Ekonomik sorunlar bunalımları artırdı
Yayınlanma:
Güncelleme:
Psikiyatri ve Psikoterapist Uzman Dr. Levent Dövüşkaya, siyasi ve ekonomik kriz geçiren Türk toplumunun ruh halini anlattı.
Psikiyatri ve Psikoterapist Uzman Dr. Levent Dövüşkaya, günümüz Türk insanının nasıl bir ruh hali içerisinde olduğunu Odatv'ye anlattı.
Dr. Dövüşkaya'nun açıklamaları şu şekilde:
TEKDÜZE DÜZEN
Lakırdı yapmadan başlamak isterim. Disneyland’ın varlığı, hali hazırdaki yaşam tarzımızın gerçek Disneyland olduğunu örtbas etmeye yarar. Sendika, vahşi kapitalizme başkaldırabileceğimiz yanılsamasını sürdürebilmemiz, çevreci hareketler de gelecekteki çevre felaketinin önlenebileceğine dair sahte güvenlik duygusu sağlamak için yaratılmış kapitalist tuzaklardır. Orta sınıf, alt sınıfın üst sınıfa başkaldırmaması, efendi-köle diyalektiğini maskelemek için yaratılmış tampon sınıftır.
KÖLE ESKİ ZAMANLARIN AKSİNE KENDİSİNİ EFENDİ SANMAKTADIR
İktidar, meşruiyeti için muhalefete ihtiyaç duyar; efendi de efendiliğini tasdik etmek için köleye ihtiyaç duyar bu yüzden efendi, köleye bağımlıdır ama tersten bakacak olursak sadece köle, özgür olabilir ama günümüz dünyasında köle, eski zamanların aksine kendisini efendi sanmaktadır. Küresel sermaye, efendiliğini, kölenin böylesi sahte efendiliğinde meşru kılar. Çan eğrisi, tüm sistemin özetidir. Ne bildiğiniz veya ne yaptığınız önemli değildir, mühim olan her ne pahasına olursa olsun ötekisini geçmektir. Açgözlülük ve rekabetçilik eğrisi, bizi kapitalist ihtiyacına göre eğirir.
TÜM SİSTEM KOKUŞMUŞ VE ÇÖKMÜŞTÜR
Sanal âlem ve televizyon, köleleştirilmiş ve özneliğini askıya alıp yalnızlığa itilmiş postmodern insanın eline tutuşturulmuş oyuncaklardır. Gözlerimiz, asıl gerçeği görmeyelim diye ekranlara tutsak edilmiştir. Sonuç olarak tam da başkaldırdığımızı düşündüğümüz anda sisteme boyun eğmekte, sistemin bize verdiği rolü oynamaktayızdır. Hormonlu tavuk dönerimizi yerken ekranda gördüğümüz elit bir karakterle özdeşleşip sefilliğimizi unuturuz. Katil veya kayıpları arayan programlar, katillerin gerçekten bulunduğu ve suçlunun gerçekten cezasını çektiği yanılsamasını sürdürmemize yarar. Tüm sistem kokuşmuş, çökmüştür ama bizzat çöküntünün kendisi sistem haline gelmiştir. Artış gösteren adi suçlar, en ilkel insanın dahi yapamayacağı türden eylemlere dönüşmüştür. Adi suçların teşhirinden kazanılan para, tam da böylesi adi suçların nedenidir.
SİSTEM MUSKACI CEMAAT ARAYIŞLARA ZORLAR
Mutsuzluğumuzun sebebi öteki insanlardan ziyade sistemdir. Ancak sistem, kendi hastalığını çözmek yerine bireylerin kendi kendisini veya öteki insanların onu hasta ettiği yanılsaması yaratır ve bireyi sorununu çözme konusunda başka yerlerde-psikiyatr, muskacı, cemaat- arayışlara zorlar. Birey, tam da sistemin mağduru olduğunu bilmeden iyileşmek için sistemin çarkına tekrar girmek, para harcamak zorunda kalır. Birey, sistem karşısında edilgendir ancak sistem; bireyi, kendi karşıtına sürükleyerek onu, kümesine hapseder; bireyin tepkisel bir etken-aslında edilgen- olduğunu bireyden gizler. Sosyalizmin geçmiş başarısızlığı bundan dolayıdır; o kendisini liberalizm karısında konumlandırmış, etken olduğunu sanırken liberalizme karşı edilgen bir tepki olduğunu gözden kaçırmıştır. Etkenlik, tepkiselliğe-edilgenliğe- karşıttır, kendiliğindendir.Sistem içerisindeki köleliğimizi gizlemek için bize özelmişiz gibi davranılır. Banka, “size özel kredi” adı altında milyonlarca sıradan tekdüze mesajını tüketicilere gönderir. Mesajı alan birey, ötekilere de gönderilen milyonlarca mesajı bilmiyormuş gibi yaparak kendisini kandırır. Zaten banka da, kişinin bu “mış gibi” yapmak isteyeceğini çok iyi bilir. Bir bankanın kredi verebilmek için reklamında kullanılan "doyumsuz aile" afişini görünce çok şaşırmıştım çünkü “doyumsuz olun” çağrısında bulunan sistem, kendisini alenen ele veriyor, açgözlülüğü ve bencilliği yücelten -tüketim sözcüğü adı altında gizlenen- kapitalist ideoloji gerçek yüzünü gösteriyordu. Tüketicinin, kredi alırken doyumsuz olmaktan utanacağını düşünmüştüm ama sandığım gibi olmadı, herkes bu gerçeği görmemiş gibi yaptı. Anladım ki ideoloji, doğruyu söyleyerek de bizi kandırabiliyor.
SİSTEMİN GETİRDİĞİ EKONOMİK ÇÖKÜNTÜ
Kıskançlık ve hasedin kışkırtılıp normalleştirildiği bir düzende öznenin tek düşüncesi ötekini kıskandırmak olmuştur. Tüketmek için kıskanç olmak gerekir. Kibir abidesi kahvaltı masaları ve tatil fotoğrafları hep ötekinde kıskançlık doğurmak için kullanılır. Kıskanç, kıskandırmak ister. Yeni düzen insanı, doyumsuz bir şekilde beğenilmek ister çünkü kendisini beğenmez, her zaman ondan daha iyi, ondan daha güzel birisine şahit olur. Sistem karşısındaki ezikliğini maskelemek isteyen, arkadaşına “ezik” diye seslenir. Boynu bükülmüş ve ruh gibi ortalıkta dolaşan birey, kendi önemsizliğini sahip olduğu somut veya soyut nesne ile telafi etmeye çalışır. Tüketim en yalın haliyle: tükenmiş insanın, sistem tarafından tüketilmiş boşluğunu tüketerek doldurmaya çalışmasıdır. Önce bakkallar, market oldu; muayenehaneler de özel hastane. Devlet hastanesine giden birey, özel hastaneye gidememenin acısını doktordan çıkartır; özel okula gidemeyen öğrenci velisi de, devlet memuru öğretmenden. Özel hastanede çalışmayan doktor ve öğretmen de öfkelidir. Sıkışmışlığının verdiği çaresizliğin acısını hastalarından veya öğrencilerinden çıkartabilir. Şunu da not etmek gerekir ki bir kasap, devlet hastanesinde kalça protezi ameliyatı yapan doktordan daha çok kazanır. Artık öldürmenin, yaşatmadan daha değerli olduğu bilgisi- ironik gerçek- hemen gözümüze çarpar. Parasızlığın acısını trafikteki diğer sürücülerden veya otobüse binmek zorunda kalmanın öfkesini, sistemin temsilcisi olarak gördüğü şoförden çıkartır. İşin ilginç aynı, şoförde kendisini sistemin somut bir taşıyıcısı olduğunu zanneder.
ZAM YERİNE YENİDEN GÜNCELLEME
Bilginin hiyerarşik düzeninden, paranın ve siyasi yakınlığın düzenine geçilmiştir. “Liyakat esastır” dendiğinde gerçek dünyada liyakatin olmadığını itiraf etmiş olursunuz yoksa niye söylemek zorunda kalasınız ki. Zaten liyakat önemlidir, söylemenin gereği yoktur tıpkı “yemek yerken ağzınızı kullanın” denmediği gibi. Tüm toplumsal düzen ve değerler dağılmıştır ama dağınıklığın kendisi bizzat düzen-biçim- haline gelmiş, totaliter düzene doğru kapıyı sonuna kadar aralamıştır. Gerçekliğin kurgusallığı, kurgunun gerçekliğine doğru yol almış, herkes kendi imgesel görünümünde ve kurgusunda takılı kalmıştır. Cin kelimesi yerine “üç harfli” denir çünkü kelime gerçek sanılır. Normal insanın psikozu budur. Kelimenin gerçek sanıldığı iktidarlar tarafından fark edilince “PKK” yerine “YPG”, “Zam” yerine “ Yeniden güncelleme “; “Öcalan” yerine “İmralı Ada” denilir ki halkın geçmişe dair imgeleri ve duygulanımları yeniden canlanmasın. Her terime eklenen “Yeni” terimi bile tam da eskinin çekirdeğine geri dönüşü gizlemek için, sahte umut aşılamak için kullanılır.
EKONOMİK YETERSİZLİK RUHSAL BUNALIMLARI ARTTIRDI
Psikiyatri ve Psikoterapist Uzman Dr. Levent Dövüşkaya, sözlerine şu şekilde devam etti.
"Ekonomik yetersizlik, ruhsal bunalımları artırmıştır zaten bunalımın kendisi, asıl gerçeği gizlemek için sistemin özneye dayattığı geçici tali yoldur. İşsizliğin doğurduğu kederi tedavi etmek için de maalesef para gerekir. Hapishane ile dışarısı arasındaki fark minimalize edilmiş, suç oranları artmıştır. Özneyi, hapishaneden uzak tutan, dışsal yaşantının kalitesidir. Yatacak sıcak bir yeri olmayan, hapishaneyi evi yapar. Af kanunu, suçlunun evden sokağa salınmasıdır bir nevi.Zihnin bedene yabancılaştırılması, bedeni kontrol altına alınmış zihinde, özgürlük yanılsaması yaratır. Kişi, bedenini ve emeğini satar ama en azından zihnini satmadığını düşünür. Zihninin kontrol edilmesinden korkar ama bu korkunun kendisi, haz makinesine dönüştürülmüş bedeninin zaten kontrol edildiğine ve bir fabrikasyon ürünü olduğuna dair farkındalığına ulaşmasını engelleyen bir algı çarpıtmasıdır. 'Zihnim henüz tam anlamıyla kontrol altında değil, o zaman köle değilim' diye düşünülür. İntihar ederek kendisini öldürür ama öldürdüğü sanki başkasıdır. Sisteme dâhil olamayan özne, şampanya eliğinde intihar ederken bile Amerikanvari kibirlenir.
SİSTEMİN BİÇTİĞİ ROLÜ OYNAMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ
Sözde bilim hortlamıştır. Yaratıcı olamayan kısırlaştırılmış insan, kendi sıradanlığını gizemde aramaktadır. Ot, çöp, kuantum, biyoenerji, büyü, muska, astroloji gibi bilimum ıvır zıvır; belirsizliğe bel bağlamış küresel sistem içinde, belirliliği arzulayan egolara geçici ve sahte çözümler sunmaktadır. Hâlbuki belirsizlik, özneyi özgürleştiren gerçektir. Geleceği bilme arzusu, köleleşme arzusudur. Her şeyin belirli olduğu tek yer, cezaevidir. İdealize edilmiş lidere karşı gözler köreltilir. Gözünü kör etmek isteyen, liderin gözünü devralır. Hipnoz edilmek isteyenler için mutlaka bir hipnozitor bulunur. Kişi, kendi gözünü kör edenin kendisi olduğunu kendisinden bile gizlemek için hep güçlü ötekini kullanır. Sistemin biçtiği rolü oynamak zorunda değilsiniz. Önce rolünüzü sonra sistemi değiştirin. Özgür birey ancak özgür toplumlarda mümkündür. Histerik fantezilerinizi aşın, büyüye inanmayın, ne olur büyüyün."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.