Sevim Güney
Türkiye'de insan olmak
Yayınlanma:
Bundan, yaklaşık bir hafta önce tesadüfen, İsviçre’de yaşayan bir hanımla tanıştım. On sekiz yıldır oradaymış. Buraya yaz tatillerinde geldiğini söyledi. Sağlık sorunlarından dolayı, malulen emekli olmuş. Öyle büyük bir problem değil, boyun fıtığı varmış. İş görmezlik yüzdesini %50 olarak belirleyip, emekli etmişler. Bu arada, belirtmem lazım; Orada hemen apar topar ameliyat etmiyorlar, ancak çok acil bir durum olursa, ameliyat edilip edilmeyeceğine karar veriyorlarmış.
“Kesin dönüş yapmayı düşünmüyor musun?” diye sordum.
“Hayır” dedi. “Uzakta olunca, özlüyor insan memleketini tabii ama buraya gelince de bir an önce geri dönmek istiyorum.” dedi. Başladı anlatmaya; “Ben orada emekliyim, sağlık sigortamın %50’ sini, Devlet ödüyor. Hiçbir haktan mahrum değilim. Ev kiram, telefonum, su, elektrik giderlerimin ödenmesine de katkıda bulunuyorlar. Türkiye’ de her şey gelişiyor, çok gelişti diyorlar fakat ben hiçbir şey göremiyorum. Bence gittikçe geri gidiyor. Adam markete geliyor, ekmeği kredi kartı ile ödüyor. Böyle gelişmişlik mi olur? Burada insanlar sürünüyor, Orada emekli olan insan dünya turuna çıkıyor, burada ise bırak dünya turunu, daha İstanbul boğazını görmemiş bir sürü insan var. Sonra, bankada, devlet dairesinde bir işin oldu mu, o, ona yolluyor, öteki şuraya git diyor, bir bakıyorsun saatler geçmiş, bütün günü iptal etmek zorunda kalıyorsun. Saatlerce sıra bekliyorsun. Bizde öyle değil ki, gidiyorsun bütün işlerin yarım saatte hallediliyor. Oraya buraya yollamıyorlar seni. Burada, insanlar insanca yaşamıyor. Ne yapayım ben buraya gelip?” Siz de bir düşünün artık…
Ne denir ki, sonuna kadar haklı. Eğitim sistemi desen hala oturmamış. Okul idarecileri bile velilerin sorularına cevap veremiyor. Sağlık sistemi desen…Boşver, hiç deme! Amaan, hiçbir şeye dokunma, bırak! Zaten çıkamayız içinden.
Sonra, bir başka yabancı uyruklu arkadaşımla konuştum. Sence, Türkiye’de yaşamak nasıl bir şey, nasıl görüyorsun dedim. Bunu size nasıl anlatsam bilmiyorum, hatta elimde olsa o anki bakışını, gözlerini göstermek isterdim. Ümitsiz bir bakıştı bu.Eklemem gerek; Bu arkadaşım, tam bir Türkiye hayranı ve buradan başka bir yerde yaşamayı düşünemeyen, kısacası artık Türkiye’li olmuş biri.
Yüzüme baktı önce uzun uzun, sonra başını iki yana sallayarak; “Kötü, çok kötü” diye cevap verdi. Eksik Türkçesi ile;“Valla, Amerika’yı boşver, Avrupa ülkelerinin bile çok gerisinde kaldı, yazık bu ülkeye dedi. Türkiye, o kadar güzel bir memleketki; fakat böyle devam ederse ne olur bilemem” diye devam etti. Yeterli derecede Türkçe konuşabilseydi, daha çok şeyler çıkardı ama ben ne söylemek istediğini çok iyi anladım.
Nerede doğacağımıza karar veremiyoruz tabii ama ben, Türk olmaktan, Türkiye’li olmaktan gurur duyuyorum. “Muasır Medeniyet” seviyesine ulaşmak umudu ile…
Sevgiyle kalın
Dört nala gelip uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli
Ayaklar çıplak, ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim…Kapansın el kapıları
Bir daha açılmasın.Yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim. Yasamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim… (Nazım Hikmet)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.