Hukuki gidişattan mutlu değilim
Hukuki gidişattan mutlu değilim
Usta Gazeteci Mehmet Barlas, Ergenekon sürecini değerlendirdi: Toplum olarak darbelere alışkınız ama darbecilerin yargılanmasına değil. Galiba savcılar da öyle. Mutlu olduğum tek yan artık darbe düşünen korkacak
Gazeteci Mehmet Barlas, Ergenekon soruşturmasına ilişkin son dönemde yaşanan gelişmeler için 'Hukuki gidişattan hiç mutlu değilim' diyor. Barlas, Ergenekon gözaltılarından CHP'ye yönelik taciz iddialarına, lider performanslarından seçimlere kadar pek çok konuyu AKŞAM için yorumladı. İşte Barlas'ın sorularımıza yanıtları:
- Üzerinizde baskı hissediyor musunuz?
Özgürlük konusunda değil ama sorumluluğun getirdiği bir baskı var. Hukukçu olduğum için basın özgürlüğüyle yasalar arasındaki ilişkiyi kafamda yerli yerine koydum. Yıllardır yazıyorum, hakkımda açılan dava sayısı 20'yi bulmaz. Ceza davasından ötürü hiç mahkum olmadım. Bunun en önemli nedeni meslek dışındaki ilişkilerimi işime karıştırmamamdan kaynaklanıyor.
BASINA EN BÜYÜK BASKI SERMAYEDEN GELİYOR
- Basın özgürlüğünün tehdit altında olduğunu düşünüyor musunuz?
Basın her zaman baskı altında. Basındaki en büyük baskı sermayeden gelir. Devletin siyaseti yüzünden başıma çok iş açıldı, darbeler nedeniyle çok kez işsiz kaldım. Ama asıl gazeteciliği zedeleyen patronların devletle, sermayeyle, iş dünyasıyla ilişkileri oldu. Bu konuda daha çok zarar gördüm. Bence basın özgürlüğünün en büyük tehdidi özgür olmayan basın sermayesidir.
ERDOĞAN'IN SERT TEPKİLERİ BENİ DE RAHATSIZ EDİYOR
- AK Parti döneminde basının hiç olmadığı kadar baskı altında olduğunu düşünenler var ama...
AK Parti eski yapıyı değiştirip, yeni bir yapı kurmaya çalışıyor. Medya patronlarının AK Parti iktidara geldiğinde nerede olduğunu hepimiz biliyoruz. Sabah Gazetesi 10 senede beş sahip değiştirdi. Eski sahiplerinden biri hapse girdi. Mallarına el kondu. Geçmişte sermayenin siyaset ve devletle olan ilişkileri basın özgürlüğünün en büyük tehdidiydi. Bugün basının baskı altında olduğunu düşünenlere ancak bunu söyleyebilirim.
- Başbakan Erdoğan'ın eleştirilere sert tepki göstermesi neden?
Sert tepkiler vermesinden ben de rahatsız oluyorum. Hatta canlı yayında, 'Başbakan olarak sinirlenmemen lazım' dedim. 'Ben de seni izliyorum, madem öyle sen niye çoğu zaman sinirleniyorsun' diye sordu. Ben de karşılık olarak 'Başbakan değilim ki! Ben fazla sinirlenmem' dedim. Bununla birlikte dünyada hiçbir yönetici fazla eleştiriden hoşlanmaz. Bence Başbakan Erdoğan'ın yapması gereken şey hoşuna gitmeyen yazıları okumaması olacak.
- Bugün en çok tartışılan konulardan biri de Ergenekon soruşturması. Son gelişmelerle dönüm noktasına ulaşıldı.
Ergenekon davası medya açısından çok tatsız noktalara ulaştı. Ergenekon'a ben hep cuntacıların darbe girişiminin davası olarak baktım. Ama özellikle Oda TV olayı gösterdi ki işin içinde başka olaylar var. Bir partinin eski genel başkanına cinsellik şantajı yapılabiliyor. Sonra yeni genel başkana gidip dosyalar verilebiliyor. Büyük ayıp. CHP'ye ait Halk TV'nin bir kesime satılması için ne tür kirli pazarlıklar yapılabileceğini gördüm. Ergenekon başka bir boyutunu gösterdi bizlere.
GÜL VE ARINÇ ENDİŞE DUYMAKTA HAKLILAR
- Ergenekon soruşturmasının sürmesi ama kamu vicdanının da rahatsız edilmemesi için neler yapılabilir?
Türkiye'de dört kez darbe oldu ama kimse yargılanmadı. Bir tek 1961'de Talat Aydemir darbe girişiminden yargılanmıştı. Darbeye alışığız ama darbenin yargılanmasına pek alışık değiliz. Galiba savcılar da alışık değil ki kaç yıl süreceği belli olmayan Tolstoy romanlarından daha uzun, karmaşık davaları açtılar. Hukuki gidişattan hiç mutlu değilim. Mutlu olduğum tek şey; bundan sonra birileri darbe yapmayı düşünürlerse korkacaklar. Çünkü rezil olma, yargı önüne çıkmak ihtimali var. Keşke her şey rayına otursa ve yargılama süreci bir an evvel sonlansa.
- Kılıçdaroğlu, tutuklamaları 'muhalif seslerin susturulması' olarak nitelendiriyor...
AKŞAM Gazetesi'nde de, Hürriyet'te de, bütün gazetelerde muhalif yazarlar var. 'Herhangi birinin tutuklandığını duydunuz mu?' diye Kılıçdaroğlu'na sormak lazım.
- Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Yardımcısı Arınç'ın endişe duymalarını neye bağlıyorsunuz?
Endişeleri şu anlama geliyor: 'Yargının şeffaf olması gerekiyor.' Savcı Zekeriya Öz, 'Tutuklananlardan bazılarının hakkındaki deliller gizlidir' dedi. Hukukta gizli delil olmaz. Bir kişinin tutuklandığında o tutuklamaya itiraz edebilmesi için hakkında öne sürülen iddiaları, delilleri bilmesi gerekir. Kişi deliller gizliyse tutuklamaya nasıl itiraz edecek? Gül ve Arınç da haklı olarak endişe duydu. Türkiye'nin yargı sisteminde birçok şey bugün rahatsız edici noktada.
- Davaların siyasallaştığını düşünüyor musunuz?
Düşünmez olur muyum. Basın özgürlüğü tartışılıyorsa bu hukuki değil siyasi bir sorundur. Hükümet kendisini ilgilendiren yargı kararları için her şeyi söylüyor. Anayasa Mahkemesi AK Parti'ye kapatma davası açtığında, Danıştay bir karar aldığında parti içindeki herkes bu duruma tepki gösterdi. AK Parti sadece kendisini doğrudan ilgilendiren konularda konuşmamalı. Eğer basın özgürlüğü tartışılıyorsa burada sorumlu olan hükümettir. Ve yargı sisteminde sorunlar varsa bu durumdan kanunları yapan hükümet sorumludur.
- Hükümet basın özgürlüğü ve yargı konusunda neler yapmalı?
Mevzuattaki yanlışlıklar ve yargının eleştirilemez, hesap vermez konumda olması dikkate alınarak, bu doğrultuda yeni yasalar çıkarılması gerekir.
AK Parti bana göre çok muhafazakar
- AK Parti en çok hangi konularda hata yapıyor sizce?
Ben liberal demokratım. Türkiye'de özgürlükçü, hukukun üstün olduğu, birey haklarının ön planda tutulduğu kadın-erkek eşitliğinin sağlandığı, laik olan ile olmayanın bir arada yaşadığı bir model olması gerektiğine inanıyorum. O açıdan AK Parti benim için çok muhafazakar bir parti. AK Parti seçmeni değilim, AK Parti'li hiç değilim. Ama AK Parti'nin başarılı olduğu yanları da görüyorum. Özellikle cuntaları bastırma, Türkiye'yi yeniden sivil iktidara kavuşturma konusunda yaptıkları çok doğru.
- AK Parti'yi en çok hangi konuda eleştiriyorsunuz?
Mesela AK Parti'nin kadın erkek ilişkilerine olan yaklaşımı görüşüme uymuyor. Ben olsam aynı ailenin içinde başı açık da olur başı örtülü de. AK Parti kadrosuna bakıyorsunuz hepsinin başı örtülü. Oysa kadro içinde başı açığa da başı örtülü gibi yer olmalı.
- Erdoğan'ı 'Milli Görüş' çizgisinden ayıran ne oldu sizce?
Erbakan kendi sınırına gelmişti. Kurduğu partinin oy oranı da azalmıştı. Çevresiyle olan ilişkileri hoca-öğrenci ilişkisinden ibaretti. Oysa belli bir çağdan sonra artık öğrenci falan kalmıyor herkes rüştünü ispat ediyor. Erdoğan iyi ki zamanında Erbakan'dan ayrılmış yoksa çoktan silinmiş olurdu.
'Sabah namazı' çok büyük rekabet gücü
- 12 Haziran seçimlerinde iktidara kim gelir dersiniz?
AK Parti favori görünüyor. Kamuoyu yoklamaları AK Parti'nin yine birinci parti çıkacağını gösteriyor.
- AK Parti'nin genel tabanı muhafazakar ve aynı zamanda milliyetçi. Dindarlıkla milliyetçilik aynı çatı altında bağdaşabilir mi?
Türkiye'deki merkez sağ partiler milliyetçi-muhafazakar koalisyonlardır. Adnan Menderes de Turgut Özal da Süleyman Demirel de öyleydi. Keza Erdoğan da öyle. Türkiye'de milliyetçilik ile muhafazakarlık ikiz kardeş gibidir. Ama bence milliyetçilik ve muhafazakarlık bir arada yaşayamaz.
- AK Parti tabanında dindarlık mı, milliyetçilik mi kuvvetli?
Mesela ulusal bir dava söz konusu olduğunda milliyetçilik ağır basar. Kadınlarla ilgili bir konu söz konusu ise muhafazakarlık. Duruma göre değişir.
- AK Parti MHP'lileşiyor mu?
Tabi... Seçime giderken MHP'nin de oylarını almak için milliyetçi söylemlerini artırdılar.
- AK Parti'nin kendi zenginlerini oluşturduğunu düşünüyor musunuz?
Her iktidarın büyüttüğü zenginler oldu. Özal bunu organize sanayi bölge üzerinde yaptı. Anadolu'daki esnaf, tüccar, zanaatkar sanayici oldu. AK Parti dönemine rastlayan bu sınıf atlama özellikle Anadolu Kaplanları için büyük fırsat oldu. Anadolu Kaplanları, muhafazakar, milliyetçi, gelenekçi Anadolu sermayesine sahipler Bir de çok büyük bir rekabet güçleri var. Bu da sabah namazını kılmak için erken kalkmaları. Güne diğer çalışan kesimden çok daha erken başlıyorlar. Erdoğan döneminde Anadolu sermayesi kendini buldu.
Ahmet Şık olayı kafa karıştırıcı
- İklim Bayraktar'ın taciz iddialarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Hükümetin haklı olduğu bir şey çıkıyor ortaya. Oda TV'deki tutuklamalar gazetecilikle ilgili bir şey değil demek ki. Oda TV'nin bir mensubunun gazeteci sıfatını kullanarak, Deniz Baykal tarafından tacize uğradığını söylemesi, sonra Kemal Kılıçdaroğlu'na gidip AK Parti'yle ilgili elinde dosyalar olduğunu belirtmesi, gazetecilikle bağdaştırılamaz. Görülüyor ki Oda TV olayı kirli ilişkilerle ilgili bir olay.
- Nedim Şener ve Ahmet Şık?
Nedim Şener için aynı şeyi söyleyemeyiz ama Ahmet Şık olayı ilginç geliyor bana. Çünkü Nokta Dergisi'ndeki günlükleri Alper Görmüş yazdı ve o yayımladı. Ama şimdi Şık'ın adı veriliyor. Bu kafa karıştırıcı bir durum değil mi? Ahmet Şık'ın bu olaya kadar adını biliyor muydunuz? Darbe günlükleri konusunda adı hiç geçmiş miydi? Niye Görmüş unutturulup, Şık devreye sokuldu bunu anlayamadım.
CHP'ye de bir Özal lazım
- Özal, Demirel ve Erdoğan'ı kıyaslamanızı istesem...
Üçü de değişimin mimarı. Merkez sağ temsilcileri olarak geldiler. Türkiye'deki sağ sol kavramını çok farklı şekillerde ele aldılar. Türk'ün sağı solu yokmuş bu iyice ortaya çıktı. Özal'ın değişim projesi Türkiye'de solun hayal edemeyeceği transformasyonun yansımasıydı. 1960'ların medyası, darbecileri Demirel'i o kadar yıprattı ki sonunda Demirel de onlara benzedi. 1980'ler sonrası Demirel eski Demirel değildi. Özal mucize bir adamdı. Türkiye'yi bir yerden alıp bambaşka bir yere getirdi. Erdoğan da ona benzemeye çalışıyor...
- Erdoğan Özal'a gerçekten de benziyor mu peki?
Yetişme tarzları, kültürleri, eğitimleri çok farklı. Özal'ın bir ayağı Malatya'da bir ayağı New York'taydı. Hem özel hem devlet sektöründe çalışmış, Ortadoğu'da hocalık yapmış biriydi. Erdoğan daha İstanbullu, daha yerel. Ama dünyaya açılmayı çok iyi bildi. Yabancılarla iyi ilişki kuruyor ama sanıyorum örnek aldığı model Özal.
KILIÇDAROĞLU'NUN NE OLDUĞUNU ANLAMADIK
- Kılıçdaroğlu-Ecevit benzetmesi için ne düşünüyorsunuz?
Kılıçdaroğlu'nun ne olduğunu tam olarak anlayamadım ama Ecevit'in affedemediğim iki hatası oldu. Başbakanken Kıbrıs olayını kalıcı çözüme bağlamak yerine erken seçime gitti. Türkiye'nin bugün başında hala bir Kıbrıs sorunu var. İkinci hatası 1999'da yine Başbakanken Abdullah Öcalan'ın Amerika'ya hediye edilmesi oldu. Kürt sorununu Öcalan'ın da yardımıyla çözeceği yerde erken seçime gitti. Ve Kürt sorunu da bugüne kaldı. Ecevit çok düzgün bir insandı ama Türk siyasetindeki ufku daralttı.
BAYKAL İYİ BİR HATİPTİ DAHA KARİZMATİKTİ
- Kılıçdaroğlu'nun halka yakın olması Ecevit'e benzetilmesine neden oldu...
Bu görüşe katılmıyorum. Bence Baykal Kılıçdaroğlu'ndan daha karizmatik bir politikacı. Konuşmalarını dinletmesini iyi bilirdi. İyi bir hatipti. Kılıçdaroğlu henüz horoz kesip adını ortaya koymadı. Genel başkanlığa geliş şekli de önemli. Şantaj olayı olmasaydı başa geçemeyecekti. Oysa Ecevit ortanın solu hareketinin lideriydi. Kılıçdaroğlu şuan bana fazla bir şey ifade etmiyor çünkü hangi amaçla CHP'nin lideri oldu henüz netlik kazanmadı. Üstelik ne söylediyse tersi çıktı.
CHP'DE YAPI DEĞİŞİKLİĞİ ŞART, İŞLERİ ÇOK ZOR
- Seçimler yaklaşırken CHP neler yapmalı?
CHP'nin yapı değişikliğine gitmesi gerekir. CHP'ye bir 'Turgut Özal' lazım. Ama CHP bu değişime giderse, yüzde 20'lik seçkin laiklerini kaybedebilir. Parti şuna acilen karar vermeli. Jakoben laikliği bırakabilecekler mi? Ya da daha demokrat, halkçı olabilecekler mi? İşleri gerçekten çok zor. CHP iktidar iddiası olan bir parti de değil! Yüzde 20'nin altına düşmezse bence de başarılı olur.
Burcu BULUT/ İSTANBUL-[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.