Ya çözerler ya boğulurlar

Ya çözerler ya boğulurlar
HDP İstanbul 3’üncü Bölge Milletvekili Aday Adayı İsmet Koç, çözüm sürecinin geldiği noktayı «Ben çözüm sürecinde AK Parti anlayışıyla Kürtlerin talepleri arasında çok fark olduğunu düşünüyorum. Henüz bir şey kayda alınmamışsa, resmileşmemişse çok da umut


HDP İstanbul 3'üncü Bölge Milletvekili Aday Adayı İsmet Koç, 7 Haziran'daki seçimlerde toplumun tamamının HDP'ye destek vermesi gerektiğini iddia ederek. “Ya HDP'yi destekleyerek Türkiye'yi daha iyi bir noktaya taşıyacaklar ya da desteklemeyerek Tayyip'li bir yaşamı tercih edecekler. Toplum duyarlıdır, ikinci şıkkın olacağını zannetmiyorum” ifadesini kullandı. Baraj korkularının olmadığını da söyleyen Koç, bazı medya organlarında yayınlanan ve HDP'yi yüzde 13 – 15 bandında gösteren anketleri de hükümetin manipülasyonu olarak nitelendirdi. 

Çözüm süreciyle ilgili de açıklamalar yapan Koç, “Cumhurbaşkanı'nın yaptığı son manevralar belki milliyetçi oylara yönelikti ya da niyetin dışavurumudur. Ama Kürt sorunu çok ciddi bir sorun. Bunu ya çözerler ya da o kuyuda boğulurlar” diye konuştu.


HDP'den aday adayı oldunuz. Neden milletvekili olmak istiyorsunuz?

Bizim milletvekilliği adaylığı fikriyle, normal sistem partilerindeki sistem farklıdır. Bizim ki bir koltuk sevdası anlamında değildir. Benim hedefim milletvekili olmak ya da olmamak değil; bu mücadeleyi daha da seslendirerek sürdürmek. Ben hayatımın bütün safhalarında mevcut sisteme karşı farklı olan fikirlerimi savundum, sürdürdüm. Bunu bugün bir adım daha öne çıkararak sürdürme amacındayız. Daha doğrusu demokrasi güçlerinin daha güçlü hale getirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bunun yanında ülkede öyle bir durum var ki, duyarlı bir insan olarak mutlaka bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Şu anda yerelden en tepeye kadar her anlamda sorun var, sıkıntı var. Siyasetten, ekonomiye kadar yaşanan sorunları  gözle görebiliyorsunuz. Bunlara bir şekilde müdahale edebilmek ya da dur diyebilmek, durdurabilmek için ne lazımsa onu yapmak gerekiyor. Öte yandan Ardahan bölgesinin yaklaşık 250 bin civarında oyu var. Bu potansiyeli de sürece katmak ve onların da sesi olmak istiyorum. 


HDP'nin parti olarak seçime girme kararı bazı çevreler tarafından risk olarak nitelendiriliyor. Karadeniz, Ege ve İç Anadolu'dan oy alamayacağı bu nedenle barajı geçemeyeceği, alacağı oyların da diğer partilere özellikle de AK Parti'ye kayacağı söyleniyor. Siz bu söylenenleri ya da tahminleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim parti olarak seçime katılma kararımız bence çok doğru bir karar. Eğer bir baraj varsa, bir sıkıntı varsa ya da bir sorun varsa bu sistemin sorunu. Risk varsa bu da sistemin riskidir. Bizim Meclis dışında kalacağımız ve diğer küçük partilerin Meclis dışında kalacağı bir Meclis tablosu Türkiye'de meşru bir tablo olmaz. 


Ama realite olur...

Bugün AK Parti'nin 12 önce yola çizgiden 180 derece dönüş yapmasının altında yatan aslında Kürdistan siyasetidir. Gerçek temeller üzerinde, doğru temeller üzerinde, planlayarak, tasarlayarak doğru yapılan siyasetler sonucu her tarafta püskürtüldü. Eğer biz barajın altında kalırsak bunların kendi içinde de çökmesi anlamına geliyor. Birinin kendini meşru görmesi çok bir şey ifade etmiyor. Bunun meşru olmağını herkes biliyor. Diğer taraftan AK Parti'nin hak etmediği bir milletvekili sayısı farkıyla belki 150 gibi farkla geleceği, tekrar hükümet olacağı, Erdoğan'ın bu hızla başkanlık sistemine geçeceği, bizim durumuzun Araplardan beter olacağı ortada zaten. Bunu ortadan kaldırmak istiyorsak herkesin HDP'ye destek vermesi gerekiyor. Böyle bir gerçeklik var; ya HDP'yi destekleyerek Türkiye'yi daha iyi bir noktaya taşıyacaklar ya da desteklemeyerek Tayyip'li bir yaşamı tercih edecekler. Toplum duyarlıdır, ikinci şıkkın olacağını zannetmiyorum. Baraj korkumuz yok. Ama ben yandaş medyada BDP'nin yüzde 13'ü, 15'i bulduğu gibi anketleri ve haberleri de yanıltma olarak görüyorum. 


Meclis'te olmasak da mücadele sürer


Baraj korkunuz var mı?

Böyle bir korkumuz yok. HDP'nin barajı aşabilmesi için çok ciddi bir kesim destek sunmayı planlıyor. Çok farklı, hiç beklemediğimiz, tahmin etmediğimiz yerlerden destekçilerimiz ziyaretçilerimiz oluyor. Oluşan algı toplum hepsinde aynı; Sayın Cumhurbaşkanı raydan çıktığı bundan sonraki süreçte ne olacağı kaygısıyla bize gelmeler var. Ama bu, barajla ilgili risk yok anlamı taşımıyor. HDP açısından, Kürdistan ulusal hareketi açısından risk addetmez. Bunu şu açıdan söylüyorum; alacağı 40 - 50 tane milletvekili, maşını almaz. Bunun dışında HDP için başka hiçbir şey değiştirmez. HDP yine mücadelesini, muhalefetini sürdürür; bir de Meclis'te grubu olmaz. AKP de artık kimseyi tanımaz. Şu an risk HDP'den çok Türkiye'nin... Herkesin el birliği yapması lazım, bu Türkiye için önemli bir süreç. Bize yıllarca bölücü, terörist gibi kırk bin laf sayıldı. Ben hayatımın hiçbir döneminde bölücü olmadım, ırkçı olmadım, ırk birlikteliğine inanmadım. Biz ezilmişliğimizin, yok sayılışımızın mücadelesini verdik. Bugün gelinen noktada bizim Kürtlerin Türkiye'deki 10 madde olarak ortaya çıktı ve bunu iyi anlamak gerekiyor. Bu 10 tanesi dinlendiğinde ve bir aşamaya getirildiğinde Türkiye Avrupa standartlarının üzerine çıkacaktır.


5 yıldır devam eden çözüm sürecini nasıl bakıyorsunuz? Ve bu süreçle ilgili gelinen noktada Hükümet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın farklı açıklamaları oldu. Erdoğan 'Kürt sorunu yoktur' dedi. Gelinen son noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Erdoğan'ın bu açıklamasına sosyal medyada 'eğer Türkiye'de Kürt sorunu yoksa cumhurbaşkanı da yoktur' diye bir açıklama yapmıştım. Cumhurbaşkanı'nın Kürt sorununu yok sayması kendisini de yok saymasıyla aynıdır. Kürt sorunu Türkiye'de ciddi bir sorundur ama bu Kürtlerden kaynaklı bir sorun değildir. Biri empati yaparsa bu çok daha iyi anlar. Sorun Kürt sorunu değil sistemin ulus devletçiği mezhepçi bir çizgi çizmesidir. Yani 1920'lerden beri ters sarmaya başlayan bir durum var. Yaşanılan şey devletin herkesi Türkleştirme çabası. 1920'lerde gayrimüslin sayısı Türkiye'de yüzde 40; bugün yüzde 99'u Müslüman ülkeyiz diye övünüyoruz. Peki geride kalan yüzde 39 gayrimüslim nereye gitti? Lazlar, Çerkezler, Rumlar, Kürtler, Araplar, Abazalar, Yezidiler, en az Kürtler kadar nüfusu olan Ermeniler; bunların hepsi bastırıldı, ezildi, sömürüldü. Çözüm süreci diye adlandırılan sürece gelince aslında Kürtler bu konuda ciddidir. Çünkü ciddi acılar yaşamışlar, bu acıların tekrar tekrar yaşanmasını istemediklerinden samimiler. Ama Kürdistan Ulusal Hareketi'yle Türkiye hükümetinin arasında olaya bakış çok farklı. Hükümette bir şeyler vererek atlatabilirim gibi bir durumu var. Halbuki Kürtler insan olduklarını, birey olduklarının farkında ve temel haklarını talep ediyorlar.


Kaynak eşit dağıtılmıyor


Çözüm süreci Doğu ve Güneydoğu'da ekonomik anlamda, yaşamsal anlamda bir artı getirdi mi? Örneğin Batman ya da Bingöl'de istihdam sağlayacak fabrikalar açıldı mı?

AK Parti'den mi bekliyoruz bunu! Geçen hafta Güneydoğu'dan Doğu'ya, Karadeniz'den İç Anadolu'ya kadar küçük bir Türkiye turu yaptık. 5 yıl önce de gittiğimiz yerlerdi. Şehirdeki farkları görüyorsunuz tabi, örneğin Trabzon'un 8 yıl önce nüfusu 140 bin civarıydı şu an 330 bin olmuş. Aslında bu olumlu bir şey, metropollere göç olmaması. Ama örneğin iki tane tünel yapılmış; o iki tünele harcanan para Ardahan'a aktarılsaydı bugün Ardahan çok farklı olurdu. Biz elbette yatırım yapılmasın demiyoruz. Ama kaynaklar eşit dağıtılsın. Bizim her yerde yaşamın yeşertilmesi, her yerde çalışmaların geliştirilmesi, gelirlerin eşit dağılımı, kaynakların yerinde kullanılması gibi farklı iddialarımız var. Ama AK Parti'den bunu beklemem. Bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün siyasal yapıların içindeki hortumcuların, yamyamların birleşik hali; bunun tersini kimse iddia edemez. Şu anda hükümet yolsuzluk yapmayalım diyemez. Hükümet sözcüsü ağzını açtı 10 dakikada binlerce dosya saydı. Bunu aslında toplum hepimiz biliyoruz ama şöyle bir algı oluşmuş; alternatif kim? Alternatif hırsız olmasın da kim olursa olsun. Ben çözüm sürecini AK Parti anlayışıyla Kürtlerin talepleri arasında çok fark olduğunu düşünüyorum. Henüz bir şey kayda alınmamışsa, resmileşmemişse çok da umutlu bakmamak gerekiyor. Elbette ortamın savaşsız, sorunsuz, sıkıntısız olması mükemmel ama bu demokrasi getirmeyecekse yine demokrasi mücadelemiz sürecek.

nAK Parti'nin süreci seçimlere kadar böyle rölantinde tutacağı iddia ediliyor. Bu durum Kürtlerin AK Parti'ye olan bakış açısını değiştirecek mi ya da Kürtler desteğini geri çekecek mi?

AK Parti bilal oğlan içeri girmesin diye kaç günde bir günde yasa çıkardıysa istese bu halkın çocukları ölmesin diye bir yasayı da çıkartır. 1 gün değil 6 ayda çıkartsa bile razıyız. Şu an torbalar geliyor gidiyor, yetişemiyosunuz. Bir bakıyoruz bir yasa daha geçmiş. Siz doğrular üzerinde  yürüyorsanız başka hiçbir şeye ihtiyacınız yoktur; yalana yanlışa düştüğünüz zaman artık böyle şeylere ihtiyaç vardır. Şu anda gerek Hükümet'in gerek Cumhurbaşkanı'nın hiçbir doğruya ihtiyacı yok çünkü artık doğru onları kurtarmıyor, doğru kısa kaldı. Onların yalanla, dolanla, taktikle, statejiyle durumu yürütmeleri gerekiyor. Cumhurbaşkanı'nın yaptığı son manevralar belki milliyetçi oylara yönelikti ya da niyetin dışavurumudur. Ama Kürt sorunu çok ciddi bir sorun. Bunu ya çözerler ya da o kuyuda boğulurlar.


Çözüm herkese faydalı


Çözüm süreci ve son dönemde yaşananlar Türklerle Kürtler arasında bir kutuplaşmayı da meydana getirdi. Türklerin de 'çözüm süresince o kadar çok taviz verildi ki Türküz demeye korkar hale geldik ve yakında bir de Türk açılımına ihtiyaç olucak' diye tepkileri söz konusu. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bana göre önerilen 10 madde müzakere edilsin. Türkiye'nin tamamı bunu tartışsın. Belki hiçbir şeyi olmayan sadece ırkıyla övünenler hariç herkesin isteyebileceği, hiç kimsenin reddedemeyeceği bir tablo ortaya çıkacaktır. Biz inaçlara karşı değiliz, herkes istediği gibi inancını yaşasın ama buna saygı duyulsun. Biri diğerini ötekileştirmesin, insanların yaşam tercihlerinden tutun cinsel tercihlerine kadar kimse kimseyi yadsımasın; herkes kendi doğrusunda yaşayabilsin. Bu iddialar bizim coğrafyamız için mücadele gerektiren iddalardır. Çünkü şu an mevcut olan sistem özellikle tek mezhep ve tek ırk üzerinden gidiyor. Türkiye'deki 70 - 80 yıllık ilerleyemişin, huzur bulamayışın sebebi de aslında budur. Bu bizim coğrafyamıza uygun bir idare yöntemi değildir. Türk tarafı da bizim gibi aynı şeyi hissediyor. Çünkü aynı yasalar, aynı kurallar hepimiz için geçerli. En önemli şans şu; yıllarca bölünüyor dediler. Bugün gelinen noktada Kürtlerin aslında bölücü olmadığı, birlikte yaşama arzusunun devam ettiği, birlikte yaşamı savunduğu apaçık ortada. Bu bizim savunduğumuz birlikte yaşam sadece bizim için değil; biz diyoruz ki bu yaşam modelini biz dünyaya uygulayalım. Ortadoğu'da her yer kan revan, her yer ateş altında. Bunların hepsine bir rol model olabilir ve bu olacaktır. Biz Türkiye'de bunu geciktirsek bile şu an özellikle Rojova'daki model bizden önce rol model olabilir. Gelinen noktada bizim bu tür şeyleri tartışıyor olmamız, hak talep ediyor olmamız, bu hakkın varlığı ve yokluğunun bir kişinin söylemleri arasında gidip gelmesi aslında üzücü bir şey. Bu her farklılık için geçerli, sedece biz aldatılmıyoruz. Cumhurbaşkanı bir Romen açılımı dedi ve onlara bir gün vererek her gün bunu kutlayın dedi. Yani Tayyip Erdoğan'ın size vermiş olduğu günü kutlayın. Açılımın içinde ise hiçbir şey yok. Sadece Kürtler değil bütün halkın birbirine destek vermesi, bu barajları dağıtmamız lazım. Ve bizim Türk modeli başkanın padişahlığını da yıkmamız lazım yoksa gerçekten Türkiye için hiç iyi olmaz.


Bunu bir seçim temennisi olarak nitelendirebilir miyiz?

Yani evet, bu seçimde herkesin mutlaka HDP ile birlikte olması lazım. Eğer insanlar düşünüp 'ne istiyoruz'u netleştirirse, 'nasıl bir ülke istiyoruz'un kararını versin. Sonra birilerinin nasıl bir ülke istediğini de görürse doğru kararı vereceğine inanıyorum. 


HDP seçimlerde CHP’ den ne oy alır?

Şimdi CHP’nin sosyal demokrat, aydın kısmının yöneliminin olduğunu biliyoruz. Aslında CHP yerinde durmuş, ne ileri ne geri gidememiş bir yapıda. Bir daha ki dönem HDP Türkiye halklarıyla iktidara yürüyecek bir yapıdır. Yani iddiaları, altyapısı, söylemleri ve gelişiyle samimiyeti ve ciddiyetiyle… Şu anda aslında şöyle de bir sıkıntı var; AKP hükümetinin ardından kim gelirse gelsin altından kalkamaz. Türkiye'nin ekonomik durumu gerçekten çok kötü. Erdoğan Türkiye'yi borcuyla devraldığını övünerek anlatıyordu. Şimdi şirketlerin dış borcu 493 milyar dolar. Bu 493 milyar dolar kime patlayacak. Dolayısıyla yine burdada HDP ye ihtiyaç vardır. Bunu bireysel iddaa olarak söylüyorum.

Yolsuzluğu yol edindiler

 

Bugün yerel yönetimlerde arkadaşlar yolsuzluğu yol edinmişler. Özellikle AK Parti'nin olduğu bölgelerde yüzde 50'siz işler yapılmıyor. Adam kayırma, adam doyurma, karşı tarafı ötekileştirme, hiçbir şekilde şans tanımama almış başını gidiyor. CHP ile MHP yani diğer sistem partilerinin olduğu yerlerde de bunun daha küçük versiyonları yaşanıyor; dolayısıyla aynılar. Onlar da aynı güce eriştiklerinde aynı sonucu doğururlar. Bizim istediğimiz şey bugün yaşadığımız dünya değil  yepyeni bir dünya. Yani hiç kimsenin birbirini ötekileştiremediği, hiç kimsenin birbirini kollamadığı bir dünya. Aslında bu ahlaksal bir durumdur. Yani birini ötekileştirmek, birini kollarken öbürünün hakkını yemek, birinin hakkını diğerine yedirmek ahlaksal bir durum. Bunun hepsinin önüne geçilmesi gerekiyor. En önemlisi de yolsuzlukları önlenmeden yoksulluğu kimse önleyemez. Bizim yaşadığımız şuanki taşra bölgesinde ciddi bir yoksulluk söz konusu. Esenyurt'ta 500'ün üstünde 40 katın üstü bina var bu binaların tamamı rant maksatlı, birilerini beslemek için yapılmış. Ama diğer tarafta çok ciddi bir genç nüfus var. Sanırım Esenyurt'taki genç nüfus Boğaz bölgesinin tamamının genç nüfusuna denk geliyor. Bizim geleceğimiz dediğimiz ya da geleceğimiz diyeceğimiz genç nüfus burda hiç de diğerleriyle eşit olmayan koşullarda bir yaşam sürdürüyor. Biz bunların böyle olmasını da istemiyoruz. Devletin sosyal devlet olması hiç kimseyi ötekileştirmemesi; dininden, ırkından, inancından, cinsiyetinden dolayı hiç kimseyi ötekileştirmemesi gerekiyor. Bunun için yeni bir yasa, yeni bir yaşam gerekiyor.

 

Uyuşturucuyla bilerek mücadele edilmiyor


İstanbul'un sorunlarını da sorduğumuz İsmet Koç ilginç iddialarda bulundu. Koç, “İstanbul'u önce haramilerden kurtarmak gerekiyor. Şuan ki tabloda İstanbul haramilerin elinde. Bundan sonrası ise hep felaket. Yani bir depremde bizim binamız yıkılmasa da karşıdaki bina yıkılıp bize kadar uzanacak. Bizim milletvekili olursak da çok bir yaptırımımız olmayacak ama ön çabamız gençlikle ilgili, çocuklarla ilgili... Bugün Boğazköy ya da Bahçeşehir'de 20 öğrenci bir sınıfta okuyabiliyorken Esenyurt'ta 60 kişi bir sınıfta okuyor. Uyuşturucu sokaklara kadar düşmüş durumda. Bununla bilerek mücadele edilmediğini düşünüyorum. Sarıyer'deki en köşe villalarda bile gecenin dördünde operanyon yapılıp adamlar alınıp götürülüyor ama varoşlara kimse müdahale etmiyor. Uyuşturucu satıcıları buralarda hakimiyeti ele geçirmiş durumda” diye konuştu. 

Bir süre öğretmenlik yaptı


1974 yılında Ardahan’ın Göle ilçesinin Esenboğaz (Kelpkor) köyünde doğdu. İlköğretimi kendi köyünde orta öğrenimini Göle 100. Yıl lisesinde okudu. Eğitimini tamamlayan Koç, bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra 1993 yılında İstanbul’a yerleşti. İstanbul’da gümrük iş takibiyle başladığı çalışma hayatını üst düzey yöneticiliğe kadar sürdürdü. 1999 yılında kendi işini kurarak ticaret hayatına atıldı. Halen yurtiçi ve yurt dışında ticari faaliyetlerini yürütmektedir. Öğrencilik yıllarından itibaren aktif sosyal ve siyasi hayatın içinde yer alan İsmet Koç, evli ve 3 çocuk babasıdır.



KELİME OYUNU

Aile: Huzur

Çocuk: Sevgi

Siyaset: Mücadele

İstanbul: Güzel

Türkiye: Güzel

Dostluk: Güzel

Geçmiş: O da güzel

Bugün: Fena değil

Gelecek: Çalışmak lazım

Muhalefet: Yok

İktidar: Götüreceğiz onu da

KAYNAK:GAZETE İSTANBUL

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.