Marjinal çapulcular direnmeye devam ediyor!



Yazımıza başlamadan önce şu uyarıyı yapalım.
Türkiye’de sebebi şu ya da bu demokratik bir eylem başlatanlar ile bu ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışanları bir ayıralım.
Kaç gündür bölgemizde de tanık oluyoruz.
Bir tarafta masumane eylemler yaparak kendilerine haksızlık yapıldığını, Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarında, kin, nefret, öfke olduğunu, tek adam rejimine doğru ilerleyen politik tutumu protesto eden bir kesim var.
Diğer tarafta DURUMDAN VAZİFE ÇIKARMAYA müsait kötü niyetli kişiler var.
Önce bu iki kesimi bir birinden ayıralım.

Sonra gündemimizde bu eylemler varken diğer yerel gündem maddelerimizi biraz ertelediğimizi söyleyerek bu günlerde bu olayı neden işlediğimize gelen eleştirilere şöyle seslenelim; Halkın haber alma hakkı, anayasal bir haktır. Habercinin görevi de hiçbir aidiyet ve sadakate öncelik tanımadan bu hakkın gereğini yerine getirmek. Haber saklanamaz, görmezden gelinemez, üstü örtülemez. Kamuyu ilgilendiren her türlü haberi yazmak bir gazetecinin en büyük sorumluğudur.

Daha sonra ise şu direniş yürüyüşlerinin sebebinin sadece Gezi Parkı meselesi olmadığını bir kez daha söyleyelim. Alkol yasası, sigara yasağı, 29 Ekim, 19 Mayıs, 23 Nisan kutlamaları, TC’nin silinmesi, Başbakan Erdoğan’ın Fethullah Gülen’i bile kızdıran tek adam tavırları biriken bir enerjiyi dışa vuruşudur bu direnişler.

Daha önce CHP Lideri Kılıçdaroğlu oraya kaç kişiyle çıkacak? Ben istesem bir milyon kişi ile Taksim’e çıkarım diye açıklama yapan Başbakan Erdoğan dün yine canlı yayında ‘Evlerinde Türkiye’nin yüzde ellisini zorla tutuyoruz’ diyerek, üstü kapalı tehdit savurmaya devam ediyor.
Direnişlerin tek sebebi var ise o da Başbakan Erdoğan’ın halkın bir kesimini kızdıran açıklamalarıdır. Erdoğan'ın son günlerde Türkiye'nin yaşam tarzını kendisine benzetme çabaları açıkça görüldü, gözlemlendi ve bir takım kesimleri ayağa kaldırdı.
Ayyaş, üç beş çapulcu, kendini bilmez gibi tavırlar ile halkın bir kesimini ötekileştirmek bakalım bu gerginliği nereye kadar götürecek?
Bütün bu açıklamalar tek başına başlı başına eylem sebebi, protesto sebebi, direniş sebebi değil midir?


Şimdi gelin, hadi bizler olayı yanlış okuyoruz diyerek, bizim dışımızda; yabancı basın, Cumhurbaşkanı, AKP’ye yakın medya mensupları son günlerdeki eylemlere ne yorum yapmışlar bir irdeleyelim.


Bakın SABAH yazarı Yavuz Donat: Yogunluk var…!

Yavuz Donat  bu günkü yazısında ne demiş:
Meşhur sözdür... "Her sakallıyı deden sanma."
Taksim'de... Veya yurdun başka yerinde... Her "Ağacımı kesme" diyeni de
"Örgüt üyesi" zannetme.
Doğrudur, içlerine "Kötü niyetliler" de karışacaktır.
Eylem "Uzadıkça" provokatörlerin sayısı artacaktır.
Ama... "Üç buçuk art niyetliye" kızıp, binlerce insana ‘terörist muamelesi’ yapılamaz..!

Projeyi durdurma kararı verdi. Bir "Devlet büyüğü" sordu:
- Bu karar neden daha önce verilmedi? Diğer "Devlet büyüğü" ise kızdı:
- Bu kararı doğru bulmuyorum. Öteki "Devlet büyüğü" de şöyle dedi:
- Mahkemenin kararı doğrudur. Bunlar "Yüksek sorumluluk
makamlarında" oturanların sözleri.
1. Siyaset sektöründe ya "Yorgunluk" var... Önerimiz "Biraz tatil."
2. Ya da... "Erken konuşma" hastalığı...
Önerimiz "Aman sabır."
3. Bir de şu var...
Siyasetçi "Öfkeli." Önerimiz "Hişt hişt sakin ol, sinirlerine hakim ol…!


New York Times Gazetesi: Gezi Parkı olaylarına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği tepkiyi New York Times gazetesine başyazısını taşıdı. New York Times Editoryal Kurul imzasıyla ile yayınlanan başyazısında tutumunu eleştirdiği Erdoğan'ın “Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Yardımcısı ve İstanbul Belediye Başkanı“ gibi partisinin başka üyelerine “kulak asarak” yaklaşımını değiştirmesini istedi. NYT Editoryal Kurul, “İstanbul ve Türkiye’nin diğer kentlerinde üç günlük şiddetli protestolar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 10 yıllık iktidarına en ciddi meydan okumayı oluşturuyor” sözleriyle girdiği “Türkiye’deki Protestolar” başlıklı yazısında “On binlerce insanın sokağa dökülmesini tetikleyen meşru kaygıları ele almak yerine Erdoğan’ın eğilimi, şikayetlere orantısız güçle yanıt vermektir” yorumunu yaptı. Başbakan Erdoğan’ın, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı ve İstanbul Belediye Başkanı gibi partisinin başka üyelerine kulak asmasını” isteyen gazete, “Kargaşa’nın sürmesi durumunda Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığına ve ülkenin turizm destinasyonu olarak çekiciliğine zarar verebileceğinin” altını çizdi. Gazete başyazısını şu uyarılar ile noktaladı. “Sayın Erdoğan, üç seçim kazandıktan sonra iktidarı üzerindeki kontrolü kaybedecek gibi görünmüyor ama Arap Baharı devrimleri, patlamaya hazır bugünkü Ortadoğu’da siyasi talihin ne kadar hızlı değişebileceğini gösterdi. Bu tehlikeli anda Sayın Erdoğan ve partisi, ifade ve barışçıl toplanma özgürlüğüne ve çeşitilik arzeden bir nüfüsün ihtiyaçlarını karşılamaya olan bağlılıklarını göstermeli

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: Gül, "Herkesin kendi ülkesinde en geniş şekilde kendisini özgür hissetmesi gerekir. Bu çerçeve içerisinde demokrasiler dediğimizde demokrasilerle tabiki seçimlerle halkın iradesi ile herşey ortaya çıkar. Ama demokrasi demek sadece seçim demek de değildir. Bütün vatandaşlarımın büyük bir sağ duyu içerisinde hareket edeceklerini inanıyorum. Verilen bütün düşünceler okunmuştur, görülmüştür, not edilmiştir ve mesajlar da alınmıştır. Bütün vatandaşlarıma bu vesile ile sevgilerimi sunuyorum" diye konuştu" diye konuştu. 

Beyaz Saray, Türkiye'deki "Gezi Parkı" protestolarıyla ilgili yeni bir açıklama yaptı.
Beyaz Saray, Cuma günkü “itidal çağrısını” yinelerken, buna ek olarak “Türkiye’nin uzun dönem istikrarı, güvenliği ve refahının ifade, toplantı ve yürüyüş gibi temel haklarının güvence altına alınmasında olduğunu” belirtti. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Laura Lucas tarafından yapılan açıklamada, “Barışçıl gösteriler demokratik bir ifadenin ifadesidir. Güvenlik güçlerinin itidalli davranmasını ve bütün tarafların sükunetin sağlanması için çalışmasını bekliyoruz” denildi.

Lucas önceki gün yaptığı açıklamada da barışçıl halk gösterilerinin demokratik ifadenin bir parçası olduğunu belirtmişti. Beyaz Saray yetkilisi, "Kamu otoritelerinin sorumlu ve itidalli davranmalarını bekliyoruz" diye konuşmuştu.

Fehmi KORU: Yanlış hesap Taksim Meydanı’ndan dönmeli
Protestocuların iddia ettiği gibi, Taksim’in ortasına, bir AVM ve çok sayıda rezidans yapılmayacak mı? Öyleyse neden “Biz karar verdik, yapacağız” keskinliğinde konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan, hoş olmayan görüntüleri bir çırpıda değiştirecek, değişmediği taktirde protestoculara her geçen saatte artan sempatiyi tersine çevirecek kesin bir açıklama yapmıyor? İstanbul’u çok sevdiği bilinen bir kadronun böyle bir plana ‘Evet’ diyebileceğini düşünmek delilik; hem sonra halkıyla inatlaşmayı —haklı olsa bile— tercih etmeyecek bir kadro bu... Ben mi ne düşünüyorum? Vaktiyle protestolara katılmama bakmayın, sokak hareketlerinden, daha doğrusu o hareketlerin yol açtığı uğursuz sonuçlardan endişe ederim ben...

"HATA YAPTIK DİYEMEDİĞİ İÇİN..."

"Hata yaptık diyemediği için milleti daha fazla kızdırıyor"
Türkiye uzmanı Prof. Henri Barkey, hükümetin Gezi krizini “bu kadar kötü yönetmesinin herkesi çok şaşırttığını” söyledi.

ABD'de Pennsylvania'daki LeHigh Üniversitesi'nden Türkiye uzmanı Henri Barkey, Türkiye'deki protestoların kontrolden çıkmasını beklemediğini, "Taksim Erdoğan'ın Tahrir'i olabilir" yorumlarınının gerçekçi olmadığını belirtirken hükümetin "krizi kötü yönettiği" görüşünü de öne sürdü.
Barkey, “İlk Erdoğan'la şimdiki Erdoğan çok farklı” şeklinde konuştu.
Henri Barkey, Gezi protestoları ve hükümetin tutumunu BBC’ye değerlendirirken Türkiye'deki protestoların kontrolden çıkmasını beklemediğini belirterek "Bu eylemler sadece hükümete ve Erdoğan'a karşı değil muhalefete de karşı" dedi. Hükümetin “şu ana kadar krizleri iyi yönettiğini” söyleyen Barkey, “ama şimdi bu krizi bu kadar kötü yönetmesinin herkesi çok şaşırttığını” belirtti ve gösterilerin bir süre daha devam edeceği tahmininde bulundu.
"Eninde sonunda zararlı çıkan iki öğe var. Biri Başbakan ve hükümet. En büyük zarar görenlerden biri de muhalefet partileri. Doğru dürüst muhalefet olsaydı bunlar olmayacaktı” görüşünü öne süren Barkey, Taksim'deki olaylarla Mısır'da Hüsnü Mübarek'i deviren Tahrir meydanındaki olaylar arasında bağ kurulduğunun hatırlatılması üzerine şunları söyledi: "Bu Erdoğan'ın Tahrir'i değil. Türkiye'de işbaşında olan hükümet, demokratik yöntemlerle çok ezici seçim kazançlarıyla başa gelmiş bir hükümet. Bir rejim söz konusu değil. Hükümet seçime gitse yine kazanır. Ama oy kaybedebilir. Bence olayların çığırından çıkması gerçekçi değil. Ama hükümet şimdiye kadar iyi bir kriz yönetimi sergileyemediği için, açılan yaraları kendisi deştiği için, ‘Hata yaptık’ diyemediği için milleti daha fazla kızdırıyor." Barkey’nin Erdoğan'ın “sorunlarından biri de tek adam olması” görüşünü de savunduğu değerlendirmelerinde “İlk seçimi kazanan Erdoğan'la bugünkü Erdoğan arasında büyük fark var. İlk Erdoğan, başkalarıyla çok uyumlu bir şekilde çalışan bir insandı, bugün artık kimseyi dinlemiyor ve ihalelerden, gazeteleri kimin satın alacağına, reklamlara kadar her şeye karışıyor. Hem parti içi muhalefet hem de parti dışı muhalefet yok" savlarını da dile getirdi. 

twitter.com/MehmetMert1


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Mert Arşivi