Mehmet Mert
İstanbul’un yükü ağır
Temel ile Dursun ortak olur.
Dursun dönerek Temel’e ‘Ha uşağım bana güvenebilirsin. Ben seni hiç aldatmam’ der.
Temel ise Dursun’a ‘Ola uşağım sen beni bir sefer aldatırsan Allah senin belanı versin. Sen beni iki defa aldatırsan Allah hem senin hem benim belamı versin. Ama sen beni üç defa üst üste aldatırsan senin bir günahın yok. Allah benim belamı versin’
***
Bu fıkramızın da ana konusu olduğu gibi şayet aynı hatayı daha önce deneyim yapmanıza rağmen devam ettiriyorsanız kusura bakmayın aklınızdan zorunuz var her halde.
Dostlarım bilir bu fıkrayı çok sık anlatırım hep.
Sebebi basit.
Hayatta o kadar tecrübe edeceğimiz olaylar var ki.
Hani cezaevlerinin duvarlarına yazan; buraya bir defa gelen eşek, iki defa gelen eşek oğlu eşektir’ sözünde anlatıldığı gibi.
***
Tamam farkındayım fazla uzattım.
Konuya geleyim artık.
Efendim malumunuz İstanbul’da yaşıyoruz.
Yaklaşık 20 milyon insanımızı barındıran şehir İstanbul’da.
İşte istisna günleri ve özellikle bayramlarda şu 20 milyon insanın çoğu bu şehri terk ettiğinde diğer şehirlerin vay haline.
Yolların vay haline.
Bu insanları ağırlayanların vay haline olduğu gibi.
Boşalan İstanbul’da sefa sürmekte biraz kafayı çalıştıranlara düşmekte.
***
Ben de öyle yaptım.
Daha önceleri defalarca bayram tatillerinde İstanbul dışına çıktığımda perişan olduğum için, bu bayram evde kaldım.
Çoktandır ziyaret etmediğim eş, dost, akraba büyüklerimi ziyaret ettim.
Arayamadığım dostlarımı aradım.
İlgilenemediğim bazı ev işleri ile ilgilendim.
Ve en önemlisi iki gün boyunca İstanbul’u kazan kepçe dolaştım.
Başka zaman dilimlerinde saatlerce gidemediğim yolları 3-5 dakikada gitmenin keyfini yaşadım.
***
Rumeli Fener’inden girdim.
Florya sapağından çıktım.
Yalıköy’den girdim.
Kadıköy’den çıktım.
Bir ara düştüm; Bebek, Nişantaşı, Ortaköy, Fulya, Osmanbey, Haliç, Şişhane, Tophane…
10-15 dakikada İstanbul’un ortasında filinkattım.
Boş sokaklarda daha önce görmenin mümkün olamadığı duvarları seyrettim.
Kaldırımlara baktım.
Taşların rengini fark ettim.
Arife günü başlayan turumuz bayramın ikinci günü yine trafiğin artması ile son buldu.
Başbakan Tepecik’e gelmiş, Akgün 1 doları kapmış!
Sonra bölgemizdeki bayramlaşmalardan haber aldım.
Mesela Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, yaklaşık 2 ay önce trafik kazasında hayatını kaybeden AK Parti Büyükçekmece Belediye Meclis Üyesi Recep Alpaslan'ın ailesini ziyaret ettiğini öğrendim.
Aferin doğrusu.
İşte zaten bayramları anlamlı kılanlar bu tür nezaket olaylarıdır.
Daha sonra Başbakanın kısa süre önce hayatını kaybeden partililerin çoğuna benzer ziyaret yaptığını öğrendim.
Diğer parti genel başkanlarından da bu tür incelikleri bekleriz.
Bu arada Büyükçekmece’nin bayram kutlamalarında simgesi haline gelen, Recep Hoca lakabı ile tanınan Recep Karamaz’ın yıllardır bayramlarda dağıttığı bayram kesesini bu yıl da Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün kapmış.
Konudan habersiz bu yıl ilk defa ilçede bayram kutlaması yaşayan Büyükçekmece Kaymakamı Mustafa Hulusi Arat ise keseyi kaptırmış.
Her yıl protokole verdiği bayram kesesinin içerisine 5 dolar bırakan Recep Hoca, bu yıl ekonomik durumunun iyi olmamasından dolayı bu rakamı 1 dolara çektiğini söyledi.
Anlayacağınız bayram keslerimiz 5 dolardan 1 dolara gerilediğine göre durumumuz pek iç açıcı değil.
***
Neyse bayram ertesi yazımızı şöyle tamamlayalım.
İstanbul’un yükü hakikaten çok ağır.
Allah’tan bu ülkenin bir İstanbul denen şehri var.
Yaklaşık 20 milyon insanımıza ekmek kapısı olan, iş veren, aş veren, yuva veren bir şehrimiz var.
Bayramı İstanbul dışında geçiren okurlarımız bu söylediklerimi daha iyi anlayacaklardır.
Aksi halde İstanbul’un bu ağır yükünü bu ülke nasıl taşırdı bilemiyorum…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.