Mehmet Mert
Ucube TV kulesi ve Hollanda meselesi
Yayınlanma:
Yoğun gündem yaşıyoruz ülke olarak. Bir tarafta yüz yıllık yönetim değişikliğinin oylanacağı referandum yoğunluğu.
Diğer tarafta gerek referandum bağlantılı gerek akıp giden yaşamın kendi dinamikleri ve gelişmeleri ile karşımıza çıkan gelişmeler.
Geride bıraktığımız cuma günü onlardan birisi meydana gelerek ciddi bir helikopter kazası gerçekleşti.
Bu kazanın daha büyük facialara neden oluşunu Allah korudu.
Sadece helikopterde bulunan 7 kişinin yaşamını yitirmesine şükretmek zorunda kaldık.
Şayet helikopter hemen kazanın olduğu alana çok yakın olan Tüyap Fuarı’nın yoğun olduğu anda, fuar alanına düşmüş olsaydı ki bu sadece 5-10 metre mesafelik uzaklıkta kalıyor.
O zaman çok çok büyük acılar yaşayabilirdik hep birlikte.
*
Hadi o alana düşmedi. Yine tam E-5 yolunun üzerine düştüğü için trafiğin çok yoğun olduğu zamanda aynı yere düşebilirdi.
Trafik akıcı olduğu için çoğu araçlar kaza alanının terk etmişler.
Ya trafik yoğun olsaydı ve kaza o an gerçekleşseydi, işte o zaman da çok ciddi kayıplar yaşayabilirdik.
*
Kaza belki de en hafif geçecek şekilde meydana geliyor.
Hatta görgü tanıklarının ifadelerine göre, kazadan hemen sonra bazı yolcular emniyet kemerlerine bağlı bir şekilde yaşıyorlarmış.
Ne yazık ki kazadan hemen sonra helikopterde bulunan yakıtın korkunç bir şekilde patlaması ile yanarak can vermişler.
Şimdi ülke olarak bu ciddi kazayı bu kadar zararla ve kayıpla atlattık.
Bu ciddi kaza sonrası söylememiz gerekenleri bu yazıda tekrar söyleme ve yazma gereği duydum.
*
Hatırlarsanız geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanı Erdoğan Ankara’da yılan hikayesine dönen metro açılışı yaptığında ‘Harç bitsin, aşkımız bitmesin’ köşe yazımda devletin bir an önce bölgemizde de bir türlü tamamlanamayan işlere el atması gerektiğini vurgulamıştım.
Bunlardan birisinin de Büyükçekmece’nin tepesinde bir ucube gibi duran TV Kulesi olduğunu, bu kulenin 1999 depreminden önce yapıldığı için bir türlü sağlam raporu alamadığı için işletmeye açılamadığını, kuleyi yapan Endem İnşaatın iflas ettiğini, devlet baba ya bu kuleyi şayet sağlamsa bir an önce işletmeye açmalı veya şayet sağlam değilse yıkması gerektiğini, aksi taktirde ileride çok ciddi sorunlara gebe olduğunu ifade etmiştim.
*
Aradan yıl değil, aylar değil sadece iki ay geçti ve ne yazık ki üzücü bir kaza yaşadık.
Üçü Türk dördü Rus yedi önemli vatandaş hayatını kaybetti.
Kule inşaası tamamlandığında dünyanın en yüksek 12’inci kulesi olmuştu.
Kule, televizyon kuruluşlarının sayısal ortak yayınını sağlayarak Çamlıca’daki yansıtıcı anten kirliliğine son verme amacını taşıyordu. 15 metresi yer altında kalan 217 metrelik televizyon kulesinde teknolojik yaşam 2007 yılında sınırlı da olsa başlamıştı.
Kulenin, giriş katında 1900 kişilik konser salonu, İki camdan seyir katının kulenin 153’üncü metresinde ise, bir döner restoran yer alıyor. 500 kişi kapasiteli restoran 360 derecelik dönüşünü 1 saatte tamamlıyor. Kuleye 24 kişilik, saniyede 4 metre hızla giden 2 asansörle çıkılıyor.
*
Kuleye bir kaç defa benim de çıkmışlığım var. İlk 2007 yılında olmak üzere döner restaurantta bazı özel davet ve toplantılar, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün’ün ev sahipliğinde kulede yapılmıştı. Bunlardan bir kaçına ben de katıldım.
Bunun dışında kulenin pek bir icraatını görmedik bilmiyoruz.
Diyeceğimiz aynen şu; evet Büyükçekmece’nin belediye amblemini de süsleyen bu TV Kulesi şuanda ucube dışında bir özellik taşımıyor.
Ya sağlamsa açılsın, hizmet versin, uçak ve helikopterlerin görebilmesi için ışıklandırma sistemi sağlıklı bir şekilde çalışsın, böyle bir kulenin burada olduğuna dair herkes bilgilendirilsin.
Veya, kule ortadan kaldırılarak çevre alana, gerek tüm İstanbul’a hatta Türkiye’ye ve de dünyaya tehlike oluşturmasına son verilsin.
Hollanda meselesi
Kaç gündür Hollanda ve Almanya olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri ile yaşadığımız problemler hepimizin canını sıkmakta.
Bir anda milliyetçilik duygularımız kabarmakta ve elimize geçirdiğimizde bu ülke liderlerini linç etmek için fırsat kollamaktayız.
Evet ciddi krizler yaşanıyor.
Evet, bakanlarımız ülkelere alınmıyor, konsolosluk binalarına alınmıyor, uçak uçuşları iptal ediliyor falan.
Ancak bir modern ülke insanına ve o ülkenin mantıklı, çağdaş, cehaletin değil aklın kazandığına inanan yöneticilerine düşen ise bu krizleri doğru okuyup doğru analiz edip yurttaşının duymak istediği değil bilmesi gereken bilgileri vermektir.
*
Bakın dünden bu yana gerek sosyal medyada gerek bir takım iletişim gereçleri ile şu mesajlar dolaşıyor.
Hollanda Başbakanı Mark Rutte şu açıklamayı yapmış: ‘’NATO müttefiki olan iki ortak ülkenin Bakanları her zaman birbirlerini ziyaret edebilirler, Ama Türkiye'de yapılacak olan bir anayasa değişikliği için başka ülkelerde kampanya yürütmek istemesi AB kanunlarına göre aykırı. Bu sadece Hollanda için değil diğer bütün AB ülkeleri için de geçerlidir. Türk siyasilerinin bu tutumu Hollanda'da yaşayan değerli Türk vatandaşlarımızı provake etmekten öteye gitmiyor, Umarım artık buna bir son verirler.
*
Ve yine bir başka mesajda da şu ifadelere yer verilmiş; Hollanda, Türkiye’ye diyor ki; "Gelin ama bizim burada bu hafta kendi seçimimiz var, haftaya seçim bitsin öyle gelin. Ama Türk hükümeti inat etti, biz bu hafta geleceğiz diye. Olay maalesef seçimlerde aday olan aşırı sağcı Wilders’a yarayacak ve seçimlerden sonra buradaki Türkler bunun zararını görecekler.
*
İşte bu iki mesajın yanında biz ne yapıyoruz. Tehditler, aşağılamalar, yasaklar, isyanlar, halkı kine ve savaşa karşı kışkırtmalar.
Olayların her iki tarafta da yaşanan seçimlerle yakından ilgili olduğu apaçık ortada.
Meseleye daha objektif ve daha akıl yolu ile bakmaktan başka çaremiz yok.
Vurarak, kırarak, dökerek, düşmanca tavır takınarak hiçbir olayı sağlıklı bir şekilde çözümleyemeyiz.
Nihayet geçen yıl Rusya ile düştüğümüz durum ortadayken.
ABD ile sık sık yaşadığımız gerilimler ortadayken.
Diğer komşularımız ile Ortadoğu ile, Libya, İran, İrak, Suriye vs gibi ülkeler ile ilişkilerimiz ortadayken.
Yapmamız gereken, daha sağduyulu, daha akılcı, daha mantıklı ve dünya insan hakları evrensel değerleri çerçevesinde gelişmeleri değerlendirerek mesajlar vermek…
Diğer tarafta gerek referandum bağlantılı gerek akıp giden yaşamın kendi dinamikleri ve gelişmeleri ile karşımıza çıkan gelişmeler.
Geride bıraktığımız cuma günü onlardan birisi meydana gelerek ciddi bir helikopter kazası gerçekleşti.
Bu kazanın daha büyük facialara neden oluşunu Allah korudu.
Sadece helikopterde bulunan 7 kişinin yaşamını yitirmesine şükretmek zorunda kaldık.
Şayet helikopter hemen kazanın olduğu alana çok yakın olan Tüyap Fuarı’nın yoğun olduğu anda, fuar alanına düşmüş olsaydı ki bu sadece 5-10 metre mesafelik uzaklıkta kalıyor.
O zaman çok çok büyük acılar yaşayabilirdik hep birlikte.
*
Hadi o alana düşmedi. Yine tam E-5 yolunun üzerine düştüğü için trafiğin çok yoğun olduğu zamanda aynı yere düşebilirdi.
Trafik akıcı olduğu için çoğu araçlar kaza alanının terk etmişler.
Ya trafik yoğun olsaydı ve kaza o an gerçekleşseydi, işte o zaman da çok ciddi kayıplar yaşayabilirdik.
*
Kaza belki de en hafif geçecek şekilde meydana geliyor.
Hatta görgü tanıklarının ifadelerine göre, kazadan hemen sonra bazı yolcular emniyet kemerlerine bağlı bir şekilde yaşıyorlarmış.
Ne yazık ki kazadan hemen sonra helikopterde bulunan yakıtın korkunç bir şekilde patlaması ile yanarak can vermişler.
Şimdi ülke olarak bu ciddi kazayı bu kadar zararla ve kayıpla atlattık.
Bu ciddi kaza sonrası söylememiz gerekenleri bu yazıda tekrar söyleme ve yazma gereği duydum.
*
Hatırlarsanız geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanı Erdoğan Ankara’da yılan hikayesine dönen metro açılışı yaptığında ‘Harç bitsin, aşkımız bitmesin’ köşe yazımda devletin bir an önce bölgemizde de bir türlü tamamlanamayan işlere el atması gerektiğini vurgulamıştım.
Bunlardan birisinin de Büyükçekmece’nin tepesinde bir ucube gibi duran TV Kulesi olduğunu, bu kulenin 1999 depreminden önce yapıldığı için bir türlü sağlam raporu alamadığı için işletmeye açılamadığını, kuleyi yapan Endem İnşaatın iflas ettiğini, devlet baba ya bu kuleyi şayet sağlamsa bir an önce işletmeye açmalı veya şayet sağlam değilse yıkması gerektiğini, aksi taktirde ileride çok ciddi sorunlara gebe olduğunu ifade etmiştim.
*
Aradan yıl değil, aylar değil sadece iki ay geçti ve ne yazık ki üzücü bir kaza yaşadık.
Üçü Türk dördü Rus yedi önemli vatandaş hayatını kaybetti.
Kule inşaası tamamlandığında dünyanın en yüksek 12’inci kulesi olmuştu.
Kule, televizyon kuruluşlarının sayısal ortak yayınını sağlayarak Çamlıca’daki yansıtıcı anten kirliliğine son verme amacını taşıyordu. 15 metresi yer altında kalan 217 metrelik televizyon kulesinde teknolojik yaşam 2007 yılında sınırlı da olsa başlamıştı.
Kulenin, giriş katında 1900 kişilik konser salonu, İki camdan seyir katının kulenin 153’üncü metresinde ise, bir döner restoran yer alıyor. 500 kişi kapasiteli restoran 360 derecelik dönüşünü 1 saatte tamamlıyor. Kuleye 24 kişilik, saniyede 4 metre hızla giden 2 asansörle çıkılıyor.
*
Kuleye bir kaç defa benim de çıkmışlığım var. İlk 2007 yılında olmak üzere döner restaurantta bazı özel davet ve toplantılar, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün’ün ev sahipliğinde kulede yapılmıştı. Bunlardan bir kaçına ben de katıldım.
Bunun dışında kulenin pek bir icraatını görmedik bilmiyoruz.
Diyeceğimiz aynen şu; evet Büyükçekmece’nin belediye amblemini de süsleyen bu TV Kulesi şuanda ucube dışında bir özellik taşımıyor.
Ya sağlamsa açılsın, hizmet versin, uçak ve helikopterlerin görebilmesi için ışıklandırma sistemi sağlıklı bir şekilde çalışsın, böyle bir kulenin burada olduğuna dair herkes bilgilendirilsin.
Veya, kule ortadan kaldırılarak çevre alana, gerek tüm İstanbul’a hatta Türkiye’ye ve de dünyaya tehlike oluşturmasına son verilsin.
Hollanda meselesi
Kaç gündür Hollanda ve Almanya olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri ile yaşadığımız problemler hepimizin canını sıkmakta.
Bir anda milliyetçilik duygularımız kabarmakta ve elimize geçirdiğimizde bu ülke liderlerini linç etmek için fırsat kollamaktayız.
Evet ciddi krizler yaşanıyor.
Evet, bakanlarımız ülkelere alınmıyor, konsolosluk binalarına alınmıyor, uçak uçuşları iptal ediliyor falan.
Ancak bir modern ülke insanına ve o ülkenin mantıklı, çağdaş, cehaletin değil aklın kazandığına inanan yöneticilerine düşen ise bu krizleri doğru okuyup doğru analiz edip yurttaşının duymak istediği değil bilmesi gereken bilgileri vermektir.
*
Bakın dünden bu yana gerek sosyal medyada gerek bir takım iletişim gereçleri ile şu mesajlar dolaşıyor.
Hollanda Başbakanı Mark Rutte şu açıklamayı yapmış: ‘’NATO müttefiki olan iki ortak ülkenin Bakanları her zaman birbirlerini ziyaret edebilirler, Ama Türkiye'de yapılacak olan bir anayasa değişikliği için başka ülkelerde kampanya yürütmek istemesi AB kanunlarına göre aykırı. Bu sadece Hollanda için değil diğer bütün AB ülkeleri için de geçerlidir. Türk siyasilerinin bu tutumu Hollanda'da yaşayan değerli Türk vatandaşlarımızı provake etmekten öteye gitmiyor, Umarım artık buna bir son verirler.
*
Ve yine bir başka mesajda da şu ifadelere yer verilmiş; Hollanda, Türkiye’ye diyor ki; "Gelin ama bizim burada bu hafta kendi seçimimiz var, haftaya seçim bitsin öyle gelin. Ama Türk hükümeti inat etti, biz bu hafta geleceğiz diye. Olay maalesef seçimlerde aday olan aşırı sağcı Wilders’a yarayacak ve seçimlerden sonra buradaki Türkler bunun zararını görecekler.
*
İşte bu iki mesajın yanında biz ne yapıyoruz. Tehditler, aşağılamalar, yasaklar, isyanlar, halkı kine ve savaşa karşı kışkırtmalar.
Olayların her iki tarafta da yaşanan seçimlerle yakından ilgili olduğu apaçık ortada.
Meseleye daha objektif ve daha akıl yolu ile bakmaktan başka çaremiz yok.
Vurarak, kırarak, dökerek, düşmanca tavır takınarak hiçbir olayı sağlıklı bir şekilde çözümleyemeyiz.
Nihayet geçen yıl Rusya ile düştüğümüz durum ortadayken.
ABD ile sık sık yaşadığımız gerilimler ortadayken.
Diğer komşularımız ile Ortadoğu ile, Libya, İran, İrak, Suriye vs gibi ülkeler ile ilişkilerimiz ortadayken.
Yapmamız gereken, daha sağduyulu, daha akılcı, daha mantıklı ve dünya insan hakları evrensel değerleri çerçevesinde gelişmeleri değerlendirerek mesajlar vermek…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.