Basın Konseyi Silivri'de tutuklu gazeteciler için toplantı yaptı
Yayınlanma:
Güncelleme:
Basın Konseyi, sayıları 160'a yaklaşan tutuklu gazetecilerin durumuna dikkat çekmek ve salıverilmelerini talep etmek için dün Silivri Cezaevi'ne en yakın noktada, Silivri Yaşar Kemal Kültür Merkezi'nde bir toplantı yaptı.
Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Yüksek Kurul üyeleri Hüsamettin Cindoruk, Turgut Kazan, Başar Yaltı, Okşan Atasoy, Doğan Satmış, Melih Berk, Turgay Noyan ile Basın Konseyi Onursal üyesi Oktay Ekşi'nin de katıldığı toplantıda, tutuklu gazetecileri temsilen üç gazeteci eşi de hazır bulundu. Cumhuriyet gazetesi karikatüristi Musa Kart'ın eşi Sevinç Kart, gazetenin ombudsmanı Güral Öz'ün eşi Çağlayan Öz ve Önder Çelik'in eşi Semra Çelik de toplantıda duygu ve isteklerini ifade ettiler.
Toplantıda Basın Konseyi'nin "Tutuklu Gazetecilerle" ilgili bildirisini okuyan Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, "Tutukluluk süresinin adaleti ve vicdanı yaralayacak boyutlara ulaştığını" belirterek şöyle dedi:
"Son olarak Deniz Yücel'le ile birlikte tutuklu gazetecilerin sayısının 160'a yaklaşmasının, 'muasır medeniyetler yolundaki' Türkiye'nin imajını bozduğuna inanıyoruz. Ayrıca, haksız ve adil olmayan tutuklulukların, adaleti ve vicdani duyguları zedelediğini de bir daha hatırlatmak istiyoruz.
Gazetecilere atfedilen suçlamaların bir an önce iddianameye dönüşmesi, adil ve hızlı yargılamaların bir an önce başlaması ve 'Aksi kanıtlanıncaya kadar herkes masumdur' ilkesi gereği, gazetecilerin de baştan birer 'Suçlu' kabul edilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Hukukun hızlanması, adil yargılamaların başlaması, Türkiye'nin ''Dünyanın en büyük Gazeteci cezaevi' olma imajını da değiştirecektir. Hukuk herkese lazımdır. Bu unutulmamalıdır.
Çağdaş dünyada gazeteciler ilke olarak yazdıklarından, gazetecilik faaliyetinden ötürü böyle tutukluluk süreleri ile karşılaşmazlar. Silivri'den bir kez daha gazetecilere özgürlük için, yüksek sesle seslenmeyi görev biliyoruz.
Bu arada, tutuklu gazetecilerle görüşmek için bugüne kadar 20'nin üzerinde başvuru yaptık. Ancak tüm bu başvurularımız sonuçsuz kaldı. Buna izin verilmesini ve tutuklu gazetecilerle görüşme olağanağı sağlanmasını talep ediyoruz.
Özetle diyoruz ki:
1- Tutuklu gazeteciler, tutuksuz yargılanmalıdır.
2- Gazeteciler hakkındaki iddianameler bir an önce hazırlanmalı, davalar derhal başlamalıdır.
3- Bu davaların da acilen sonuçlanması sağlanmalıdır
4- Tutuklu gazetecilerin, başta Basın Konseyi olmak üzere mesleki kuruluşlarla ve yakınlarıyla görüşmeleri kolaylaştırılmalıdır.
5- Tutuklu gazetecilerin, cezaevinde ihtiyaç duydukları kalem, kağıt, kitap ve benzeri şeylerin temini kolaylaştırılmalıdır.
Tutuklu kalan gazetecilerin yakınından sesleniyoruz:
Bu sorunun yanıtını beklemek hakkımızdır.. Bunca zaman neden bekleniyor?
İstediğimiz sadece adalet.. Hemen.."
CİNDORUK: İSTİBDAT DÖNEMİ
Toplantıda, daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan TBMM eski Başkanı ve Basın Konseyi Yüksek Kurul üyesi Hüsamettin Cindoruk ise, Türkiye'de bir istibdat dönemi yaşandığını belirtti. Cindoruk şöyle dedi:
"Arzuhalci kültürüyle Adalet Bakanlığı yapılmaz. Bunun için ayrıca insaf nesafet vasfı lazımdır. 150'yi aşkın gazetecinin tutuklu olması, Türkiye'nin bir istibdat rejimi yaşadığını gösterir. Bu sayı Tanzimat Fermanı'na bile aykırıdır. Ben böyle bir dönem yaşamadım, Yassıada mahkemeleri bile bu kadar gazeteci hapse atamadı. Ayıplıyorum. Üzülmek yeterli değil, sahip çıkmamız lazım. Aylardır iddianamesiz bir dava var, bunu kabul etmek mümkün değildir. Tutukluma kararlarında kesin hüküm vermişler, bundan iktidar sorumludur. Ve bu iktidarın ayıbıdır. Bu gidiş gidiş değildir,. bu gidişten Türkiye'nin çıkması için ortak gayrete ihtiyaç var. Ancak görüyoruz ki şimdi Türkiye'yi tek adam rejimine, siyasi İslama itmeye ve Avrupa'dan uzaklaştırmayla çalışıyorlar. Bu bir medeniyet kavgasıdır. Türkiye özgür dünlyada mı kalacak, gerici ülkelerin arasına mı katılacak. Yaşananlar bir sapmadır, arkasında bir hesap yatıyor. Bu hesabı bozmak Türk halkının elindedir."
OKTAY EKŞİ: TÜRKİYE TÜMÜYLE HAPİSHANE OLDU
Toplantda konuşan Oktay Ekşi ise, "Türkiyle medeni dünyanın ortasında bir hapishane haline geldi, bu gün 150'yi aşkın gazetecinin hapsedildiğini konuşuyoruz ama aslında Türkiye 80 milyon insan için bir hapishaneye dönüştürülmüştür. Ben gazeteci değilim, tutuklu gazeteciler beni bağlamaz demeyin, gerçeğimiz budur" dedi.
TURGUT KAZAN: KINIYORUM
Turgut Kazan da, "Silivri, tutuklu gazeteciler için sembol cezaevi diye burada bulunuyoruz. Dünyada böyle bir basın toplantısının örneği yoktur, çünkü tutuklu gazetecilere gazetecilere anlatmak için basın toplantısı yapıyoruz. Utanç duyuyorum, neden olanları kınıyorum."
GAZETECİ EŞLERİ
Toplantıda, tutuklu Cumhuriyet Gazetesi mensuplarının eşleri ise özetle şunları söylediler:
Sevinç Kart: Silivri'de bir tecrit yaşanıyor, bir notu dışarı iletmek bile mümkün değil. Mektup yasak. Avukat görüşmesi bile haftada bir saat. Onlar girdiklerinde mevsim sonbahardı. Kış geçti. Ama bahar gelsin istemiyorum. Çünkü bahar geldiğinde sevdiğim yanımda olmayacak. Umarım, bu bahar, tutsakların salındığı bahar olur. Size Musa Kart'ın bir karükatürünü anlatmak isterim. Birkaç yıl önce Silivre'deki gazetecileri, mahkemeye tünel kazarak çizmişti ve hakime "Size başka yolla ulaşamadık" diyordu. Aynı durumu yaşıyoruz. Gazeteciler adalete ulaşmak için iğneyle kuyu kazıyor."
Semra Çelik: Gazeteciler Silivri'de esir tutuluyor. Ne kendilerini savunabiliyorlar, ne konuşabiliyorlar. Sorgulanmadan esir tutuluyorlar. Demek ki savaş var ve onlar da düşman. Çocuklar bile babalarıyla ancak okulu kırarak ve camın arkasında görüşebiliyor."
Çağlayan Öz: Bir gazetecinin kapısı bir sabah terör timlerince çalınıyor, tüm eşyalar altüst ediliyor. Eşinizi alıp götürüyorlar. Bunu Türkiye'ye yakıştıramıyoruz. Bu insanlar, katil değil, suçlu değil, sadece gazeteci. Ellerinde kalemden başka bir güç yok. Bu orantısız bir yaklaşımdır. Adaletin bir an önce dengeleri gözeten bir tavır sergilemesi gerekiyor."
Medya
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.