Mehmet Mert
Vefa ve feda...
Yayınlanma:
Bir semt adından ötedir 'vefa'.
Ve bir şeyini 'feda' etmek, çok önemlidir.
Zamanını, parasını, imkanını hatta ve hatta gerektiğinde canının bir parçasını bile 'feda' etmek her kula nasip olmaz.
Bilemiyorum sizler için ne kadar önemli ama bugünkü yazıma konu olan benim de içinde bulunduğum 'Kars - Arpaçay Lisesi 1987 mezunları buluşması' benim için çok önem taşıdı.
Hani hele hele bugünlerde karamsar duygularımızın yeniden filizlenmesine az da olsa katkı sunan o buluşma.
*
Sosyal medya sağolsun.
Arada bir birbirimize ulaşmamıza sebep oldu ya.
Çok değil bir kaç ay önce Facebook'ta bir gruba eklendi ismim.
Bir baktım 30-40 kişilik bir grup ve lise sonu birlikte okuduğumuz arkadaşlardan oluşmakta.
Edebiyat ve matematik bölümü olarak ayrı olsa da sınıflarımız çoğu arkadaşımız ile ortaokuldan gelen tanışıklığımız da vardı.
Neyse grup yöneticisi Lokman Doğan (Esenyurt Tay Sürücü Kursları Yöneticisi) Aralık ayında İstanbul'da bir araya gelelim diye davet çıkardı.
Daveti birkaç gün yazdık çizdik.
Konuştuk.
Tarih belirlendi 25 Aralık Pazar diye.
Yer belirlendi Beylikdüzü Meşale Cafe diye.
Beklemeye başladık.
*
Benim için açıkçası hava hoşdu.
Zira buluşma yerine 3-5 kilometre mesafede oturuyorum.
Tek sorun şehir dışında olmamam gerekiyordu.
Ancak grupta bulunan çoğu arkadaşım İstanbul dışında oturuyor.
Ve açıkçası hele hele kış günü buluşmaya gelebileceklerine ihtimal veremiyordum.
İşte o gün geride bıraktığımız hafta sonuydu.
Geldi çattı.
Sabah erken (bakmayın erken dediğime) kalktım buluşma yerine gittim.
Gittim ki ne göreyim.
Arkadaşların çoğu orada.
Bakın kimler nereden gelmiş bir göz atalım.
Kendisinden lisedeyken çok şey öğrendiğim, hatta 1988 yılında TRT'nin Arpaçay'da yaptığı deprem seminerinde ilk defa televizyona çıkmamı sağlayan, din öğretmenimiz Mehmet Öksüz İzmir'den geliyordu.
Özel okulda çalıştığı için izin alarak bir gün önceden gelmişti İstanbul'a ve hepimizden önce buluşma adresinde yerini almıştı.
Ülkü Ilgaroğlu Almanya'da oturmasına rağmen buluşma günü aramızda bulunmayı başarmıştı.
Kemal Erdağı, Vural Çifçi ve Zafer Çiftçi Bursa'dan geliyordu buluşmamıza.
Tülay Budak Edirne'den, Aynur Başkaya Karasu Tekirdağ'dan.
Sunay Ilgar, Savaş İlgar, Öner Yılmaz İstanbul Anadolu yakasından.
Ben, Lokman Doğan, Ejder Beşiktaş, Erdem Aksoy (Esenyurt Zabıta Amiri), Vural Engin, Figen Güner Yolcu bu bölgeden katılmıştık buluşmaya.
*
Dedik ya; vefa ve feda hayatımızda o kadar önemli yer tutuyor ki; bir defa daha bu önemli özelliği keşfetmemize vesile olan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
İnanın bu çağda bence insan hayatında en önemli değerlerden birisi zaman.
Zira artık günü 24 saate sığdırmak hepimiz için zorlanarak başardığımız bir durum.
Ve arkadaşlarım bırakın birkaç saati, bu buluşma için iki üç gününü veren vardı.
Hafta sonu eğlencesinden, düğünlerden, davetlerden, ailesi ile geçirecekleri zamandan fedakarlık ederek bu buluşmaya gelmişlerdi.
Belli ki birbirimiz için lise arkadaşlığından daha fazla şey ifade ediyormuşuz.
Belli ki birbirimize çok şey kazandırmışız.
Belli ki vefanın, sevginin, arkadaşlığın, dostluğun hala insanoğlunda çok önemli bir özellik olduğunun farkındayız.
Anlayacağınız dostlar bu hafta sonu ben çok mutlu oldum.
Üstelik aynı gün iki önemli cenaze törenine de gitmem gerekiyordu.
Belki kısa sürdü buluşmamız ama çok hoş çok anlamlıydı.
Bir an orta okul çağlarına gitti benliğim.
Hatta ilkokul.
Düşünsenize 1987 ve 2016'nın son günleri.
Aradan otuz koca yıl geçmişti ve çoğu arkadaşımla hiç görüşmemiştim.
Hele Mehmet Öksüz hocanın o yıllardaki ders anlatım şekli bir anda canlanıverdi.
Hemen hemen her arkadaşımla bir çok anım canlandı kafamda.
Ve şunu düşündüm durdum.
Bir anlamda bu dünyadan göçüp gidenleri geri getirme şansımız olsaydı da.
O insanlara günümüz görüntülerini, 30 yıl önce çekip gittikleri insanların günümüz halini, dünyanın, ülkemizin, olayların günümüz halini gösterirsiniz ya.
Ne hisseder o kişi.
İnanın bana benzer duygular içindeydik o gün hepimiz.
En azından ben öyleydim.
*
Ve bu güzel duyguları hatırlamamıza sebep olan, vefa ve feda kavramlarının sadece kelimelerden ibaret olmadığını, küçük bir buluşma ile göstermeyi başaran, dost, arkadaş, okul arkadaşı, asker arkadaşı, iş arkadaşı kavramlarının insan hayatında (her şeye rağmen) çok önemli yer tuttuğunu bir defa daha fark etmemizi sağlayan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Umarım en kısa sürede tekrar bir araya geliriz.
Ve umarım bu satırları okuyan siz dostlar da; kiminiz okul arkadaşlığınızı kiminiz asker arkadaşlığınızı kiminiz başka ortak noktalarınızı keşf ederek buluşmalar, toplantılar, organizasyonlar düzenleyebilirsiniz...
Unutmayalım ki; bu dünyada insanı en çok insanlar üzdüğü gibi en çok da ancak insanlar mutlu edebilir...
Ve bir şeyini 'feda' etmek, çok önemlidir.
Zamanını, parasını, imkanını hatta ve hatta gerektiğinde canının bir parçasını bile 'feda' etmek her kula nasip olmaz.
Bilemiyorum sizler için ne kadar önemli ama bugünkü yazıma konu olan benim de içinde bulunduğum 'Kars - Arpaçay Lisesi 1987 mezunları buluşması' benim için çok önem taşıdı.
Hani hele hele bugünlerde karamsar duygularımızın yeniden filizlenmesine az da olsa katkı sunan o buluşma.
*
Sosyal medya sağolsun.
Arada bir birbirimize ulaşmamıza sebep oldu ya.
Çok değil bir kaç ay önce Facebook'ta bir gruba eklendi ismim.
Bir baktım 30-40 kişilik bir grup ve lise sonu birlikte okuduğumuz arkadaşlardan oluşmakta.
Edebiyat ve matematik bölümü olarak ayrı olsa da sınıflarımız çoğu arkadaşımız ile ortaokuldan gelen tanışıklığımız da vardı.
Neyse grup yöneticisi Lokman Doğan (Esenyurt Tay Sürücü Kursları Yöneticisi) Aralık ayında İstanbul'da bir araya gelelim diye davet çıkardı.
Daveti birkaç gün yazdık çizdik.
Konuştuk.
Tarih belirlendi 25 Aralık Pazar diye.
Yer belirlendi Beylikdüzü Meşale Cafe diye.
Beklemeye başladık.
*
Benim için açıkçası hava hoşdu.
Zira buluşma yerine 3-5 kilometre mesafede oturuyorum.
Tek sorun şehir dışında olmamam gerekiyordu.
Ancak grupta bulunan çoğu arkadaşım İstanbul dışında oturuyor.
Ve açıkçası hele hele kış günü buluşmaya gelebileceklerine ihtimal veremiyordum.
İşte o gün geride bıraktığımız hafta sonuydu.
Geldi çattı.
Sabah erken (bakmayın erken dediğime) kalktım buluşma yerine gittim.
Gittim ki ne göreyim.
Arkadaşların çoğu orada.
Bakın kimler nereden gelmiş bir göz atalım.
Kendisinden lisedeyken çok şey öğrendiğim, hatta 1988 yılında TRT'nin Arpaçay'da yaptığı deprem seminerinde ilk defa televizyona çıkmamı sağlayan, din öğretmenimiz Mehmet Öksüz İzmir'den geliyordu.
Özel okulda çalıştığı için izin alarak bir gün önceden gelmişti İstanbul'a ve hepimizden önce buluşma adresinde yerini almıştı.
Ülkü Ilgaroğlu Almanya'da oturmasına rağmen buluşma günü aramızda bulunmayı başarmıştı.
Kemal Erdağı, Vural Çifçi ve Zafer Çiftçi Bursa'dan geliyordu buluşmamıza.
Tülay Budak Edirne'den, Aynur Başkaya Karasu Tekirdağ'dan.
Sunay Ilgar, Savaş İlgar, Öner Yılmaz İstanbul Anadolu yakasından.
Ben, Lokman Doğan, Ejder Beşiktaş, Erdem Aksoy (Esenyurt Zabıta Amiri), Vural Engin, Figen Güner Yolcu bu bölgeden katılmıştık buluşmaya.
*
Dedik ya; vefa ve feda hayatımızda o kadar önemli yer tutuyor ki; bir defa daha bu önemli özelliği keşfetmemize vesile olan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
İnanın bu çağda bence insan hayatında en önemli değerlerden birisi zaman.
Zira artık günü 24 saate sığdırmak hepimiz için zorlanarak başardığımız bir durum.
Ve arkadaşlarım bırakın birkaç saati, bu buluşma için iki üç gününü veren vardı.
Hafta sonu eğlencesinden, düğünlerden, davetlerden, ailesi ile geçirecekleri zamandan fedakarlık ederek bu buluşmaya gelmişlerdi.
Belli ki birbirimiz için lise arkadaşlığından daha fazla şey ifade ediyormuşuz.
Belli ki birbirimize çok şey kazandırmışız.
Belli ki vefanın, sevginin, arkadaşlığın, dostluğun hala insanoğlunda çok önemli bir özellik olduğunun farkındayız.
Anlayacağınız dostlar bu hafta sonu ben çok mutlu oldum.
Üstelik aynı gün iki önemli cenaze törenine de gitmem gerekiyordu.
Belki kısa sürdü buluşmamız ama çok hoş çok anlamlıydı.
Bir an orta okul çağlarına gitti benliğim.
Hatta ilkokul.
Düşünsenize 1987 ve 2016'nın son günleri.
Aradan otuz koca yıl geçmişti ve çoğu arkadaşımla hiç görüşmemiştim.
Hele Mehmet Öksüz hocanın o yıllardaki ders anlatım şekli bir anda canlanıverdi.
Hemen hemen her arkadaşımla bir çok anım canlandı kafamda.
Ve şunu düşündüm durdum.
Bir anlamda bu dünyadan göçüp gidenleri geri getirme şansımız olsaydı da.
O insanlara günümüz görüntülerini, 30 yıl önce çekip gittikleri insanların günümüz halini, dünyanın, ülkemizin, olayların günümüz halini gösterirsiniz ya.
Ne hisseder o kişi.
İnanın bana benzer duygular içindeydik o gün hepimiz.
En azından ben öyleydim.
*
Ve bu güzel duyguları hatırlamamıza sebep olan, vefa ve feda kavramlarının sadece kelimelerden ibaret olmadığını, küçük bir buluşma ile göstermeyi başaran, dost, arkadaş, okul arkadaşı, asker arkadaşı, iş arkadaşı kavramlarının insan hayatında (her şeye rağmen) çok önemli yer tuttuğunu bir defa daha fark etmemizi sağlayan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Umarım en kısa sürede tekrar bir araya geliriz.
Ve umarım bu satırları okuyan siz dostlar da; kiminiz okul arkadaşlığınızı kiminiz asker arkadaşlığınızı kiminiz başka ortak noktalarınızı keşf ederek buluşmalar, toplantılar, organizasyonlar düzenleyebilirsiniz...
Unutmayalım ki; bu dünyada insanı en çok insanlar üzdüğü gibi en çok da ancak insanlar mutlu edebilir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.