Düğün dernek

İki geç birbirini seviyor ve evlenme kararı alıyor. Yok, o kadar kolay değil, bir sürü aşama var. Önce, erkek tarafı, kız tarafı tanışacak. Evlenmek isteyen adaylar, şöyle bir incelenecek, sanki kendileri evlenecek.

Nihayet,ailelerin tanışacağı  güne karar veriliyor ve erkek tarafı kız evine davet ediliyor. Çikolatalar, çiçekler yaptırılıyor. Bu çok önemli konu... Çiçek nerden alındı, çikolata nerden yaptırıldı. Ne kadar pahalı olursa o kadar makbul. Bu ilk puan.

Sonra eve geldiklerinde, sıkıcı muhabbet başlar. Kimse kimseyi tanımıyor ne konuşulacak? Nasılsınız, iyi misiniz  sorularından sonra, hava durumundan başlıyor muhabbet. Aç televizyonu ya da interneti bak işte dimi? 

Kız verildi, sonra alışverişler başlıyor. Ve koşuşturma başlıyor.
Hayatında bir daha hiç giyilmeyecek şeylere, deste deste para harcanmaya başlıyor.  Nişan tuvaleti, özel fotoğrafçılar, ayakkabı, kuaför, süslü süslü pijamalar, terlikler, gecelikler, makyaj malzemeleri, aile içindekilere verilecek hediyeler için bohçalar,  takılacak takılar… 
Hele erkeklere alınan şu röbdeşambır mı ne, her neyse, onu sadece rahmetli, Hulusi Kentmen’in üzerinde hatırlıyorum. Sabah işe gidiyor adam yahu, onu giyip sabah uzun uzun keyif yapacak zaman mı var? Emekli olunca giyebiliyor bazıları ama o yaşta ki kilosuyla, yaşlandıktan sonra ki kilosu aynı kalmıyor ki, nasıl giysin? Kaldır at dolaba işte, hatıra kalsın.

Baktıkça o günleri hatırlarsın.  Zaten hepinizin gardrobunda vardır diye tahmin ediyorum.
Daha yeni başladı işkence, devam ediyor. Sabahtan akşama kadar çarşı, pazar. 
Bütün kadınlar alışverişe çok meraklıdır, hatta bunalıma giren kadın, para harcamadan çıkamaz o bunalımdan. Fakat bu nişan-düğün alışverişi stres yapıyor nedense. 
Bu işin en önemli kısmı da dedikodulu olan tarafı. Bazen bu aşamada nişan bile atılıyor, dedikodunun şiddetine göre, evlenmekten vazgeçenlerde çok oluyor.
Kız bilmem neyi beğenmemişte, yok annesi, yengesi birisi bir laf demişte, uzayıp gider. Hatta o kadar uzar ki, evlendikten yıllar sonra bile bu çarşı, pazarda yaşananlar unutulmaz. 

O arada yengede hayıflanır, “Bana almamışlardı, ona aldılar”. 
Bırak yenge yaa, bırak Allah aşkına! 
Evlilik tarihi yaklaşınca, bu sefer kına gecesi için alışveriş yapılması gerekecek. Sadece o gece giyeceği kına elbisesi, ayakkabısı, dağıtılacak süs eşyaları, mumları alınması lazım. Yüksek yüksek tepelere şarkısı, gelin ağlayana kadar da söylenecek ha! 
Gerçi artık ağlayan kınalı kız pek kalmadı, davetlilerden fazla göbek atıyorlar valla. Daha bir sürü yeni adetler çıkmış, ben onları pek takip edemiyorum artık, yetişmem mümkün değil. Sonra gelinlik, kuaför, fotoğraf, nikah şekeri, ev eşyaları, balayı işi başlıyor. 
Bitse de gitsek yani...
Gelinliğin altına giyilen beyaz ayakkabılarda, dolapta hatıra olarak, bir daha giyilmemek üzere yerini alıyor. Her şey dört dörtlük yapılmaya çalışılıyor ama kimse memnun olmuyor. Sonra birde çeyiz serme ve gösterme işi var.  Konu komşu çeyizi görüp te ne olacaksa? Ben kullanacağım o eşyaları, onlara ne diye göstermem gerekiyor anlamış değilim. 
Gelin ve damat dışında herkes eğleniyor, yine de kusur aranıyor. Yok, gelinliği güzel değilmiş, yok kiralıkmış, saçı başı, makyajı kötü olmuş, falan da filan da. ..
O kadar parayı, ıvır zıvır bir sürü şeye harcayacağına, topla o parayı git gez yahu. Neden milleti eğlendireceksin diye o kadar borca, harca, sıkıntıya giriyorsun.  Al nikah tarihini, bu kadar masrafın, çabanın içine girmeden git evlen, gel evine. Kime ne, sen evleniyorsun. Parası çok olanlara, nereye saçacağını bilemeyenlere lafım yok bu arada.  

İstersen arabanın plakasına yaz yine “Evleniyoruz, mutluyuz” falan gibi şeyler. 
Ben ne zaman bu yazıyı görsem gelin arabasında içimden “İyi halt ediyorsunuz” diyorum ya, neyse… Aslında boşanınca da yazılmalı plakaya yazı” Boşandık, özgürüz” diye. 
Sahi, evlenmeden önce bekarlığa veda partileri yapılıyor da, boşanınca neden evliliğe veda partisi yapılmıyor? Bence evlenirken yapılan parti daha dramatik. Boşanmakla, özgürlüğünü geri alıyorsun daha ne işte? Adı da “Özgürlüğe merhaba partisi” olabilir mesela.
Ben böyle kalabalık, gürültülü işleri nedense sevmiyorum. Yaşadık bizlerde böyle şeyleri ama hayatımın en kötü, çileli, yorucu günü olarak aklımda kaldı hep. Bir daha geri dönüp aynı günü yaşayacaksın deseler, asla kabul etmem. Koca etekli gelinliğin içinde, topuklu ayakkabılarla saatlerce ayakta kalmayı bir daha asla göze alabileceğimi sanmıyorum.

Bazen kaybolmuş geleneklerimizi özlüyoruz doğru ama artık bazı değişmesi gereken şeylerin de değişmesi gerekiyor bence. Sonu gelmez bu eziyetin sadeleşmesi lazım. Kırk gün kırk gece düğün masallarda kalsın. 
Bitmiyor bu ritüel bir türlü. Günden güne de abartılır hale geliyor. Bir de bebek olunca başlıyor bir gösteri. Bebek odaları hastaneden başlayıp, eve kadar süsleniyor. Kapı süsleri, nikah şekeri gibi şekerler, çiçekler, uzayıp gidiyor. Yine dünya kadar masraf. Buralara harcanacak paraları bebeğin banka hesabına yatırsalar bence daha iyi ederler ama ne diyeyim, keyif ve karar yapanlara ait.

Bakalım ilerleyen zamanlarda daha neler icat edilecek? Memleketin taşı toprağı altın, birileri daha nelerden para kazanacağını planlıyordur muhakkak. Biz de modaya uymak adına, yaparız her türlü saçmalığı. Şanımız olsun.
 
Nişanlanacak, sözlenecek, evlenecek olan adaylara, bebek bekleyen herkese mutluluklar ve kolaylıklar diliyorum. 
Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi