Şura’da dağ fare doğurdu

Şura’da dağ fare doğurdu
Türk Eğitim – Sen 9 No’lu Şube Başkanı Enver Demir, hükümetin eğitim politikasını eleştirerek, «Eğitimin en büyük sorunu kaynak ve zihniyet problemidir» diye konuştu.

Demir ayrıca Milli Eğitim Şurası’nda eğitimin esas sorunlarının ele alınmadığını da iddia etti.


Enver Demir, eğitim camiasının yakından tanıdığı bir isim... 2001 yılından beri Türk Eğitim – Sen İstanbul 9 No'lu Şube'nin başkanlığını yapan Demir, kendi deyimiyle artık 'profesyonel sendikacı' olmuş. Eğitimle ilgili her konuda gönderdiği basın bültenleri ile basın dünyasının da yakından bildiği Demir ile sorunları bir türlü bitmek bilmeyen eğitimi konuştuk. Geçen ay yapılan ve tartışmalara konu olan Milli Eğitim Şurası ile ilgili eleştirilerde bulunan Demir, “Daha çok siyasi şova yönelik birtakım malzemelerin konuşulduğu, tartışıldığı bir şura oldu” dedi.

Siz uzun yıllardır da Türk Eğitim-Sen’de sendikacılık yapıyorsunuz. Eğitimde bitmek bilmeyen sorunların olduğu hep dile getiriyor. Size göre eğitimin en büyük problemleri neler?

En büyük problem kaynak ve zihniyet problemidir. Kaynakları doğru kullanmaz, doğru aktarmazsanız, eğitime bakış açınız da biraz çarpıksa sorunları aşmanız zaten mümkün değildir. Bunu rakamlarla açıklama getirmek istiyorum. Mesela 2014 yılında eğitime ayrılan bütçe 55 milyar 705 milyon lira. Bu rakam genel bütçenin yüzde 12’sine tekabül edi-yor. Baktığımızda bütçeden eğitime ayrılan pay diğer bakanlıklara göre oldukça yüksek.

Örneğin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yüzde 5 ayrılırken Milli Eğitim Bakanlığı’nda yüzde 12 büyük bir meblağ gibi gözüküyor. Ama bu yüzde 12’nin harcama kalemlerine baktığımızda bu bütçenin zaten yüzde 78’i personel harcamalarına gidiyor. Geriye yüzde 22’lik bir kısım kalıyor. Siz bu kalan yüzde 22 ile yatırım yapacaksınız, yeni okullar açacaksınız, AR-GE çalışma-
ları yapacaksınız, derslikleri çoğaltacaksınız ve teknolojiye yatırım yapacaksınız. Yani olacak iş değil.

Yani en az bunun iki üç katı bir bütçe lazım ki eğitim hizmeti verilebilsin...

Tabii ki. Bunun şöyle yapılması lazım; personel harcamalarını çıkarıp ayrıca bir bütçenin eğitime, teknolojiye, yenileşmeye ve eğitim kalitesine ayrılması gerekir. Ama böyle bir şey yok. 

Zihniyet meselesi derken neyi kastediyorsunuz?

Önce sizin eğitime bakış açınız milli olacak, yani ülkenin gerçekleriyle uyumlu olacak sonra da samimi olacak. Hiçbir hükümet milli eğitim politikasına dönük doğru düzgün milli bir politika izlemiyor ve ben samimi olduklarını da sanmıyorum.

İş olarak görülsün yeter. İşte va-tandaşın çocuğu okula gitsin, milli eğitim teşkilatı işini yapıyor görünsün babında işler yapılıyor. Son 19 yılda mesela 11 tane Milli Eğitim Bakanı değişmiş ve bunun 5 tanesi AKP döneminde olmuş. Şimdi diyeceksiniz ki hükümetler değişir, bakanlar değişir ama şimdi aynı hükümet içinde ne düşünüyor bunlar? Hangi gerekçelerle hangi fikir ayrılıklarına düşüyorlar ki Milli Eğitim Bakanı’nı sürekli değiştiriyorlar? Bu işte bir 
terslik var.

Son Milli Eğitim Şurası'nda Osmanlıca ile ilgili bir tavsiye kararı alındı biliyorsunuz, peki siz bu durumu nasıl görüyorsunuz? 

Bu şura için ‘dağ fare doğurdu’ diyebiliriz. Daha çok siyasi şova yönelik birtakım malzemelerin konuşulduğu, tartışıldığı bir şura oldu. Çünkü şurada aykırı seslerden korkarsanız, sadece büyük çoğunlukla kendi yandaşlarınızı buralara çıkarırsanız arzu ettiğiniz sonucu elde edemezsiniz. Gönül isterdi ki bu şurada, eğitim çalışanlarının ekonomik, sosyal tüm problemleri konuşulsun. 

Bilhassa Türkiye’nin geleceği ile ilgili bir durum olduğu için, öğretmenlik mesleğinin itibar kaybını önleyici hangi tedbirler alınacağı ana gündem maddelerinden birisi olması gerekirken, maalesef itibar konusu hiç gündeme gelmedi. Eğitim hayatımızın en önemli enstrümanı olan öğretmenleri şurada yok sayarsanız, bu mesleğe hak ettiği değeri vermek adına bir tavır ortaya koymazsanız, arzu edilen sonuçların çıkması mümkün olmaz. Bu şura, 5-6 gününüzün heba olduğu bir toplantı olur.

‘Ecdadımızın mezar taşlarını okumak için Osmanlıca bilmek gerekir’ dendi...

Osmanlıca'nın seçmeli ders olarak öğrenilmesinde bir mahsur yok ama benim hem şahsi kanaatim hem de sendikamın kanaati Osmanlıca'nın zorunlu olarak öğretilmesinin Türkiye’ye ve Türkiye’deki eğitimin gelişmesine bir katkı sağlamayacağı yönündedir. Osmanlıca, ilgili ilim adamlarının, bu konuda araştırma yapacak insanların öğrenmesi bilmesi gereken dil veya ders olarak görülmesi la-zım. Öte yan-dan mezar taşı okuma olayı zaten çok farklı bir eğitim istiyor. Mevcut okullarda öğrendiğimiz Osmanlıca ile mezar taşı falan okuyamayız böyle bir gerçekte var. 

Şura'da bir de karma eğitim konusu tartışıldı. Siz bu fikre nasıl bakıyorsunuz?

Karma eğitimin kaldırılması, Eğitim-Bir-Sen’in gündeme getirdiği bir konuydu. Sonra, ‘Biz karma eğiti-me karşı değiliz, sadece kız ve erkek çocukların gidebileceği okulların olmasını arzu ediyoruz’ dediler.

Her şeye rağmen kız çocuklarını okula göndermek istemeyen bazı vatandaşlarımızın çocuklarını okula çekmek, kız çocuklarımızın okullaşma oranlarını artırmak amacıyla kızlara özgü okullar olabilir. Ama artık bunun en aza indiğini düşünüyorum. Çünkü çocuklar başörtüsüyle okullara girebiliyor. Bir kısım muhafazakar insanlarımızın da bu kaygısı bir anlamda ortadan kaldırılmış oldu. Kadın çalışma hayatının içinde olsun diyeceğiz ama okullarda ayırdığınız insanları yarın çalışma hayatında nasıl bir araya 
getireceksiniz? Başörtülü de olsa, başörtüsüz de olsa kadınlarımızın çalışma hayatındaki varlığını mutla-ka artırmamız lazım.

Yıllardır yine tartışma konusu daha var, zorunlu din dersi ve okulda türban… Özellikle Alevi ailelerin çocuklarına zorunlu din dersinin kaldırılması ile ilgili çok ciddi bir talep var. Türk Eğitim-Sen’in bu noktadaki tavrı nedir? 

Din eğitiminin verilmesi önemlidir. Eğer sağlam bir din eğitimi veremiyorsanız, Allah adına hırsızlığı meşru gören bir nesil türer. ‘Kişi kavmini sevmekle ayıplanamaz’ diyen Hz. Peygamber Efendimizin millet sevgisini de, vatan sevgisini de bu millete, bu gençliğe iyi anlatacağız, iyi öğreteceğiz. Güzel ahlakın ne olduğunu, hırsızlık yapmanın, millet malı, kul hakkı yemenin ne menem şey olduğunu anlatmak mecburiyetindeyiz. Din dersi olmalı tabii… Din dersi okullarımızda zaten vardı ama zorunlu ders olması tartışılabilir. 

İçerik anlamında yeterli mi peki? Dediğiniz gibi yüzde 99 Müslüman ama geriye kalan yüzde 1’lik bir kısımda var onlarda Müslüman değiller…

Türkiye’de Alevi, Sünni, Hristiyan her kesimden insan yaşıyor bu yüzden her inanca yönelik din dersi verilmeli. Bu konuyu görmezden gelmek, ötelemek, eğitime vurulmuş bir darbedir bence. Bunda siyasetin kullanılmaması lazım.

Son 1 ay öncesine kadar eylemlerinizin ana maddesi müdür atamalarıydı. Ama bu eylemler pek sonuç vermedi galiba Eğitim Bir-Sen'li isimler müdür olarak atandı. Bundan sonra ne olacak peki? Siz bu durumu yargıya taşımayı düşünüyor musunuz? 

Özellikle yönetici atamalarında son yıllarda hiç görülmemiş bir tasfiye hareketi yaşandı. Biz Türk Eğitim-Sen olarak bu konuyla ilgili karşı duruşumuzu, yönetmelik henüz tasarı halindeyken ortaya koyduk ve nasıl duracağımız kamuoyuna açıkladık. Bu konuyla ilgili mücadelemizde henüz bitmiş değil. Biz olayı çok sıkı takip ediyoruz ve her aşamasını izliyoruz. Bu konuyla ilgili yapılan yolsuzlukların, hadsizliklerin, hukuksuzlukların hepsi belgeli. Bunların adli ve idari soruşturma merhalelerini de işlettik. Tabii soruşturmalar hemen reddedildi ama adli soruşturmalar şuan ön inceleme safhasında. Öncelikle, 75 puanın altında kalarak görevlendirmesi yapılmayan müdürlere yapılan haksızlığı yargıya taşıdık ve bunun incelemesi devam ediyor. 

Eğitimin bir diğer sorunu da müfredat değişiklikleri galiba... 

Müfredat ile öğrenciye ve topluma ne vermek istiyorsunuz bu önemli. Yani müfredatların, yönetmeliklerin, kanunların, tüzüklerin değişiklikle-rinden bahsetsek orası çok daha başka bir olay biz bile kaçırıyoruz, takip edemiyoruz. Bunlar artık İstanbul Borsası gibi her gün değişiyor. Mesela 5 tane bakanlık değişmiş ama Yönetici Atama Yönetmeliği de o kadar çok değişmiş ki ben takip edemedim. Sadece bu AKP hüküme-ti döneminde herhalde bir 10-12 tane yönetici atama yönetmeliği değiş-miştir ama hepsi de ne yazık ki mahkeme kararıyla kaldırılan yönetmelikler. 

9 nolu şube kaç ilçede görev yapıyor? 

Küçükçekmece, Avcılar, Esenyurt, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Silivri ve Çatalca olarak 7 ilçede görev yapıyoruz ve 4 bin tane de üyemiz var. Biz bu bölgede kamu çalışanlarının en büyük temsilcisiyiz. Aynı zamanda öğretmenlerin de en büyük temsilcisiyiz. Bu da tabii bize sorumluluk yüklüyor ve arkadaşlarımız üzerindeki baskılara, haksızlık ve hukuksuzluklara rağmen, bizi destekleyip bize üye oluyorlar. 

Bölgedeki okulların sorunları neler?

7 ilçenin ayrı ayrı kendisine has sorunları var. Mesela Esenyurt’taki sorunlar ile Beylikdüzü’ndeki sorunlar çok farklı. Her bölgenin nüfus yapısı, göç alma durumu ve şehirleşmesindeki çarpıklıklara varıncaya kadar eğitimi etkileyen faktörlere baktığımız zaman her ilçenin kendisine göre sorunları ayrılıyor ama bana göre bölgedeki en sorunlu ilçe Esenyurt’tur. Esen-yurt’un nüfusu hızla aratıyor. Diğer ilçelerden çok daha fazla yatırımın yapılması lazım ama henüz mevcut sorunu çözebilecek yatırımlar yapılamadı. Belediye’nin bir şeyler yapmak için ciddi gayretleri var diyebilirim. Ancak esas olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın ciddi manada el atması gerekiyor. 


Enflasyon farkımızı istiyoruz

Memurlara yapılan zam oranı ile ilgili büyük sorun yaşadıklarını ifade eden Enver Demir, “En son toplu sözleşmeyi kamu çalışanları adına Memur – Sen yaptı. 2014 ve 2015 ile ilgili haklarımızı imza altına aldılar. 2014 le ilgili kamu çalışanının zam oranı 123 liradır. Emeklinin de zam oranı 150 liradır. Biz 2014'te yüzde 5.2 oranında zam aldık. Hükümet 2014 ile ilgili enflasyon hedefini açıkladı bu da 9,4 ama muhtemelen bu oranı aşacak.

Şimdi sendika olarak diyoruz ki, biz bu işten yüzde 100’e yakın zarar ettik. Bu zararlarımızı telafi edin. O sendika yanlış bir adım atmış olabilir, siz o sendikayı kandırmış olabilirsiniz hatta sendika bile bile lades demişte olabilir. Ama biz bunca kamu çalışanının hakkını size yedirmeyiz bu haklarımızı verin diyoruz. Bunun pazarlığını yapmayız diyorlar. Pazarlık yapmayız diyenler PKK ile terör, Apo ile ihanet, IŞİD ile rehine, PYD ile yardım pazarlığı yapıyorlar. Her önüne gelenle bir pazarlıkları var aslında ama sadece bizimle masaya oturup kamu çalışanının hakkı olan parayla ilgili pazarlık yapamıyorlar. 

Sendikacılık biterse okuldayım

1961 Sinop, Türkeli doğumluyum. İlk ve ortaokulu Sinop’ta okuduktan sonra Samsun’da lise eğitimimi aldım. İstanbul’da Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Coğrafya Bölümünü bitirdim. 1994’de Bahçelievler’de Türkiye Gazetesi Ticaret Meslek Lisesinde göreve başladım.

Aynı okulda öğretmenlik, müdür yardımcılığı, vekillik yaptım. 2001 yılında sendikadaki görevimiz dolayısı ile Milli Eğitim’den izinli olarak oradan ayrıldım. 2001 yılından bu yana da profesyonel sendikacılık yapmaya devam ediyorum. Kadrom Milli Eğitim’dedir. Arkadaşlarımız bizi sendikacı olarak yeterli görmedikleri anda Milli Eğitimde ki görevimize geri döneceğiz. Bunun dışında da 2007 ve 2011 yıllarında MHP’den milletvekili adaylığım var.

KELİME OYUNU

Aile: Her şey
Çocuk: Her şeyin de her şeyi
Siyaset: Yapılması gerek
Dostluk: Çok önemli 
Geçmiş: Çok takılmamak gerek
Bugün: Önemli 
Gelecek: Daha önemli
Öğrenci: Sevgi
Okul: Mabet

KAYNAK:GAZETE İSTANBUL

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.