Feza Behiye Kaya


Yıl 2002.

Haberdar yeni kurulmuş, emekleme döneminde.

Telefonum çalıyor güzel Türkçe ile konuşan güzel sesli bir bayan sesi geliyor kulağıma.

Önce HABERDAR’ı çok beğendiğini ardından kabul edersem Silivri temsilcimiz olmayı teklif ediyor.

Neden olmasın diyorum ve anlaşıyoruz.

Yaklaşık üç yıl Silivri temsilciliğimizi yapıyor Feza.

 

O zamanlar haftalık olarak yayınlanan HABERDAR’a her sayı en az bir röportaj, 3-4 haber veriyor Feza ve her sayı da köşe yazısı yazıyor.

Fakat bir sorun vardır, Feza aynı zamanda Dünya gazetesi Silivri temsilcisi olduğundan o gazete ile anlaşmaları gereği isminin başka bir gazetede geçmemesi gerekiyor.

Köşenin adını TEPEGÖZ koyuyoruz. Yazarın ismi ise Fatma Sarıbıyık.

Fatma ile Feza tanıştırdı beni.

Basın dünyası ile de o tanıştırmıştı zaten.

Aynı yıllarda bizim Fatma, Feza’nın reklam sorumlusu olarak Dünya gazetesi Silivri bürosunda çalışıyormuş.

Biz Feza ile anlaşınca Feza HABERDAR’ın işlerini Fatma üzerinden yürüttü.

Yazıları Feza yazıyordu köşede Fatma Sarıbıyık ismi yazıyordu.

 

Fatoş kızdırmıştı…

 

Bir gün telefonum yine çalmış ve telefondaki ses Feza gergin bir ses tonuyla ‘Fatma’yı işten çıkardım. Sakın sana gelirse sen de işe alma. Çok kızgınım’ diyordu.

Hemen atladım Silivri’ye gittim.

Tabi o zamanlar Fatoş çok genç. Atlamış arkadaşlarıyla tatile gitmiş ve Feza’ya da haber vermeyince kızcağız haklı olarak çok bozulmuş.

Daha o zamanlardan bile Fatoş, çok çalışkan olan çok reklam alan ve çok koşturan birisi olmasına rağmen bu hareketten sonra Feza onu işten çıkarmayı göze almıştı.

Çünkü Feza hayatta etik değerlere, saygıya, kurallara, davranışlara önem verirdi.

 

İyi bir dosttu…

 

Feza gazetecilik mesleğini de çok önemserdi. Arşiden bu gün bir yazısını sizinle paylaşacağım, daha o yıllarda bile son derece nitelikli yazılar kaleme alan, çevremizdeki gelişmelere ışık tutan ve aynı zamanda arkadaşlarını, dostlarını önemseyen, anımsayan güzel bir insandı Feza.

Fatoş onun rahatsız olduğunu söylediğimde hemen ertesi gün atladım Silivri’ye gittim. Yoğun bakımda ziyaret ettik ama o bizi fark etmedi bile.

Çok üzülmüştüm.

45 yaşındayım hayatımda ilk defa Devlet hastanesinin yoğun bakım ünitesini görüyordum.

Feza ile birlikte onlarca insan aletlere bağlı umut bekliyorlardı.

 

Işıklar içinde yat Feza…

 

 

 

 

İşte bu güzel insan genç yaşta aramızdan ayrıldı.

HABERDAR ilk kurulduğu yıllarda gazetemizin ilk Silivri temsilcisi olan  Feza Behiye Kaya’nın cenazesi yarın(16 Ocak 2014) Cuma Namazı'na müteakip Piri Mehmet Paşa Camii'nde kılınacak cenaze namazının ardından Yeni Mezarlığa defnedilecek.

Bu son yolculuğunda Feza’nın yanında olacağız.

En son 12 Ekim 2013 günü doğum günümde ‘iyi ki doğdun dostum seni tanımak çok güzel.............:=) diye yazmış ben de O’na; ‘Teşekkürler seni tanımak daha bi güzel canım benim...’ demişim.

Daha sonra da doğum günü paylaştığım bir fotoğrafı almış altına da ‘Satmışım zararını’ yazmış…

 

Güle güle Feza arkadaşım. Güle güle güzel insan. Işıklar içinde yat. Mekanın cennet olsun.

İnan senden sonra bu yalan dünyada kalan ve senden sadece belli bir zaman sonra göçüp gidecek olan bizler; sadece ve sadece senin kadar güzel insan olabilmek için yaşıyoruz….

 

***

 

İşte bu güzel insanın kaleminden çıkan HABERDAR’da 2002 yılında yayınlanan bir yazısı:



 

Demokrat padişahlar bir kez daha sınavda!..

 

Her hafta bu köşeyi yazma sorumluluğu omzuma çöktüğünde, acaba hangi konuya ışık tutsam da yapılan hataları hasbel kader görebilmemizi kolaylaştırsam diyorum ister istemez. İlle de eleştirmek değil tabii ki amaç ama, eleştiri olmadan da bir şeyleri fark edemiyoruz maalesef. Kişisel otokontrolümüz bize öğretilmediği için hep birilerine atıyoruz topu. Bence artık iğneyi kendimize batırmanın zamanı geldi de geçiyor. Bu yazıyı okuyunca sizden dileğim ‘acaba ben kimin padişahıyım’ diye düşünmeniz. Çünkü bu çarpıklığın küçük çapta da olsa biz de bir parçasıyız.

Yarın yine ‘kader anı’, yine bir ağır yükle gideceğiz sandıkların başına. Bu gidişte kaçımız objektif olabileceğiz, kaçımız dağıtılan promosyonları, vaadleri, ‘acaba ben ne kazanabilirim’ i bir kenara bırakıp, ülke adına gelecek nesiller adına sağduyulu bir karar verebileceğiz. Veya hangi hedef bizi bunlara götürebilecek???

Biraz maziye gidelim isterseniz. Doğduk, ilk çığlıkla yedik tokadı. Sonra daha konuşmadan, sadece gözlemleme aşamasında ‘o cıs, bu kaka’ diye çatık kaşlarla, bazen atılan tokatlarla sindirildik. Evde anne ve babamızdı padişahımız.

Evlenene kadar yaklaşık ömrümüzün 1/3’ünü bize ait olmayan mekanlarda geçirdik. Sonra bir kaçış dedik evlendik, kendi evimizde baskın olan karaktere yenildik. Düzgün paylaşamadık evimizi sevdiklerimizle, biz de anne baba olduk ve biz de ‘cıs’ dedik, ‘kaka’ dedik çocuklarımıza.

Okula gittik, öğretmenler, müdürler oldu padişahlarımız. Herhangi bir kamu kuruluşuna gittik işimizi düzgün yaptırabilmek, padişahları tanımaktan geçti. Haklarımızı aradık ‘amcan dayın var mı’ dediler. İşe girmek istedik, işi yapabilme kapasitemizin önemli olmadığını öğrettiler. Terfi etmek istedik, ‘hangi siyasiyi tanıyorsun’ dediler. Rüşvet almak istemedik, yerimizden oluverdik. Hastalandık doktora gittik, iyi bir tedavi olmak adına en azından personelden bir tanıdık bulmak zorunda bırakıldık. En kıytırıktan sınavlara girdik, başarımızı kanıtlayamadık.

Paylaşmayı öğrenmemişken, bireysel davranışlarımız, bireysel başarılarımız önemsenmemişken 5 yılda bir birileri çıkıp, ‘siz önemlisiniz, kullanacağınız oylar bizim için önemli, bireysel kararınız toplumumuzun kararı için önemli’ derken, biz ne derece önemimizi farkedip, ne derece doğru karar verebileceğiz. Hiç öğrenmediğimiz bir konuda, hiç önemsenmemiş bireyler olarak, ne kadar doğru ve sağlıklı düşünebileceğiz.

Evet tabii ki biz önemliyiz, hem de doğduğumuz günden itibaren. Ama keşke en başından bu hissettirilseydi ve bizler de gerçek kararlarımız ile etki altında kalmadan göğsümüzü gere gere gitseydik sandık başına. Ve çıkan sonuç karşısında rahat uykular uyuyup, hiç siyaset konuşmasaydık günlük sohbetlerimizde. Bilseydik ki devlet sağlam ellerde, işimize-ailemize-başarımıza yorsaydık kafamızı.

Ne dersiniz!... Siz hangi padişahsınız!...

Önceleri!...

Küçük bir çocuktan çook önceleri

Her çocuk gibi ürkek bakardı gözbebeklerim…

Ve her çocuk gibi isyan ederdi bedenim büyümekten yana.

 

Oyunlar oynardık sokaklarda kaygısızca

Hiç bitmezdi hayallerimiz

Gün geldi büyüdük, kocaman oldu bedenlerimiz.

 

Hala ürkek bakıyor gözbebeklerimiz.

Yine oyunlar oynuyoruz caddelerde.

Ama hiç kalmadı hayallerimiz…

 

 

twitter.com/MehmetMert1

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Mert Arşivi