3 din için örnek saygı duruşu
KUMKAPI’nın bilinen kalabalığından ve keşmekeşinden kurtulup arka sokağa geçince Ermeni Patrikhane’sinin ve karşısındaki 3 kilise ile birlikte Bezciyan Okulu’nun bulunduğu genişçe bir meydan karşılar sizi. O 3 kiliseden birisi olan Vortvots Vorodman Kilisesi yıllardır tam bir harabe halindeydi. İsmi Ermenice’de, ‘Gökgürültüsünün Çocukları’ anlamına gelen mabet, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin restore edilen ilk kilisesi olarak hayat kazanıyor. ‘Mesrob Mutafyan Kültür Merkezi’ adı altında hizmete girecek olan Vortvots Vorodman Kilisesi, muhtemelen bir süre sonra Kumkapı’nın çehresini de değiştirecek. (Ahtamar da restore edildi ama bilindiği gibi o kilise olarak değil, müze olarak kayıt altında.)
Bir hazin hikâye
Şirket-i Hayriye ve Tramvay Şirketi’nin kuruculuğundan ilk modern bankacılığa uzanan, sanatsever kimlikleriyle Louvre’u veya d’Orsay Müzesi’ni özel koleksiyonlarıyla besleyen Kont Abraham Kamondo’nun Hasköy’deki anıt mezarı ise hakikaten hazin bir hikâye. Meraklı olmayanların sadece Bankalar Caddesi’ndeki Kamondo Merdivenleri’nden tanıdığı bu önemli Yahudi ailesinin en önemli ismi olan ve Paris’te yaşayan Kont Abraham Kamondo, İstanbul’da toprağa verilmeyi vasiyet etmiş ve zaten ölmeden önce de kendi mezarını yaptırmıştır. Kont Kamondo, Türkiye tarihinde devlet töreniyle toprağa verilen ilk ve Silvio Ovadio’nun ifadesiyle, aynı zamanda son Yahudi’dir. Ne var ki, Hasköy sırtlarındaki bu anıt mezar, zamanla önce tinercilere mekân olacak, hazine var umuduyla her tarafı kazılıp parçalanacak, arkasından da bekâr odalarına dönüştürülecektir. Kamondo anısına sahip çıkmaya çalışan cemaat mensupları ise silahla kovalanacaktır üstelik. Şimdi burası da müze-park haline getiriliyor.
Tasavvuf gönüllülerine
Galata yokuşunun hemen başındaki Galata Mevlevihanesi ise bütünüyle yenilenmiş olarak serin bahçesinde mütevekkil zamanlar armağan ediyor tasavvufa gönül verenlere. Mevlevihâne’nin hemen girişinde yatan büyük şair Şeyh Galip, yıllar sonra Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Yahya Kemal’e, Orhan Pamuk’tan Beşir Ayvazoğlu’na uzanan bir çizgide pek çok farklı isme ilham vereceğini bilseydi acaba bir şey değişir miydi bilmek mümkün değil elbette. Bilebileceğimiz yahut bilebiliyormuş gibi yapabileceğimiz, modern zaman efsanelerine bu kadar yakın bir mekânda, modern zaman efsanelerine zerre prim vermeden varolabilme imkânı.
Projeler sürmeli
Bu 3 mekân yanında başka pek çok mekânı da İstanbullulara kazandıran 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ise haziran ayı itibariyle kepenkleri kapatmaya hazırlanıyor. Restorasyon projeleri bitirilecek elbette ama Prof. İlber Ortaylı’nın, “Topkapı Sarayı’nı 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı kurtardı. Müzecilik konusunda büyük desteklerini gördük. Bu nedenle devam etmeli” sözlerini unutmamak gerekiyor. Topkapı Sarayı gibi sürekli restorasyon gerektiren projeleri, normal prosedürü takip ederek onarmak mümkün değil çünkü.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.