Mehmet Mert
En büyük güvenceleri % 50 oya inançları!
Yayınlanma:
Bir zamanlar astığı astık kestiği kestik bir padişah varmış.
Bu padişahın her dediğini, her emrini, her yaptığını da kanunlaştıran ve halka ballandıra ballandıra anlatan bir yaveri varmış.
Padişah patlıcanı çok severmiş.
Yaver her yerde patlıcanın faydalarından, güzelliklerinden, damak tadından falan bahseder, herkesi patlıcan yemek için ikna edermiş.
Gel zaman git zaman padişah patlıcandan bıkmış ve bir daha benim soframa patlıcan getirenin kellesini alırım demiş.
Yaver bu sözü duyar duymaz anında bu defa her yerde patlıcanın zararlarından ve yenmemesi gerektiğinden falan bahsetmeye başlamış.
İnsanlar; arkadaş düne kadar patlıcanı ballandıra ballandıra anlatıyordun. Ne oldu şimdi patlıcan yiyeni nerede ise orada öldüreceksin.
Yaverin bu lafı söyleyenlere cevabı hazırdı; arkadaş ben patlıcanın değil, kralın veya padişahın yaveriyim!
*
Dün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile buluştuk.
Bakan bey; cumhurbaşkanlığı sistemini anlatmaya çalışırken bu fıkrayı anımsadım bir ara.
Öncelikle Bakan Mehmet Müezzinoğlu'ndan çok kısa bahsetmek gerekirse, kesinlikle tırnakları ile kazıyarak oralara gelmiş, her şeye rağmen oralarda tutunmuş, AK Parti'nin İstanbul il başkanı olmasına rağmen, Edirne demişler gitmiş oradan milletvekili seçilip gelmiş, Bursa demişler gidip seçilip gelmiş, şu bakan demişler yapmış, bu bakan demişler itiraz etmemiş, bekle demişler beklemiş.
Ve şu anda da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı gibi önemli bir bakanlıkta görev yapmaya çalışıyor.
Bölgemizin Mehmet Ağabeyi olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu tanıdığım en kibar ve hoşgörü sahibi siyasilerden de bir tanesi. Bakan beyin hakkını verdikten sonra gelelim tesbitlerimize.
*
Ne diyorduk; Müezzinoğlu referandumda oylanacak cumhurbaşkanlığı sistemini anlatmaya başladığında kafamda üç şey netleşti.
Birincisi sonsuz ve sorunsuz itaat, ikincisi yüzde 50 gerçeği, üçüncüsü ise güçlü olmak için gücün yanında yer almak.
Bu üç şeyi sırası ile yorumlamaya çalışacağım.
Önce sonsuz ve sorunsuz itaat; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün hangi yasayı, hangi tasarıyı, hangi değişikliği gündeme getirirse getirsin Erdoğan'a kesinlikle parti içerisinden itiraz edecek bir kişi olacağını zannetmiyorum.
Oldu da bu itiraz gerçekleşti.
Oldu da hayır efendim öyle değil böyle olmalı gibi bir talep geldi.
Oldu da kendi fikrini ve doğrusunu gündeme getirmeye kalkan bir parti yöneticisi oldu.
İşte önemli olan o andan sonra olacaklar.
Ne yazık ki o andan sonra i kişinin bir daha parti kanadında ve devlet yönetiminde bir daha bir önemli göreve getirilmeyeceğini çok net söyleyebiliriz.
*
İkincisi yüzde 50 orana inanmak; referandumda halkın oylarına sunulacak olan cumhurbaşkanlığı sisteminde Ak Partililerin kesinlikle ve kesinlikle güvendikleri en önemli dayanak partinin ülke genelinde ortalama yüzde 50 oya sahip olduğu gerçeği veya ihtimali.
Nasıl olsa halkın çoğunluğu bizim yanımızda.
Nasıl olsa halk Erdoğan'ın her ortaya sürdüğü değişikliğe fazla itiraz etmiyor.
Nasıl olsa rakiplerimizin oy oranları (CHP % 25, MHP % 15 ve HDP % 10) ortada.
Nasıl olsa rakiplerimizin bir araya gelme ihtimali çok ayıf.
Hele hele bu süreçte (referandum) MHP yönetimi de bizimle hareket ettiğine göre korkacak hiçbir durum görünmüyor.
İşte Adalet ve Kalkınma Partisi'nin en üst düzeydeki yöneticisinden sıradan üyesine veya oy veren kesimine kadar herkesin kafasına kesinlikle bu saptamalar yerleşmiş durumda.
Bu saptama veya bu inanç, bu kalıp, bu dayanak, ben böyle diyorum siz ne derseniz deyin, olduğu sürece ise bugün referandum yarın halkın önünde ne gelirse gelsin adamlar halktan bu oylamaya bir itiraz geleceğini akıllarından bile geçirmiyorlar.
*
Son olarak; güçlü olmak için gücün yanında yer alma inancı.
Bu inanç da partinin bütün kademelerine, yöneticilerine, üyelerine, partili belediye başkanlarına, il, ilçe ve belde yöneticilerine, hatta sıradan oy veren gönüllülerine o kadar işlemiş ki.
Adeta az da olsa farklı görüş ve fikir üretenler, farklı ses çıkaranlar, farklı davranışlar sergileyenler mevcut sistemden dışlandıklarını hissettikleri gibi, dünyanın sonunun geldiğini düşünenler olduğunu bile söylersek fazla abartmış olmayız sanırım.
*
Bu üç gerçek devam ettiği sürece, Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'ne liderlik ettiği sürece, muhalefet partilerinde yönetim veya söylem değişikliği yaşanmadığı sürece, Türkiye'nin yurttaşlık profili değişmediği sürece önümüzdeki en az bir kaç seçimde çok fazla seçim değişikliği yaşamayacağımızı da söylemek mümkün.
Bakan Müezzinoğlu her ne kadar konuşmasında; “Bu bir parti seçimi değil. Vatandaş ülkenin 50-100 yıl sonrası sistemi için bir tercih yapacak, milletin gelecek kaderiyle ilgili olacak. Burada HDP'nin, MHP'nin, CHP'nin
ve Ak Parti'nin içinden de evet hayırlar olacak” dese de Ak Parti kanadı şimdiden referandumda en az yüzde 55 evet çıkacağına inanıyor.
Muhalif kesim ne yapıyor dersiniz; adamlar mutfağa girmişler, beğenelisin beğenilmesin bir menü hazırlamışlar, servise hazır hale getirmişler...
Eeee.
Muhalif kesim ise 'hayır bu yemeği yemeyin, yiyemezsiniz, yerseniz ileride karnınızı ağrıtır' diye bağırmaya başladı.
Bakalım halk önlerine gelen menüyü yeme tercihinde mi bulunacak yoksa tepsiyi mutfağa geri mi gönderecek...
Bakan Müezzinoğlu yerel medyaya söz verdi
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile hazır bir araya gelmişken yıllardır üzerine çalıştığımız, İstanbul Yerel Gazeteciler Derneği olarak Ankara'ya kadar gidip gerekli bakanlara, başbakana, parti genel başkanlarına verdiğimiz; 'Yerel Medya Mevzuatı' dosyasını da kendisine sunmuş bulunduk.
Türkiye'de mevzuatı olmayan tek sektör yerel basın.
İsteyen herkes mesleği ne olursa olsun, cumhuriyet basın savcılıklarına müracaat ettiğinde ertesi gün ya da aynı gün yerel (günlük, haftalık, aylık, yıllık) gazete, dergi çıkarabilmektedir. Adını soyadını yazamayanlar bile gazetecilik yapıp ve gazete çıkarmaktadır. Bunu ifade özgürlüğünün bir zorunluluğu gibi ya da temel ilkesi gibi değerlendirilebilir. Ancak teşebbüs özgürlüğü temelinde bir işletme acacak olsanız mevzuatı var. Mevzuatını, şartlarını yerine getirmeden, teşebbüs özgürlüğünün bir anlamı da yoktur.
Bu ve benzer teklifimizin daha da genişlitilip yasa teklifi olarak TBMM'ne verilmesini Sayın Bakana sunduk ve bu yönde söz aldık.
Bakalım bekleyip göreceğiz, dosyamızın takipçisi olacağız.
Umarım Bakan Mehmet Müezzinoğlu daha önce söz verenlerin aksine sözünün arkasında durur....
Bu padişahın her dediğini, her emrini, her yaptığını da kanunlaştıran ve halka ballandıra ballandıra anlatan bir yaveri varmış.
Padişah patlıcanı çok severmiş.
Yaver her yerde patlıcanın faydalarından, güzelliklerinden, damak tadından falan bahseder, herkesi patlıcan yemek için ikna edermiş.
Gel zaman git zaman padişah patlıcandan bıkmış ve bir daha benim soframa patlıcan getirenin kellesini alırım demiş.
Yaver bu sözü duyar duymaz anında bu defa her yerde patlıcanın zararlarından ve yenmemesi gerektiğinden falan bahsetmeye başlamış.
İnsanlar; arkadaş düne kadar patlıcanı ballandıra ballandıra anlatıyordun. Ne oldu şimdi patlıcan yiyeni nerede ise orada öldüreceksin.
Yaverin bu lafı söyleyenlere cevabı hazırdı; arkadaş ben patlıcanın değil, kralın veya padişahın yaveriyim!
*
Dün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile buluştuk.
Bakan bey; cumhurbaşkanlığı sistemini anlatmaya çalışırken bu fıkrayı anımsadım bir ara.
Öncelikle Bakan Mehmet Müezzinoğlu'ndan çok kısa bahsetmek gerekirse, kesinlikle tırnakları ile kazıyarak oralara gelmiş, her şeye rağmen oralarda tutunmuş, AK Parti'nin İstanbul il başkanı olmasına rağmen, Edirne demişler gitmiş oradan milletvekili seçilip gelmiş, Bursa demişler gidip seçilip gelmiş, şu bakan demişler yapmış, bu bakan demişler itiraz etmemiş, bekle demişler beklemiş.
Ve şu anda da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı gibi önemli bir bakanlıkta görev yapmaya çalışıyor.
Bölgemizin Mehmet Ağabeyi olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu tanıdığım en kibar ve hoşgörü sahibi siyasilerden de bir tanesi. Bakan beyin hakkını verdikten sonra gelelim tesbitlerimize.
*
Ne diyorduk; Müezzinoğlu referandumda oylanacak cumhurbaşkanlığı sistemini anlatmaya başladığında kafamda üç şey netleşti.
Birincisi sonsuz ve sorunsuz itaat, ikincisi yüzde 50 gerçeği, üçüncüsü ise güçlü olmak için gücün yanında yer almak.
Bu üç şeyi sırası ile yorumlamaya çalışacağım.
Önce sonsuz ve sorunsuz itaat; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün hangi yasayı, hangi tasarıyı, hangi değişikliği gündeme getirirse getirsin Erdoğan'a kesinlikle parti içerisinden itiraz edecek bir kişi olacağını zannetmiyorum.
Oldu da bu itiraz gerçekleşti.
Oldu da hayır efendim öyle değil böyle olmalı gibi bir talep geldi.
Oldu da kendi fikrini ve doğrusunu gündeme getirmeye kalkan bir parti yöneticisi oldu.
İşte önemli olan o andan sonra olacaklar.
Ne yazık ki o andan sonra i kişinin bir daha parti kanadında ve devlet yönetiminde bir daha bir önemli göreve getirilmeyeceğini çok net söyleyebiliriz.
*
İkincisi yüzde 50 orana inanmak; referandumda halkın oylarına sunulacak olan cumhurbaşkanlığı sisteminde Ak Partililerin kesinlikle ve kesinlikle güvendikleri en önemli dayanak partinin ülke genelinde ortalama yüzde 50 oya sahip olduğu gerçeği veya ihtimali.
Nasıl olsa halkın çoğunluğu bizim yanımızda.
Nasıl olsa halk Erdoğan'ın her ortaya sürdüğü değişikliğe fazla itiraz etmiyor.
Nasıl olsa rakiplerimizin oy oranları (CHP % 25, MHP % 15 ve HDP % 10) ortada.
Nasıl olsa rakiplerimizin bir araya gelme ihtimali çok ayıf.
Hele hele bu süreçte (referandum) MHP yönetimi de bizimle hareket ettiğine göre korkacak hiçbir durum görünmüyor.
İşte Adalet ve Kalkınma Partisi'nin en üst düzeydeki yöneticisinden sıradan üyesine veya oy veren kesimine kadar herkesin kafasına kesinlikle bu saptamalar yerleşmiş durumda.
Bu saptama veya bu inanç, bu kalıp, bu dayanak, ben böyle diyorum siz ne derseniz deyin, olduğu sürece ise bugün referandum yarın halkın önünde ne gelirse gelsin adamlar halktan bu oylamaya bir itiraz geleceğini akıllarından bile geçirmiyorlar.
*
Son olarak; güçlü olmak için gücün yanında yer alma inancı.
Bu inanç da partinin bütün kademelerine, yöneticilerine, üyelerine, partili belediye başkanlarına, il, ilçe ve belde yöneticilerine, hatta sıradan oy veren gönüllülerine o kadar işlemiş ki.
Adeta az da olsa farklı görüş ve fikir üretenler, farklı ses çıkaranlar, farklı davranışlar sergileyenler mevcut sistemden dışlandıklarını hissettikleri gibi, dünyanın sonunun geldiğini düşünenler olduğunu bile söylersek fazla abartmış olmayız sanırım.
*
Bu üç gerçek devam ettiği sürece, Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'ne liderlik ettiği sürece, muhalefet partilerinde yönetim veya söylem değişikliği yaşanmadığı sürece, Türkiye'nin yurttaşlık profili değişmediği sürece önümüzdeki en az bir kaç seçimde çok fazla seçim değişikliği yaşamayacağımızı da söylemek mümkün.
Bakan Müezzinoğlu her ne kadar konuşmasında; “Bu bir parti seçimi değil. Vatandaş ülkenin 50-100 yıl sonrası sistemi için bir tercih yapacak, milletin gelecek kaderiyle ilgili olacak. Burada HDP'nin, MHP'nin, CHP'nin
ve Ak Parti'nin içinden de evet hayırlar olacak” dese de Ak Parti kanadı şimdiden referandumda en az yüzde 55 evet çıkacağına inanıyor.
Muhalif kesim ne yapıyor dersiniz; adamlar mutfağa girmişler, beğenelisin beğenilmesin bir menü hazırlamışlar, servise hazır hale getirmişler...
Eeee.
Muhalif kesim ise 'hayır bu yemeği yemeyin, yiyemezsiniz, yerseniz ileride karnınızı ağrıtır' diye bağırmaya başladı.
Bakalım halk önlerine gelen menüyü yeme tercihinde mi bulunacak yoksa tepsiyi mutfağa geri mi gönderecek...
Bakan Müezzinoğlu yerel medyaya söz verdi
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile hazır bir araya gelmişken yıllardır üzerine çalıştığımız, İstanbul Yerel Gazeteciler Derneği olarak Ankara'ya kadar gidip gerekli bakanlara, başbakana, parti genel başkanlarına verdiğimiz; 'Yerel Medya Mevzuatı' dosyasını da kendisine sunmuş bulunduk.
Türkiye'de mevzuatı olmayan tek sektör yerel basın.
İsteyen herkes mesleği ne olursa olsun, cumhuriyet basın savcılıklarına müracaat ettiğinde ertesi gün ya da aynı gün yerel (günlük, haftalık, aylık, yıllık) gazete, dergi çıkarabilmektedir. Adını soyadını yazamayanlar bile gazetecilik yapıp ve gazete çıkarmaktadır. Bunu ifade özgürlüğünün bir zorunluluğu gibi ya da temel ilkesi gibi değerlendirilebilir. Ancak teşebbüs özgürlüğü temelinde bir işletme acacak olsanız mevzuatı var. Mevzuatını, şartlarını yerine getirmeden, teşebbüs özgürlüğünün bir anlamı da yoktur.
Bu ve benzer teklifimizin daha da genişlitilip yasa teklifi olarak TBMM'ne verilmesini Sayın Bakana sunduk ve bu yönde söz aldık.
Bakalım bekleyip göreceğiz, dosyamızın takipçisi olacağız.
Umarım Bakan Mehmet Müezzinoğlu daha önce söz verenlerin aksine sözünün arkasında durur....
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.