Meral Akşener: Kızılay'ın üzerine leke düşürmeye ne hakkınız var?
Akşener, "8 milyon dolar. 2017 kuru ile 30 milyon lira gönderip Kızılay'a demişlerki sen bir kısmını al ben bir kısmını. Peki bu para kimin hayvancılıkla uğraşan ama hayvan alacak parası olmayanların parası. Kızılay'ın üzerine leke düşürmeye ne hakkınız var. Naylon bağışlarla lekeleyemezsiniz" dedi.
Akşener'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle;
Aziz Milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler, kıymetli basın mensupları;
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz
Maalesef, yeni haftaya, yine kahreden haberlerle girdik.
Ortadoğu coğrafyasında oynanan, çirkin bir satrancın yeni hamleleri,
8 kahramanımızı daha aramızdan kopardı.
Rusya ile el ele vermiş Suriye ordusu, İdlib’deki Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarına saldırdı.
5 kahraman askerimizi ve 3 sivil memurumuzu şehit verdik, 9 yaralımız var.
Orhan Şaik Gökyay’ın şiiri çınlıyor kulaklarımda;
Bu vatan, toprağın kara bağrında,
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda,
Kendini tarihe verenlerindir.
Biz güvende olabilelim diye kendilerini tarihe veren kahramanlarımıza selam olsun.
Her birinin ruhu şad, mekânı cennet olsun…
Türk yurdu, dahili ve harici bedhahların tüm gayretlerine, tüm acılara rağmen ayakta kalmaya devam edecek.
Şehitlerimiz var.
Ordumuz teyakkuzda.
Cenazelerimizi kaldıracağız.
Mehmedimize moral vereceğiz.
Ancak;
Çok önemli bir noktanın altını çizmek isterim:
Bakın, 2 Şubat’ta Ukrayna’dan açıklama yapılıyor;
“Türkiye Ukrayna’ya 200 milyon liralık askeri yardım yapacak.” deniyor.
Aynı günün gecesi, 3 Şubat’ın ilk saatlerinde,
Ukrayna’yla Kırım’ın işgali nedeniyle sorunlu olan Rusya’nın kontrolündeki Suriye ordusu,
Türk askerini hedef alıyor.
O satrancın tarifi açık; askeri yardım yapıyor ve askeri hedef oluyoruz.
Üstelik Rusya, pişkinlik edip;
“Türkiye bize çalışmalarıyla ilgili bilgi vermedi.” diyor.
Sayın Erdoğan da bu acı tabloya rağmen, seyahatini iptal etmeyip, Ukrayna’ya gidiyor.
Gelişmelerden memnun musun Sayın Erdoğan?
“Dostum” siyasetinle bizi soktuğun bataklıktan memnun musun?
Dış politikada aklı bırakıp, egonla iş götürünce olanlardan memnun musun?
Sen Türk Devleti’ni yönetiyorsun.
Akıllı olmak, gelişmeleri doğru okumak ve dış politikamızı, devlet ciddiyetiyle yürütmek zorundasın.
Ama her şeyden önce, duyguların yerine milletimizin çıkarlarını öne koymak zorundasın.
Şimdi sana ve hükümetine düşen görev açık ve nettir;
Gök kubbeyi, Mehmedimizi toprağa düşüren alçakların başına yıkın.
Devlet aklı ile ve bir kez olsun iç politika hesapları yapmadan hareket edip,
Türk Milleti’nin ve Türk Devleti’nin gücünü gösterin.
“O ne der, bu ne yapar?” demeyin.
İçeride aslan, dışarıda kedi olmaktan artık vazgeçin.
Bir an önce ve tereddütsüz gerekeni yapın.
Değerli milletvekilleri, sevgili gençler;
Acıları bal eyleyebilen büyük milletimiz, hayatın her alanında farklı bir acıyla karşı karşıya.
Birçok örneğini görüyoruz.
Ancak milletimiz tüm sıkıntılarına, tüm acılarına rağmen vakur duruşunu bozmuyor.
Bu, milletimizin yaşadığı tüm acılara, sıkıntılara rağmen, ülkesine, devletine inancından, zerre taviz vermemesindendir.
Bu bir fıtrat meselesidir.
Ne diyor Namık Kemal;
“Ecdâdımızın heybeti ma'rûf-ı cihandır,
Fıtrat değişir sanma, bu kan, yine o kandır!”
İşte acının bir başka adresi, Elazığ’da da tablo aynı.
Hayatları altüst olan vatandaşlarım, bin bir sıkıntıyla uğraşıyor.
Benim vatandaşım, yaşadığı çaresizliğe bakıp, “Bugüne kadar ne yaptınız?” diye soruyor.
Benim vatandaşım, kağıt binalar gerçeğini görüyor, “Deprem paralarını ne yaptınız?” diye soruyor.
Ama Sayın Erdoğan utanmadan çıkıyor;
“Harcanması gereken yere harcadık.
Bundan sonra da, bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok." diyor.
Sözüm ona “gereken” yere harcamışlar…
Gereken yerin neresi olduğu belli değil.
Ama belli ki;
Elazığ’a harcamaya gerek duymamışlar.
Bakın size, cep telefonuma gelen bir mesajın, bir bölümünü okuyayım:
“Elazığ’da şu ana kadar incelenen 14.000 binadan, 1800’ü için yıkım kararı çıktı.
78.000 bina incelenecek, kim bilir, yıkılacak bina sayısı kaça çıkacak...
Allah aşkına, bu kadar mı emanet yaşıyoruz?”
Şimdi düşünün;
10.000 binanın yıkılma ihtimali olan bir kentteki çaresizliği düşünün.
Ülkeyi ve o kenti yönetenlerin sorumsuzluğunu, belki de sorumluluğunu düşünün.
Sonra da benim kardeşim, “Deprem için toplanan paraları ne yaptınız?” diye sorunca, gördüğü muameleyi düşünün…
Hak bunun neresinde?
Adalet bunun neresinde?
Devlet insanlığı bunun neresinde?
İktidarlar babasının parasını değil, milletin parasını harcar.
O yüzden, her kuruşun hesabını vermek zorundadırlar.
Buna zaman ayırmak zorundadırlar.
Devleti yönetenler, milyarlarca liranın nereye gittiği sorulduğunda,
vatandaşına atarlanmaz, oturur, kuruşu kuruşuna hesabını verir.
Yüzüm pak, alnım ak der.
Ne var ki, bugün Türkiye’yi yönetenlere bu haklı soruyu sorduğunuzda,
bırakın hakkınız olan cevabı almayı, üstüne bir de azar işitiyorsunuz.
Efendiler!
Yönettiğiniz yer babanızın çiftliği değil, milletin devleti, milletin hazinesi.
Bugün vermeseniz bile, yarın mecburen hesabını vereceksiniz.
Tarih defalarca göstermiştir ki;
Bu gerçekten kaçışınız yok.
Aziz milletim;
Bir ülkede, demokrasinin gelişmesinin önündeki en ciddi sorun,
ülkeyi yönetenlerin ahlaki çöküntüleridir.
Çünkü, demokrasinin kavramsal temelinde erdem vardır, ahlak vardır.
150 yıllık Hilal-i Ahmer, yani Kızılay’ımızda yaşananlara bakın.
Ecdat yadigarı, kötü gün dostu, iyiliklerin sembolü Türk Kızılayı,
bunların elinde artık yandaşlara kaynak aktarmak için kullanılan,
bir “NAYLON BAĞIŞ” kurumuna dönüşmüş.
Biz Kızılay’ı her felakette ısıtan battaniye biliriz.
Biz Kızılay’ı, aç karınları doyuran ana şefkati biliriz.
Biz Kızılay’ı, kötü gün dostu biliriz.
Peki bugünkü iktidar ne yapmış?
İktidarları döneminde, girmedik sektör bırakmayıp semiren bir şirketten para almaları gerekmiş.
Ne yapmışlar?
Kızılay’a demişler ki;
“Biz Ensar Vakfı’na para vereceğiz.
Ama bu parayı önce sana yatıralım, oraya sen aktar.”
Neden?
Çünkü Kızılay’a verdikleri paranın tamamını vergiden düşebiliyorlar.
8 milyon dolar, 2017 kuruyla 30 milyon lira gönderip, Kızılay’a da demişler ki;
“Sen sadece 75 bin dolarını al, gerisini Ensar Vakfı üzerinden, bizim çocukların derneğine aktar.”
Peki vergiden düşen bu 30 milyon lira aslında kimin parası?
Elbette milletin parası…
İşsizlikten kıvranan gençlerin parası.
Mutfağı tutuşmuş annelerin parası.
Emekliye vermedikleri zam orada,
Çalışanlara vermedikleri zam orada,
Tarlasını süremeyen çiftçinin desteği orada,
Hayvancılıkla uğraşan, ama elinde hayvanı kalmayanların hakkı orada,
Saraya takılan EYT’lilerin hakkı orada.
Elinizi vicdanınıza koyun.
Milletin 30 milyon lirasını, çoluk-çocuğunuzun oyuncağı derneklere aktaracaksınız diye, Kızılayımızın üzerine leke düşürmeye ne hakkınız var?
Kızılay’ın sancağı, al bayrağımız gibi kıymetlidir.
Kızılay’ı, naylon bağışlarla lekeleyemezsiniz.
Çoluk çocuğunuzun oyuncağı vakıflara, derneklere, milyon dolarlar aktarılacak diye,
Türk Milleti’nin “Vicdan Kalesi” Kızılay’ın surlarında, gedik açamazsınız.
Ayıptır, günahtır.
Allah sizi ıslah etsin.
Aziz milletim;
Eş, dost, yandaş, milletin parasıyla zengin olurken, milletimizin gerçeği bambaşka.
Biliyorsunuz, şehirlerimizi ilçe ilçe gezip, esnafımızla, vatandaşımızla buluşuyoruz.
Onların dertlerini dinleyip, gündeme taşıyoruz.
Bu hafta İzmir’deydik.
Tarım ve turizmin merkezi, görece refah seviyesi yüksek bu güzel kentimizde bile, durum hiç iç açıcı değil.
İktidarın, oy alamadığı için, “Sahil şeridinin şatafat içinde yaşayanları” diye tariflediği İzmir’de,
Esnaf, “para yok” diyor.
Gençler, “iş yok” diyor.
Vatandaş, “ay sonu gelmiyor” diyor.
Tire’de bir manavla konuştum;
Diyor ki, “sebze ve meyvede büyük marketlerden yüzde 1, bizim gibi küçük işyerlerinden yüzde 8 vergi alınıyor.
Ben bu dükkanı nasıl ayakta tutayım?” diyor.
Torbalı’da bir lokantacıya işlerini sordum;
“Millet artık dışarıda yemek yemiyor. Biz ne yiyeceğiz?” diye soruyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.