Ali Kahriman yorumladı...
Maden Y. Mühendisi Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Kahriman ‘Bor madenlerimiz ve hidrojen varlığımız ülkemizi 21. yüzyılda dünya enerji koordinatörü yapabilir mi’ sorusunu yorumladı.
Kahriman’ın bu yönde açıklaması şöyle;
Günümüz tüketim trendiyle, bilinen petrol rezervlerinin ömrü 40 yıl, doğal gazın 60 yıl, kömürün ise 150 yıl olarak tahmin edilmektedir. İnsanlığın daha nitelikli yaşam isteği dolayısıyla bu sürecin çok daha kısıtlı olacağı açıktır. Türkiye'deki yaklaşık 45000 MW'lık kurulu gücün %62 sini fosil yakıtlı termik santraller %38 ini ise hidrolik başta olmak üzere diğer yenilenebilir kaynakları işleyen santraller oluşturmaktadır. Kalkınmışlığın en önemli göstergesi olan elektrik tüketimimiz 2010 yılında 2871 kWh ile AB ortalamasının yarısına ulaşamazken, dünya ortalamasının bile altındadır. Geliştirilecek uygun politikalar ve sistematik bir yaklaşımla, kişi başına enerji tüketimimizin arttırılması kaçınılmazdır. Öte yandan ülkemiz, tükettiği genel enerjinin % 28'ini yerli kaynaklardan karşılamakta, geri kalan %72’lik gibi çok büyük bir yüzdesini ise ithal etmektedir. Bu da enerji konusunda ülkemizin dışa bağımlı olduğunun çok açık bir göstergesidir. İthal ettiğimiz enerjinin çok pahalı olması ülke ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir. Türkiye'de kurulu durumdaki enerji santrallerinde 2009 yılında 194 GWh civarında elektrik enerjisi üretilmiştir. Ülkemizdeki hızlı sanayileşme nedeni ile yıllık enerji ihtiyacımız şimdiden 40 GW’a kadar yükselmiştir. Sadece bu rakamlar bile ülkemizde enerji kapasitesinin alternatifli olarak geliştirilmesini ve enerjinin tasarruflu kullanılmasının önemini açıkça ortaya koymaktadır. Bununla birlikte enerji güvenliği, dünya enerji piyasalarındaki arz gelişmeleri ve ekonomikliği göz önüne alınarak enerji ihtiyacımızın karşılanmasında yerli kaynaklara ağırlık verilmesi şarttır. Bu bağlamda 12 milyar tonluk kömür rezervlerimizden, gerek mevcut termik santrallerde çevre dostu teknolojik rehabilitasyonlara gidilmek, gerekse modern yöntemlere dayalı yeni santraller kurulmak suretiyle daha etkin yararlanılması ivedi bir çözüm yolu olacaktır.
Bir ülkenin gelişmişliğinin en önemli göstergelerinden biri enerji stratejileridir. Gelişmiş ülkelere baktığımızda mevcut enerji sistemlerinin çevreye uyumlu teknolojilere dönüştürülmesi sırasında yerel, çevreye zarar vermeyen, verimli enerji kaynaklarının kurulumu ve kullanımına önem verdiklerini görmekteyiz. Güneş, rüzgar, hidrojen ve jeotermal enerji gibi alternatif enerji kaynakları yerel, çevre dostu ve verimli enerji kaynakları olarak önem arz eden teknolojilerdir. Ülkemizin de alternatif enerji kaynakları açısından zenginliğini uygun bir strateji ile etkin bir şekilde üretime dönüştürmesi büyük önem taşımaktadır. Gerek fosil yakıtların tükeniyor olması, gerekse çevresel duyarlıklar nedeniyle daha temiz ve güvenilir enerji kaynaklarına ihtiyaç duyulmakta olduğu bilinen bir gerçektir. Bu enerji kaynakları arasında hidrojen; temiz, taşınabilir, yenilenebilir, dönüşebilir, alevli ve katalitik yanmaya, elektrokimyasal dönüşüme uygun olması bakımından fosil yakıtlara göre büyük üstünlükler göstermektedir. Hidrojenin saf oksijenle yanmasından atık olarak sadece su buharının ortaya çıkması çevre kirliliğini önlemek açısından hidrojen kullanımı son derece yararlıdır. Ayrıca depolanabilir, taşınabilir, nakledilebilir olması ve hammaddesinin çeşitli olması hidrojeni geleceğin enerjisi yapmaktadır. Yakıt hücrelerinden dizüstü bilgisayarlara kadar birçok alanda kullanılabilirliği bu enerjiyi daha cazip hale getirmektedir. Bununla birlikte hidrojen enerjisinin yaygınlaşmasında karşımıza çıkan en büyük problemlerden biri depolanmasıdır. Hidrojeni gaz halinde depolamak oldukça tehlikeli ve yer kaplayan bir yöntemdir. Basınçlı tüplerde depolandığı takdirde tüplerin ağırlıkça en fazla %7’si hidrojen olabilmektedir. Sodyum bor hidrür ağırlıkça %10’luk hidrojen depolama kapasitesi, yüksek sıcaklıklara kadar kararlı halde kalabilmesi ve patlama riski olmaması nedeniyle en uygun depolama yöntemidir. Bu özellikleri sebebiyle geleceğin yakıtı olarak görülen hidrojenin depolanmasında şu aşamada teknik ve ekonomik açıdan bor minerallerinin kullanılması kaçınılmazdır.
Dünya petrol piyasasını elinde bulunduran çok uluslu şirketler de fosil yakıt çağının bitmek üzere olduğunu bildikleri için hidrojen enerjisi teknolojileri ile ilgili çalışmalarına hız kazandırmışlardır. Yapılan çalışmalar hidrojenin sodyum bor hidrür tanklarında depolanması gerektiğini göstermektedir. Dünya çapında bor rezervlerinin %65’ini elinde bulunduran ülkemizin de akılcı bir stratejiyle hidrojen enerjisi teknolojisine geçişte, hidrojenin depolanması ve taşınması için en uygun çözüm olan sodyum bor hidrür olarak depolama yönteminin kullanılmasında büyük yeri olacaktır.
Karadenizdeki hidrojen potansiyeli ve hidrojenin depolanmasında önemli bir hammadde olan bor potansiyelimiz göz önünde bulundurulduğunda geleceğin enerjisi olan hidrojen enerjisi kullanımı için ülkemizin en uygun bölgelerden biri olduğunu görmekteyiz. Türkiye sahip olduğu kaynaklarla hem kendi hem de dünyanın alternatif ve temiz enerji taşıyıcısı olan hidrojenin kullanımına geçmesi sürecinde bir köprü vazifesi görecektir. Bugün bile gelişmiş ülkelerde, çok göz önünde olmamakla beraber hidrojen enerjisinin ulaşım başta olmak üzere elektrik üretiminde kullanımına yönelik altyapı çalışmaları devam etmektedir. ABD ve birçok Avrupa ülkesinde akaryakıt istasyonlarına pilot hidrojen dolum birimleri kurulmuş durumdadır. 2050’li yıllara gelindiğinde akaryakıt istasyonlarından yakıt hücresi ile çalışan otomobilimiz için hidrojen dolumu yapmanın bizim için rutin bir işlem olması muhtemeldir. Öyle ise ülkemizin kısa vadeli olarak bir yandan yerli kömür kaynaklarını çevre dostu yöntemlerle değerlendirmesi aciliyet arz ederken aynı zamanda yenilenebilir enerji kaynaklarını da hizmete sokması kaçınılmazdır. Orta ve uzun vadede ise, geleceğin teknolojisi olan hidrojen enerjisine geçiş aşamasında olduğumuz şu dönemde gerek hidrojen üretimi gerekse depolanmasına yönelik dünya çapındaki projelerde ülkemiz de Ar-GE faaliyetlerine ağırlık vererek mutlak şekilde yer almalıdır. Aksi taktirde geleneksel kullanım alanlarındaki talebi oldukça sınırlı rezervin sadece bizde olduğu bir enerji hammaddesi, çok uluslu şirketlere güven vermeyecek, boru ikame edecek araştırmalara yöneleceklerdir ki esasen bu yönde çalışmalar yapılmakta olduğu da bilinmektedir. Uzun süreden beri çok uluslu tekellerin, devletçe üretilmekte olan bor madenlerinin özelleştirilmesi yönündeki baskı ve lobi faaliyetlerinin asıl nedeni herhalde geleneksel tüketim alanlarındaki toplam 5-10 milyar katma değerli boyut olmayıp, yakın eleceğin enerji konseptindeki 500 milyar dolarlık boyutlardır. Bu değeri ülkemizin akılcı bir politika ile yönetmesi gerekli ve zorunludur. Kısa ve orta vadede mevcut bor rezervlerimizin yerine geçecek ürünlerin bulunarak bu varlığımızın toprak haline dönüştürülmesinin engellenmesi hayati önemdedir. Bu strateji ile sadece ekonomimize daha fazla katma değer kazandırılmayacak aynı zamanda enerji savaşlarının yıkıcı etkilerinin azaltılması sağlanarak Dünya barışına katkıda bulunulacaktır. Aynı zamanda orta vadede enerjiyi kontrol ederek Dünya enerji ve ekonomi politikalarına yön veren bir konum kazanılacaktır. Ancak bu yolla bağımsızlığımız korunacak ve hedeflenen saygınlık kazanılabilecektir. Bu nedenle gerek iktidarın gerekse iktidar hedefleyen muhalefetimizin özellikle de Cumhuriyetimizin kurucusu ve bekasının garantörü olarak görülen Ana Muhalefet Partisinin günü birlik kısır tartışmaları bırakıp acilen bu alanda çok yönlü projeler üretmeleri hayatiyet arz etmektedir.
KAYNAKLAR
Kahriman, A. ve Özkan, Ş. G., "Borun Stratejik Önemi", Radikal Gazetesi 28 Mayıs 2001, İstanbul
Ulusoy Işılay, Enerji Öğr. “Kişisel görüşmeler”
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, Türkiye Enerji Raporu, 2007-2008
Midilli A. et. al. Hydrogen Energy Potential of Black Sea Deep Water Based on H2S and Importance for the Region, International Hydrogen Energy Congress and Exhibition IHEC, 2005
Uslu T., Bor Madeninin Enerji Kaynağı Olarak ullanılması, TMMOB Türkiye VI. Enerji Sempozyumu, 2007
EÜAŞ Elektrik Üretim Sektör Raporu, 2009
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.