YILMAZ ÖZDÜL YAZDI: Neşet Ertaş

YILMAZ ÖZDÜL YAZDI: Neşet Ertaş
YILMAZ ÖZDÜL YAZDI: Neşet Ertaş
   



Hep dinledik onu...

Ama, türkülerini dinledik.

Ne dediğine kulak vermedik. Söz’lerini dinlemedik.

*

Senelerce “kendim ettim kendim buldum, gül gibi sarardım soldum, eyvahh” diye haykırdı... İktidar tercihlerimizin nakaratını bundan daha güzel özetleyen var mıydı?

*

“Dane dane benleri var yüzünde, dünyada yârden datlı var m’ola”yı bilirsin... Buram buram Anadolu kokar ve şöyle devam eder: “Küpeleri ağır düşer kulaktan, zülüfleri tel tel etmiş yanaktan...” E hani türban?

*

Rakı’ya bira’ya karşıysan... “Aman yârim gez de gel, sarhoşum ben çözemem, düğmelerin çöz de gel”i nerenle dinledin birader? “Atım araptır benim, yüküm şaraptır benim”i Fransızlara mı söyledi?

*

“Doyulur mu doyulur mu, canana kıyılır mı, cananına kıyanlar, hak’kın kulu sayılır mı”yı anlasaydı bu memleket, kadın cinayetleri olur muydu?

*

“Seviştiğimde mutlu olurum, sevgisiz imanı nasıl bulurum, böyle inandım böyle bilirim, sevişmek ibadettir sevgi imandır” diyordu mesela... El ele tutuşup, parkta oturan gençlere bile fuhuş diyorsun hâlâ.

*

“Nedeceksin bu kadar malı... İşte görünüyor dünyanın halı.” Kime diyordu bunu sence?

*

“Aman, kader kader derler de... Bu nasıl kader?” Kime soruyordu?

*

Alt kültürüz, üst kültürüz, etnik kökeniz, aynı sazın teliyiz filan da... “Türkü söyler dillerimiz, ne güzeldir ellerimiz, bağlamada tellerimiz, türkü sever, türkü söyler, Türk’üm diyen” demiyor muydu?

*

“Atı olan el atına biner mi... Yigid olan ikrarından döner mi?” A liboş.

*

“Zeki Müren, halk müziğimizi nakış nakış işlemişti, telifini ödeyip, Aşık Ali İzzet’in Mühür Gözlüm şiirini satın almış, aranjman olarak okumuştu, şarkıyı Zeki Müren’in filminde seyrettim, sazı alıp, köylü yüreğimle ezgiledim, köy düğünlerinde söyledim, bi zaman geçti, son model bi araba geldi, Zeki Müren seni İzmir Fuarı’na çağırıyor dedi, gittim, bir ay çaldım, telif hakları bana ait olan şarkıyı nasıl çalarsın diye tek kelime etmedi, bi gün biri geldi, Zeki Müren seni çağırıyor dedi, gittim, gazino patronuyla aynı masada oturuyor, ayağa kalkıp, ağabey hoş geldin dedi, önünde viski var, ne içersin dedi, rakı dedim, türküye başladı, tarif etmem imkânsız, ikinci dörtlüğü yakaladım, devam ettim, gene ayağa kalktı, olamaz böyle ses diyerek, başını duvarlara vurdu, rahmetliye çok şey borçluyum...”

*

Biri “yüreğim köylü” diyen, mahcup bozkır çocuğu... Öbürü, sözde erkeklerin kıvır kıvır kıvırdığı ülkemde, cinsel kimliğini saklamadan, sahneye apartman topuk, mini etekle çıkma cesaretini gösteren “mangal yürek” şehirli... Türkülerini dinlediğinizden eminim de, emin misiniz Neşet Ertaş’ı kavradığınızdan?

*

Açılım maçılım ayaklarıyla, kendilerine destek veren halk ozanı gibi göstermeye çalıştılar onu, kendilerine oy vermeyenlerin panzehiri olarak sunmaya çalıştılar. Rahatsız edilmesin, polemiklere maruz kalmasın diye, rahmetli olana kadar, bugüne dek, satır yazmadım... İzmirli olmuştu.

*

Ömrünün 30 senesini yurtdışında geçirip, neden 16 sene önce İzmir’den ev aldığını, neden 3 sene önce İzmir’e yerleştiğini... Çoğunuzun ilk kez okuyacağı, şu şiirinde anlatmıştı.

*

Gezdim tüm dünyayı gördüm Güzel İzmir sana geldim Benim şirin güzel yurdum Güzel İzmir sana geldim

Güzelsin asil duruşlu Medenisin hoşgörülü Olduğun gibi içli dışlı Güzel İzmir sana geldim   Gönüllere ışık saçan Unutamaz görüp geçen Gariplere kucak açan Güzel İzmir sana geldim

Kimdir necidir sormayan Kimseyi hakir görmeyen İnsanlıktan ödün vermeyen Güzel İzmir sana geldim   Nice yıllar çok uzağım Seni seviyor yüreğim Güzel yurdum, son durağım... Güzel İzmir sana geldim

*

Dedim ya... Anlamazdın.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.