Sevim Güney
Vah benim Ülkem, vah!
Yayınlanma:
Günlük gazetelerden birinde, sevdiğim bir yazarın, köşe yazısının altına yapılan yorumları okudum. Hem de saatlerce... Aslında çok yorum yapmaya da gerek yok ama üzülüyor insan. Kimsenin kimseye tahammülü kalmamış.
***
Bakın neler var yorumlarda;
“Osmanlıya, Osmanlıca’ya kurban olun. O dönemin, Avrupası ile kıyaslayın. Sanayide gerideydik amma edepte, ahlakta ilerdeydik. Medeniyet ve reklam uğruna, kadınlara bikini, iç çamaşırı giydirmiyorduk.” demiş.
Cumhuriyeti savunan bir vatandaşa da, “O.... çocuğu” diye başlayıp, Osmanlı’yı savunan sözlerinin arkasından, “Fındık beyinli”, “Geri zekalı” etiketini yapıştırmış.
Osmanlıca öğrenmenin gereksizliğini savunan yazara hitabende“Din düşmanı” diye başlamış, anasına, babasına küfür ederek, sözlerini tamamlamış.
Kendisi, yazdıklarına bakılırsa epey de dindar biri aslında...
Dinimizin, sevgi ve hoşgörü dini olduğunu anlayamamış, bir çok dindar geçinen insandan biri yani. Herhalde, Osmanlıca’ya karşı çıkarsa, günah işleyeceğini falan sanıyor da olabilir.
Tartışma böyle devam ediyor. Kimse kimseyi dinlemiyor, anlamaya çalışmıyor, sadece biri diğerinin fikrini kabul etmediği için, karşılıklı küfürlerle akıp gidiyor yorumlar.
Başka bir yorumda da şu yazıyordu; “ Atatürk neye inanıyordu hala cevap bulamadım. Kurduğu Cumhuriyet, 2023’te son. Ondan sonra, şeriat inşallah. Kudurun köpekler. Zorunuza gidiyorsa, borunuza gitsin.”
***
Atatürk’ün neye inandığını hala anlayamamış vatandaş. Ama, şeriat’ın ne olduğunu da anlayamamış. Aslında, hiçbir şey anlamadığı için, neyi savunduğunu da bilmiyor. Bilgi olmayınca da, küfür son çare, başka ne yapsın?
***
Utanç içindeyim(!) Kendime çok kızıyorum.
Bugüne kadar, mezar taşlarındaki yazıları neden okuyamıyorum diye nasıl da hiç kaygılanmamışım.
Hoş! Zaten onca yıl eğitim aldım, İngilizce’yi de, sular seller gibi konuşup, anlayamıyorum. Bende mi bir gerilik var diye düşündüm ancak gençlere baktığımda, anaokulundan itibaren İngilizce eğitimi almalarına rağmen, onlarında konuşamadıklarını görüyorum. Milli Eğitim, bu işi çözemedi gitti. Zaten artık önemi de kalmadı.
***
Şimdi, onları bırakalım, Osmanlıca ve arapça öğrenelim. Osmanlıca’nın, Anadolu İmam Hatip Liseleri ve Sosyal Bilimler Liselerinde zorunlu, diğerler liselerde ise seçmeli ders olmasına karar verildi artık.
“Bu ülkede, Osmanlıca öğrenilecek ve öğretilecek” dediler ya sonunda, sevinçten kanat takıp uçmaktan, bununla ilgili bir şey yazmadım bu güne kadar. Ancak sevincim kursağımda kaldı.
Çünkü; Mezar taşlarında yazılanları okuyabilmek için, arapça ve farsça’da öğrenmek gerekiyormuş. Ne olacak şimdi?
Osmanlıca, Acemce, Arapça karışık bir dilmiş. Merak etmeyin, hiç endişelenmeyin. Nasıl olsa kimse öğrenemeyecek. O zamanlarda, kendileri bile bu dille anlaşamıyormuş ki!
Aydın Boysan’ın dediğine göre, eski zamanlarda da bu dili, ne arap, ne acem, ne de Türk anlarmış.
Osmanlıca, arap alfabesi kullanılarak yazılan, ama Türkçe okunan bir dilmiş. O halde bütün bu eziyete ne gerek var, ben anlamadım. Anlamaya çalışmasam iyi olur zaten çünkü sinirlerimi bozmaktan başka bir işe yaramıyor. Yorumlar da, sıkıntıma tuz biber oldu. Ben biraz hava alayım.
Siz de,”El uzaya gidiyor, biz Osmanlıcayı tartışıyoruz” diye meseleyi sulandırmaya da çalışmayın...
Sevgiyle kalın
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.