KIRSAL DÖNÜŞÜM PROJESİ
Yıllardan beri varlığını sürdüren ve çoğunluğu çözülmeyerek kangren olmuş sorunların gündeme taşınmasında etkili olan felaketi yaşama hastalığı ne yazıktır ki “Van Depremiyle” bir kez daha depreşmiş, sanki ülkemizdeki deprem felaketi riskinden yeni haberdar olunmuş gibi olağanüstü bir gündem oluşturulmuştur. Nitekim Van depreminden sonra deprem felaketine karşı kentsel dönüşüm projesinden sıkça söz edilirken yakın bir geçmişte başta Rize’de olmak üzere ülkemizin değişik illerinde yaşanmış “sel ve su baskını” felaketleri neredeyse unutulmaya yüz tutmuştur. “kentsel dönüşüm projesi” , depremle mücadelenin kesin ve kalıcı çözümü olduğu gibi, “kırsal dönüşüm projesi” de sel ve su baskınlarıyla mücadelenin kesin ve kalıcı çözümüdür. Van depreminden sonra kentsel dönüşüm projesine verilen güçlü kamuoyu desteği kırsal dönüşüm projesine de verilmelidir.
Ülkemizin değişik coğrafyalarında yaşanmış olan sel ve su baskını felaketlerinin en büyük nedeni ülke gerçekleriyle uyum sağlamayan “Orman Yasası” ile bu yasayla yapılmaya zorlanan “Orman Kadastro Çalışmalarının” tetiklediği ormansızlaşmadır. Yürürlükteki “orman yasası” ile bu yasa ile yapılmaya zorlanan “orman kadastro çalışmaları” vatandaşa ait orman bırakmamıştır. Vatandaşın ağaç ve orman sahibi olabilmesi yasayla resmen yasaklanmıştır. Orman kadastrosunun haksız ve adaletsiz uygulamaları ağaç ve ormana karşı insanımızın husumetini artırmış, mülkiyet hakkının korunması için de ormanın ve ağacın yok edilmesi gerekliliğine inanır olmuştur. Söz konusu “inanç ve husumet” başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere ülkemizdeki ormansızlaşmayı olağanüstü körüklemiştir.
Ekonomik gerekçeler ve yaşam şartlarından dolayı yıllardan beri düşük rakımlardaki ormanlar ile ülke gerçekleri ile uyum sağlamayan orman yasası ile yapılmaya zorlanan orman kadastro çalışmalarından dolayı sahipli ormanların neredeyse tamamı “tarım arazilerine” dönüştürülmüştür. Özellikle son yıllarda Doğu Karadeniz Bölgesinde sadece orman kadastrosundan dolayı iş makineleriyle kitlesel orman tahriplerine neden olunmuştur. Gerek, geçmiş yıllardaki ekonomik zorunluluktan gerekse, son yıllarda ki “orman kadastro çalışmalarından” dolayı binlerce hektar orman arazisi hızla yok edilmiştir. Ormanların tahrip edilmesi sorununa doğru bir teşhis koyulamadığından kalıcı çözümü de mümkün olamamıştır.
Bilimsel araştırmalar, Doğu Karadeniz Bölgesinin eğimli ve engebeli arazisinin stabilizesi için olması gerekli ormanlık alan oranının en az “% 70–80” düzeyinde olması gerekliliğini ortaya koymuştur. Bölgenin geçmişindeki doğal ormanlık alan oranının da en bu düzeylerde olduğu bilinmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı yıllardan beri yaşanan orman tahripleri söz konusu oranı genelde “% 30–35” seviyesine kadar düşürmüştür. Alçak rakımlardaki ormanlık alan oranı ne ise birçok yerde ne yazıktır ki “0”’a yaklaşmıştır. Bu durum, can ve mal kayıplarına neden olan sel ve su baskını felaketlerinin sık sık yaşanmasını kaçınılmaz kılmıştır.
Hava fotoğraflarından da faydalanılarak en az 50–60 yıl önceki arazilerin doğal bitki yapısını ortaya koyan flora haritalarına göre mevcut arazilerin tekrar eski yapısına dönüştürme zorunluluğunu esas alan “kırsal dönüşüm projesinin” bir an önce uygulamaya konulması kaçınılmazdır. Bu amaçla başta orman yasası olmak üzere birçok yasada radikal değişikliğe gidilmelidir. Heyelan riski taşıyan bütün havzalar mülkiyetine bakılmaksızın yeni yasalar çerçevesinde ivedilikle ormanlaştırılmalıdır. Nasıl ki depreme karşı kentsel dönüşüm projesiyle çürük binaların yerine depreme dayanıklı binaların oluşturulması hedeflenmişse kırsal dönüşüm projesiyle de heyelan riski taşıyan tarım veya çorak arazilerin heyelana dayanıklı orman alanlarına dönüştürülmesi hedeflenmelidir. Aksi takdirde ne yapılırsa yapılsın, sel ve su baskını sorununa kalıcı çözüm bulunabilmesi kesinlikle mümkün olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.