Sevim Güney
Neyse halim, çıksın falım
Yayınlanma:
Çoğumuzda, bir fal merakı vardır. Geleceği öğrenmek isteğiyle, kahve falı, tarot, el falı gibi bir sürü şeylerle çoğumuz ilgileniriz. Rüyalarımızı bile bir şeylere yormaya kalkışırız. Ama her şeyi önceden bilmek pek iyi bir şey de değil aslında. Ben de merak ediyorum tabii, gelecekte ne yaşayacağımı. Fakat, her şeyi de bilmek istemezdim sanırım.
Geleceği, sadece müdahale edebileceğim güç verilecekse bilmek isterim.
Düşünsenize, size geleceği bildiğini iddia eden biri, boğularak öleceksin dese, sittin sene denize, havuza giremezsin. Yada trafik kazasında sakat kalacağınızı söylese, arabaya her seferinde korkarak binersin. Bence bu korkular ve bunları düşünmek, sizin başınıza hiç gelmeyecek olan şeyi getirebilir. İnsanın, hayatı bu şekilde kendine zehir etmesi ne fena bir şey olurdu.
Ben meteoroloji işlerinden bile şikayetçiyim. Bir haftalık hava durumu tahminlerini veriyorlar, tamamen de tutturuyorlar. Eskiden, tahminler bu kadar iyi değildi, fakat son yıllarda hiç şaşma yok. Hava raporu sunanlarda az keyif vermedi bize “Donsuz geceler” bile dilediler, sağolsunlar. Sürpriz yaşamıyoruz artık, kar diyorlar yağıyor, yağmur diyorlar yağıyor. Gezi programı yaparken açıp bakıyoruz hava nasıl olacak diye, ona göre karar alıyoruz. Gerçi güzel bir şey inkar edemem, gideceğimiz yerde ki havaya göre fazla eşya yükünden kurtuluyoruz. Mümkünse programı bile iptal edebiliyoruz.
Fakat, havayı güneşli görüp, dışarı çıkıp aniden yağmaya başlayan yağmurun sevincinden olduk veya sabah pencereden bakıp, her yeri bembeyaz görünce şaşırma keyfinden mahrum kaldık. Şikayetçiyim işte bundan.
Geçmiş yıllarda da havanın nasıl olacağını tahmin etmeye çalışıyorlardı insanlar, mesela ayva ağacının çiçeği çok olursa, yaz ayları sıcak geçecek demekmiş. Hayvanların hareketlerinden, gökyüzünün renginden, rüzgarın yönünden bitkilerin durumundan, tahminler yapıyorlarmış. Hala, gerçeğe yakın çok doğru tespitler yapıyorlar. Ne güzel işte, hiç olmazsa insanlar bir şeyler düşünüp, yorumluyormuş bir çeşit beyin jimnastiği gibi.
Artık hiçbir şeye kafa yormuyoruz, trafik kanalı bile var. Nerde yollar açık, hangi yollar kapalı, cebimizde ki küçücük telefondan bile görebiliyoruz.
Teknoloji aldı başını gitti, adresi yazıyorsun ekrandan yönlendirme başlıyor, 100 metre sonra sağa, 2 km sonra sola diye, şıp diye ordasın.
Teknoloji güzel şey ama bazı teknolojileri sevmiyorum.
Mesela sabahtan akşama kadar bir el arabasında “ Kimlikleriniz, pasolarınız, ehliyetiniz kaplanır” diye tekrar tekrar aynı şeyleri konuşan bir aygıt var ya, işte ondan nefret ediyorum. İşin kolay yanını bulmuşlar, basıyor teybin tuşuna çekiliyor kenara. İyi de bizim kulaklarımızın ne suçu var?
O arada bende onun kulaklarını çınlatıyorum ama o benim olduğum kadar rahatsız olmuyor tabii.
Bari arada bir kapat be adam, sabahın sekizinden, akşamın sekizine kadar da dinlenmiyor ki! Otomatiğe bağlamış, sustuğu zaman bile beynimde çalıyor o kasetteki konuşmalar, ezber yaptık artık. Teyp yerine beni koysan, zerre şaşırmadan söyleyeceğim.
Yarın hava yağışlıymış, havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun.
Sevgiyle kalın
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.