Ekrem Gökhaner
Merhaba Haberdar okurları...
Yenilenebilir enerji alanında yıllardan beri yatırım ve girişimleri olan biri olarak, bu sektördeki potansiyeli, alınması gereken aksiyonları, sektörel durumu, dünya genelindeki gelişmeleri ve Türkiye'nin karşılaştığı fırsatları ve riskleri; depolamalı sistemler, iklim değişikliği ile mücadele, karbon piyasası ve vergilendirme sistemleri vb açılarından değerlendirmelerle siz değerli okuyucuların karşısında olacağım.
Enerji, teknoloji, ekonomi, finans, uzay, savunma ve daha birçok alanda paradigma değişikliği yaşanıyor. Endüstri 4.0, Yapay zeka, yeşil dönüşüm, blokzincir teknolojisi, elektrikli araçlar vb alanlarda söz sahibi olmayan ülke ve şirketlerin geleceğin şekillenmesinde çok fazla söz hakkı olmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu treni kaçırma ülkelerin 50 yılına mal olabilir. Ülke olarak bu dönüşümün merkezinde yer almadığımız ve bu teknolojilerin sahibi olmadığımız takdirde geçmişteki izleyici rolümüz yine değişmeyecektir.
Dünya enerji ihtiyacını karşılayan fosil yakıt rezervi hızlı bir şekilde azalmaktadır. Araştırmalar önümüzdeki 20-30 yıl içinde petrol rezervlerinin büyük ölçüde tükeneceğini ve gerekli enerji ihtiyacının karşılanamayacağını göstermektedir. Biraz kullandığımız enerjinin yenilemeyen cinsten oluşu biraz da ekolojik kaygılardan dolayı yeni ve yenilenebilir enerji türlerine ihtiyaç duyuyoruz. Projeksyonlara göre 2060 yılında dünya enerji ihtiyacının yaklaşık %60’ı yenilenebilir kaynaklardan karşılanacaktır. Dünya Bankası tahminlerinde güneş enerjisi sektörünün ticari hacmi önümüzdeki 30 yıl içinde 4 trilyon USD olarak yer almaktadır. Yeşil ekonominin önemini anlatmak için bu noktada, Dünya Bankasının geçtiğimiz ay başında Türkiye’ye sağlayacağı 18 milyar dolar finansmanın önemli ayağının yenilenebilir enerji, yeşil dönüşüm, iklim değişikliğiyle mücadele gibi alanlar olacağını hatırlatmak yeterli olur.
İthalatının önemli payının enerjiden oluşan Türkiye’de enerji dış ticaret açığı 2022 yılında 81,1 milyar dolara çıkarak tarihi yüksek seviyeye ulaştı. Enerji ithalatının milli gelire oranı rekor kırarak yüzde 11’e yükseldi. Enerji fiyatlarındaki dalgalanmalarla birlikte enerji ithalatının ülke ekonomisi ve cari işlemler dengesi üzerindeki etkilerini göz önünde bulundurduğumuzda, enerji arzı güvenliğinin kaynak, ülke ve zaman esnekliğinin sağlanmasının ve yerli kaynakların artırılarak enerjide ithal bağımlılığın azaltılması hayati önem kazanıyor.
Enerji kaynaklarının dönüşümü çağında, Türkiye'nin yenilenebilir enerji alanındaki potansiyeli oldukça önemli bir rol oynuyor. Güneşten rüzgâra, hidroelektrikten biyoenerjiye kadar geniş bir yelpazede bulunan yenilenebilir enerji kaynakları, Türkiye'nin enerji bağımsızlığını artırırken uluslararası anlaşmalar çerçevesinde çevresel etkileri azaltma taahhüdümüzü teyit edecektir. Türkiye'nin yenilenebilir enerjideki olan bu potansiyeli, sadece enerji arzını çeşitlendirme ve enerji güvenliğini artırmakla kalmayacak, aynı zamanda 2053 net sıfır emisyon vizyonunun gerçekleşmesini ve yeşil ekonomiye geçişi hızlandıracaktır. Türkiye proaktif bir yaklaşım ve önemli bir farkındalıkla yenilenebilir enerji kurulu gücünü geçtiğimiz 10 yıl içinde üç kat artırdı. Toplam elektrik üretimindeki yenilenebilir enerji payını yüzde 50 oranlarına yaklaştırdı.
Burada duralım ve genel bir bakış açısı ile kendimizi sınırlandırıp ayrıntılı analizleri önümüzdeki yazılara bırakalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.