patlak veriyor. Şike ve bahis sektörü futbolun kanını emen bir parazit gibi şişip gelişiyor.
-Spora, giderek futbola müdahale sadece şike gibi yasadışı yollarla mı yapılıyor?
-Olur mu? Bütün bu çarpıklığı düzeltmesi gereken siyaset kurumu da boylu boyunca düzenin içinde. Örneğin Turgut Özal futbol-siyaset ilişkisine de “çağ” atlatmıştı. Böylece futbol ile siyaset arasındaki ayrılıklar bütünüyle ortadan kalkmış oldu. Statlarda siyasi sloganlara da işte bu dönemde tanık olunmaya başlandı. Artık partiler kent takımlarını birer oy deposu haline getirmişti. Haliyle takımların kaderini de siyaset belirlemeye başladı. Takımlar iktidar kararlarıyla liglerde tutuldu ve düşürüldü.
Bu uygulamanın en bilinen örneğini cunta başı Kenan Evren’e borçluyuz. Ankara takımı Ankaragücü Paşanın emriyle 1.Lige yükseltildi. Bunun için ligdeki takım sayısı bile değiştirilmişti. Arkası geldi; siyasetçiler ile birlikte hayali ihracatçılar, mafya liderleri futbol kulüplerine doluştu. Bir Başbakanla bir kaçakçı, bir mafya lideri ile bir genelkurmay başkanı aynı kulübün üyelik kartını taşıyor, o kulüp aracılığıyla karışıp kaynaşıyor.
Özellikle Anadolu’daki kent takımları o kentte seçim kazanmanın anahtarı haline gelmiş durumda. Bizde, futbol tarihini okumak aynı zamanda siyasi tarihi ve siyasi hesaplaşmaları okumak anlamına geliyor. Bu kadar içe içe siyaset ve futbol…
-Alman Savcılığı bu soruşturmaya nasıl müdahil oldu?
-Alman Bochum Savcılığı ile polis teşkilatı, 2009'da uluslararası fuhuş şebekesini yakın takibini sürdürürken, telefon görüşmelerinde tesadüfen dinlemeye takılan ve Deniz Çelik isimli bir Türk'ün bağlantılarından yola çıkarak, profesyonel bir sahtekârlık örgütünü keşfediyor. Kara para aklamaktan, kaliteli dolandırıcılık, bilinçli olarak Avrupa liglerine müdahale, futbolcu, antrenör ve kulüp yöneticilerini de kapsayan Şike Skandalı'nın Türkiye ayağında Süper Lig maçları dahil olmak üzere, sadece 9 aylık süre içerisinde 19 maçın maniple edildiği resmi belgelerden öğreniliyor.
Bu bilgilerden yola çıkan Alman polisi; banka havaleleri, uçak şirketleri kayıtları, Asya'dan Cebelitarık'a uzanan, farklı bahis bürolarında doldurulan ve aralarında Türk futbolcuların da, rakip takımın galibiyetine oynadıkları kuponların da yer aldığı takiplerine, mail bilgileri, sahtekarlık yapan çete üyeleri ile bahislere dâhil olanların ortak kullandıkları nick name (takma adlara) değin pek çok bilgiyi bir araya getiriyor. Bu bilgilere göre çok önemsiz maçlarda doldurulan büyük kuponlar, dünyanın farklı yerlerinde farklı insanların kazançları haline dönüşmüş durumda. Sahtekârlık çetesinin şike yoluyla en az 50 milyon Euroyu bulan haksız gelir elde ettikleri tahmin ediliyor. Bochum Savcılığı, manipülasyonun, Türk futbolunda, "Adeta her gün yapılan sıradan bir iş" olduğunu belirtiyor. Son soruşturmanın altyapısı işte bu bilgilerdir. Geçtiğimiz yıl da, bu bilgilerden yola çıkılarak pek çok tutuklama yapılmıştı.
-Peki Meclis araştırma komisyonun hazırladığı raporun sonucu olmuyor mu?
-O rapor 2005 yılında hazırlanıyor, sonra unutuluyor. Komisyon araştırması sonucunda Türkiye’de futbolun şikeye batmış olduğuna karar veriyor. Veriyor da ne oldu? Her şey rapor yazılmadan önce olduğu gibi aynen devam ediyor. Spor basını ise tabiri caizse bu raporun “üzerinden atlamış” durumda.
Yine de Meclis’in “şike” raporu, bu alanda bir ilk. Futbolumuzun net bir resmini çekip koyuyor önümüze. O resme bakıp, ülkenin bir fotoğrafına ulaşmak ta mümkün aslında. Ülke olarak şikeye battığımızdan “şike şike” koşuyoruz maçlara. Ortalıkta gerçekten bir “oyun” varmış gibi yapıyoruz ki şike yaptığımız anlaşılmasın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.