10 çocuklu aileden KESK başkanlığına
Konya Ereğli’nin Eskihisar Köyü’nde sekizinci çocuğuna hamile Ümmü Taka, ekmek teknesinin başındaydı sancıları tuttuğunda. Şehirde rençberlik yapan eşi eve yılda birkaç kez uğrayabildiği için yoktu yanında. Toprak erkek isterdi, o yüzden erkek çocuktu kıymetli olan. Onunsa yaşayan yedi çocuğundan sadece biri erkekti. İkincisini tam buldum derken, kayıp gitmişti elinden bundan önceki doğumunda. Bu bari erkek olsaydı... Olmadı. Doğan bebeğin yine kız olduğunu görünce alıp fırlattı duvara. Ahmet Arif’in ‘Adiloş Bebe’si gibi üç gün meme vermedi ona:
“Üç gün sonra yüzümü açtıklarında iki başparmağını ağzına almış bir bebekle karşılaşmışlar. Adımı Döndü koymuşlar, benden sonrası oğlana dönsün diye. Ama dönmemiş. Benden sonra bir kızı daha olmuş annemin. Onuncu çocukta ermiş muradına. Akgün doğunca durmuş çoğalma ailemde.”
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (KESK) ilk kadın başkanı Döndü Taka Çınar, Genel Merkez’deki odasında trajik bir öyküyle başlıyor kendini anlatmaya. “Hayatı ondan öğrendim” dediği annesine toz kondurmadan devam ediyor:
“Aslında annemin tavrı sevgisizliğinden değil, benden önce bir erkek çocuğu olmuş ve kaybetmiş onu. Çok güzel bir bebekmiş. Onun arkasından ben olunca kaderine isyan ediyor. Hep kız, hep kız. Köyde yaşamak çok zor, çok çalışmak gerekiyor ve elinden tutan güçlü bir erkek olsun istiyor. Eşi yanında değil. Bir ağabeyim var ama o da şehirde okuyor, imtiyazlı. Annem benim için direncin sembolü. Onun 10 çocukla hayata tutunması, kız çocuklarıyla köyde verdiği mücadele beni çok etkilemiştir. Kendi okumamış ama ben onun sayesinde okudum.”
FRANSIZ EDEBİYATINDAN GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞINA
Babasıyla ne zaman karşılaştığını hatırlamıyor. Yazın şehirde çalıştığı için kışın eve geldiği nadir dönemlerdeyse, çok sosyal olduğundan misafirleriyle birlikte hatırlıyor onu. Baba motifi neredeyse ilkokul üçüncü sınıfa kadar yok hayatında. O yıl köyü bırakıp babanın yaşadığı şehre, Ereğli’ye taşınıyorlar. Ablalarının hepsi ilkokul mezunu. Babası onu da okutmak istemiyor, o ise okuma yazma bilmeyen annesinin de desteğini arkasına alarak ısrar ediyor. Sonunda biçki dikiş öğrensin diye Ereğli Kız-Sanat Ortaokulu’nda karar kılınıyor. Ardından bir an önce hayata atılmak için ticaret lisesine yazılıyor. Tam o siroz hastası baba ayrılıyor aralarından: “Ailenin geçimine Sümerbank’ta çalışan ablamlar destek olmaya başladılar. Yazları da tarlalara çapa işine giderdik.”
Ereğli Ticaret Lisesi muhasebe bölümünü birincilikle bitiriyor. Öğretmenlerinin ısrarıyla hayalini bile kurmadığı üniversite için sınavlara giriyor, Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü kazanıyor. O güne kadar bir-iki kez gittiği Konya dışında şehir görmeyen Döndü Taka, 1983’de başkent Ankara’nın yolunu tutuyor. Eniştesiyle ilk gittiğinde kalabalığın içinde kaybolacağından korkuyor. Maddi imkansızlıktan sömestr tatiline kadar tam üç buçuk ay evine dönemiyor. Harçlığını çıkarmak için çalışmaya başlıyor. Kah anketörlük yapıyor, kah pazarlamacılık.
Sosyalist Rosa Luxemburg’un hayatı ve Yılmaz Güney’in ‘Sürü’sü gittiği ilk sinema filmleri oluyor. Gördüğü adaletsizlikleri sorgulama ve hak arama dönemi başlıyor. Okul harçları, otobüslerin paralı olması, yurtlardaki ısınma sorunları nedeniyle yürüyüşlere, açlık grevlerine katılıyor.
Bu arada okulunu uzatıyor. 1988’de Personel Genel Müdürlüğü Gizli Sicil Servisinde daktilograf olarak göreve başlıyor. Bir buçuk yıl sonra dış ilişkiler dairesine geçiyor. 1993’de maliye ve gümrük bakanlıkları ayrılınca Gümrük Müsteşarlığı’nda kalıyor. Avrupa Birliği Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nde şef oluyor. Kamu çalışanları için sendikalaşma çalışmaları başlayınca da onun içinde buluyor kendini.
AĞIR YÜK ALTINA GİRİP TEDİRGİN OLDUM
Döndü Taka Çınar 18 yıldır sendikacı. Ama yine de taciz olaylarıyla sarsılan KESK’in genel başkanlığı önerildiğinde önce tedirgin oluyor: “Böyle bir pozisyonu düşünmemiştim açıkçası. Hayal dünyamız sınırlı belki de. Çok ağır bir yükün, sorumluluğun altına girdiğimi düşündüm ve tedirgin oldum. Kamu emekçileri sendikalarının örgütlenmesi, ortaya çıkışı, mücadeleleri, tüzüklerin oluşturulması, kurultay çalışmaları, kadın mücadelesi... Doğumundan itibaren buradayım. Hiçbir toplantıyı kaçırmadım, yarıda bırakmadım. Bu görevi bana hayat sundu. Bireysel olarak da görmüyorum. İlk kez bir kadın, genel başkan oluyor. Sınıf tarihi bakımından da sendikal camia açısından da bu önemli bir adım.”
EŞİNİN DE BAŞKANI
Eğitim-Sen’i de içine alan 11 sendikanın bağlı olduğu KESK’in Genel Başkanlık koltuğuna oturan Döndü Taka Çınar altı yıllık evli. Eşi öğretmen. “Eşinizin de genel başkanısınız o zaman” dediğimizde gülerek cevap veriyor: “Evdeki sorumlulukları da dışarıdaki sorumlulukları da paylaşıyoruz.”
İLK YENİ AYAKKABIYI BANA ALMIŞLAR
1965 yılında kiraz vakti doğmuşum. Nüfus kağıdıma kasım yazılmış. Yine o coğrafyanın, o yaşamın getirisi. Çocuklar ya baharda ya sonbaharda nüfusa geçirilirlermiş. O yıl kısmetli bir yılmış galiba. Philips marka radyo alınmış eve. Bağ bozulurken müziğin sesine doğru atmışım ilk adımlarımı. Erkek kardeşlerime zaten hediyeler, giysiler alınırdı ama kızlar arasında ilk ayakkabı bana alınmış. Ablam anlatırdı. Ablalarımın kara lastikleri varmış, bana süslü, naylon pabuç almışlar.
BU OLAYIN ALTINDA KALMAMALIYIZ
Taciz olayını ilk duyduğunuzda ne hissettiniz?
- Çok şaşırdım. İnanamadım. Hala da inanamıyorum.
Disiplin soruşturması yapıldı mı bu süreçte?
- Genel Başkan Sami Evren’in istifasından sonra hem komplo hem taciz iddiası altında kalanlar disiplin kuruluna sevk edilmiş ama henüz kesin sonuç yok. Araştırmalar sürüyor. Bizim açımızdan inanılacak ve kabul edilebilecek bir durum değil.
Peki iftira mı sizce?
- Komplo iddiaları var ama ben hala olaya inanamıyorum.
İlgili kişiler görevde mi hala?
- Sami Evren’in arkasından, suçlanan kişi de hemen istifa etti. Şikayetçi olan kişiyse ekim ayında ayrılmış.
Bu süreç sizin başkanlığınıza nasıl yansıyacak?
- Yönetimde benim dışımda iki kadın olması, yedeklerle birlikte bu sayının yediye çıkması, bu sürecin bütünlüklü bir özeleştirisi aslında. İnsanlar kuşkusuz hata yaparlar ama bu hata konfederasyonun tamamına mal edilmiş durumda. Üstü akan arabalarda çoook eylemlere gittik, kırık masalarda çalıştık. Benim BES Genel Merkezi’ndeki odam balkondan bozmaydı. Buralara kolay gelmedi sendikalarımız. Benim çocuğum olsa bu kadar emek verirdim. Çok bedel ödedik, çok şeyden fedakarlık yaptık, çok emek verdik. Adı geçen arkadaşlarımız da dahil. Ne kişiler ne de konfederasyonumuz böyle bir şeyin altında kalmamalı.
Yönetime bu kadar kadının seçilmesi örgütün bu olaya tepkisi miydi peki?
- Var olan durumun doğru değerlendirildiğinin göstergesi.
Siz olsaydınız ne yapardınız?
- Ben böyle bir olayla karşılaşmak istemem, çünkü zor bir durum. İkisi de çalışma arkadaşınız. Benim eleştirim, ilgili kurulların zamanında işletilmemiş olmasına.
Böyle bir durumun tekrar yaşanmaması için neler yapılabilir?
- Bütün bunların konuşulacağı mekanizmaları oluşturmak lazım. Bilimsel bir kurulun oluşturulması da önemli. Altı ay sonra olağan kongremizde bu önerileri ve kadına şiddete karşı alınması gereken önlemleri tartışacağız. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda karma eğitimler yapıyoruz. Ama erkekler kadınların talepleri konusunda hiç duyarlı değil. Geçen yıl ücretsiz kreş ve ebeveyn izni kampanyamız vardı. Aslında her iki cinsin ortak talebi ama ne yazık ki bu eylemlere erkekler gelmediler. Çünkü çocuk bakımını, kadının sorunu olarak görüyorlar.
Tüzüğe ‘Kadın beyanı esastır’ hükmü konulsun isteniyor?
- ‘Kadın beyanı esastır’ yaklaşımının zaman zaman sıkıntıları olabilir. Beyanı, araştırılmak üzere bir beyan olarak ele almak lazım. Tüzüğe konmaz bu. Genel Kurul kararı olabilir. Disiplin kurulu yönetmeliklerinde kadına yönelik şiddet fiilleri suç olarak tanımlanabilir.
İKİ İLÇE ARASINDA SÜTÜNÜZ KURUYOR
KESK yeni yönetiminin ilk mücadelesi önümüzdeki hafta Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanacak torba yasa olacak. Devletle vatandaş arasındaki borçların yeniden yapılandırılmasını öngören tasarının özellikle kadın çalışanlar açısından tehdit olduğunu savunan Döndü Taka Çınar, bu konuda diğer örgütleri birlik olmaya çağırırken şu noktalara dikkat çekiyor:
* Aslında müjde diye verilen doğum iznindeki artış ücretli doğum izninin değil, ücretsiz olan ebeveyn izninin artırılması. Bir de bir buçuk saat olan emzirme izni üç saate çıkarılıyor. Oysa süt iznini çoğu kadın kullanamıyor. İstanbul’da yaşıyorsanız, bir ilçeden öbür ilçeye giderken sütünüz kuruyor zaten. Dünya Sağlık Örgütünün bilimsel olarak ortaya koyduğu en az altı aylık ana sütü alma hakkının ücretli olarak tanınması gerekir. Bu yapılmış olsaydı müjde olurdu gerçekten.
* Evden, uzaktan çalışma meselesi öncelikle sağlık hakkının gasp edilmesi açısından büyük bir tehlike. Personelin evden çalıştığı süre iki saatse o kadar sağlık primi yatacak. Sağlık sigortasının kalan bölümünü siz tamamlayacaksınız. İlk bakışta cazip gibi geliyor ama bu, kadını eve kapatmaktır. Çünkü çoğu kadın ben hem çocuğuma bakarım hem de üç kuruş para kazanırım, diyor.
* Personeli altı aya kadar başka kurumlarda görevlendirme meselesi de, tıpkı işçilerde olduğu gibi ödünç memurluk uygulaması olacak. Yeni personel rejimi kariyer uzmanlığı üzerine oturtuluyor ama ne yazık ki bu uzmanlık sözleşmeli hale getiriliyor; yani tam bir esnekleştirme. Sözleşmeli personele, “Sendika kurabilirsiniz, toplu sözleşme de yapabilirsiniz ama toplu eylem örgütleyemezsiniz, grev yapamazsınız” deniyor.
1 MİLYON 23 BİN MEMUR SENDİKALI
Resmi Gazete’de Temmuz 2010’da yayınlanan tebliğe göre 1 milyon 767 bin 737 memurun, 1 milyon 23 bin 362’si sendikalı. Kamu çalışanları arasında üç konfederasyon örgütlenmiş durumda. Hükümete yakınlığıyla bilinen Memur-Sen, 392 bin 171 üyeyle en fazla üyeye sahip. Türkiye Kamu-Sen’in üye sayısı 370 bin, KESK’in üye sayısı da 220 bin civarında. Hükümetle toplu görüşmelerde memurları temsil edecek 11 hizmet kolunda yetkili sendikaların beşi Memur-Sen’e, beşi Türkiye Kamu-Sen’e, biri KESK’e bağlı. Türkiye’de işçi ve işveren örgütleriyle birlikte dokuz konfederasyon bulunuyor
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.